İBLİS’İ ÖLDÜR: BİR MEKSİKA AÇMAZININ ANATOMİSİ

Adaletsizlik hükmünü kurduğunda, merhamet isyan olur..

@masumlevrek

Ümit ÖZDEMİR / 23.08.2023

Gazeteci Timur Soykan’ın İblis’i Öldür romanı, siyasi polisiyenin günümüz Türkiye’sine ayna tutan örneklerinden biri. Emekliliğini bekleyen muhafazakar emniyet müdürü Yusuf, çocuk yaşta girdiği bir çatışmada şehit olan babası kendisini terk eden annesi yüzünden gururdan yaralı ve travmatik Levent romanın baş karakteri. Bir rehine operasyonu esnasında kurtarılması gereken rehinelerin polis kurşunuyla katledilmesi üzerine derin bir şüpheye kapılan Eda’nın şüphesine ilgi duyan ve bu arada uyumsuzluğu nedeniyle sürekli oradan oraya sürülen Levent’in iz takibiyle romanın dramatik olay örgüsü biçimleniyor.

Eda’ya duyduğu erotik ilgi, özlemini duyduğu mutlu bir evliliğe ve çocuk hasretiyle olumlu insani yönler taşıyan ama aynı zamanda bir kumar bağımlısı ve batakhanelerin müdavimi Levent’in açmazını sergiliyor. Levent’in iyi ve zaaflı taraflarıyla resmedilmesi romanın gerçekçi karakteri olmasının sebebi. Levent anne ve babası tarikat mensubu özel timciler tarafından katledilen Zeliha’yı sığınma yurdunda ziyaret ettiği sırada Zeliha’da kendi terk edilmişliğinin acısını duyması, adalet duygusunu ve cinayeti çözme güdüsünü harekete geçirir.

Yusuf ise AKP’nin iktidara gelmesini eşiyle birlikte müslümanlara yapılan “zulmün” bitmesi nedeniyle şükür namazı kılacak kadar muhafazakar bir emniyet müdürü… Muhafazakarlığının yarattığı cehennemin farkına varmayan ve emniyette yükselmek için tarikat müridi olan Yusuf komiser, konformizm ve vasatlığın yükselişe geçtiği 1980 sonrası Türkiye’sinin romandaki karşılığı..

Birbirinden iki zıt ana karaktere sahip İblis’i Öldür, Levent’in şüphe bir nura doğru koşmaktır, diyen Hasan Ali Yücel’in sözüyle Eda’nın duyduğu şüpheden yola çıkarak benzemezleri ve çelişkileri yorumladığı evreyle polisiye olay örgüsünün katmanları arasında dolaşmaya çıkarıyor okuru..

Levent’in o katmanlar arasında dolaşırken ilgisini çeken ve rehinelerin katledilmesi sırasında uzak bir yerde park eden lüks cip ve içindeki kimliği belirsiz kişinin görüntüleri, benzemez ve çelişkilerden beslenen şüphenin derinleşmesine neden oluyor. İstanbul’un yoksul bir mahallesinde olmaması gereken lüks cipin izinden yürüyen olay örgüsü, Levent’in sicili ve yaşamı dolayısıyla bütün kuralları aşındırma ve şüphelerini tatmin etmek için gerektiğinde bir bilgisayar korsanıyla işbirliğine sürüklüyor. Levent’in bu çalışması, şüphe bulutlarının dağılmasına ve suçluların uzantıları polisin içine kadar uzanan büyük bir çete örgütlenmesine doğru genişlediğinin belirtileriyle roman hayli ilginç bir dramatik yapıya bürünüyor.

Bu yapıda günümüz Türkiye’sinde çürümenin esas sorumlusu olan siyasal islamcı bir rejime yürürken, siyasi gelişmeleri radyodan duyuran yazar Soykan, çürüme ve yozlaşmanın bütün siyasal-ekonomik sistemi bir kişinin yetkisinde toplanmasıyla biçimlendiğinin haberini veriyor.

Levent’in şüphesi ve gerçeğe ulaşma çabası, başlarına aldıkları büyük belanın yani bütün emniyet teşkilatına sirayet etmiş çete örgütlenmesinin bir bumerang gibi Yusuf’un kutsal ailesine vurmasına engel olamıyor. Bu bumerang düne kadar olan bitene sessiz kalmış, emekliliğini beklerken okuduğu suç dosyalarına sadece bir emniyet mensubu olarak bakmış, arkasındaki sosyal meselelere hiç kafa yormamış bir karakterin birden suç deryasında boğulmamak için debelenen birine dönüşmesiyle dramatik olay örgüsü gerçekçi tonlar alıyor.

İblis lakaplı Halit Ensaroğlu’nun sıradan bir lumpen olarak mal ve servet sahibi olması, yine bu siyasal-ekonomik sistemin olağan bir çıktısı. İblis, “Ben zenginleri severim” diyen ve fakirlerden nefret eden Özal’dan “Fakir çalmasını bilmediği için fakirdir” diyen Erdoğan’a gücü ve onun maddi karşılığı olan parayı elde etmek için her şeyi mübah gören bir yozlaşmanın ürünü. Yazar Soykan karşılıklı diyalog tekniğini ya da bilimsel adıyla diyalojik perspektifi sevmeyen bir yazar. Onun roman yazma stili, bilinç akışı tekniğiyle ve birinci tekil kişilerin duygu ve yorumlarına dayalı bir stil. O’nun bu stili okumayı biraz zorlaştırsa da suç ve suçlu dünyasının iç çelişkilerini ve düşünce yapısını anlamamıza imkan sağlıyor. Suç ve onu oluşturan toplumsal çürümenin romanın her sayfasında suratımıza vuran İblis’i Öldür, sıradan bir lumpen olan Halit Ensaroğlu’nun batakhanelerden başlayan mal ve servet biriktirme arzusunun cezaevinde tanık olduğu kumar bağımlılığı ile başka ve çok daha ağır bir suç örgütlenmesine sapmasına neden oluyor. Bu suç örgütünde tarikat şeyhinden, savcıya ve emniyet birimlerine uzanan, içine aldığı herkesi kopmaz bir bağ olan suç ortaklığıyla ezip öğüten bir silindir var. Hukukun yok edildiği, insan haklarının ayaklar altına alındığı için iyice pervasızlaşan kirli bir ortaklığın paydaşları, aldıkları emirleri yerine getirmek zorunda kalan birer köleye dönüşüyorlar.

Bu suç örgütlenmesi, elbette para kazanmak için her şeyi mübah gören neoliberal çağda tamamen denetimsiz online bahis ve şike çeteleşmesiyle buluşmasının yollarını açıyor. İblis’i Öldür katman katman suç dünyasının ve çetelerin iç mantığını gözler önüne sererken, aynı zamanda kendileri de başlı başına bir suç örgütlenmelerine dönüşen tarikat karanlığının suça iştirak etmesinin oylumunu gösteriyor.

Bu hayli ilginç oylumda, 15 Temmuz darbesinde ve öncesinde emniyeti, yargıyı ve militerleri içerden kuşatan ve işgal eden Fetö benzeri “Aksakallar Tarikatı”nın emniyete bağlı mensuplarının şeyhlerinin para karşılığı satın alınmasıyla, tehdit edilerek suç işlemeleriyle çürüme ve yozlaşma kokuşmaya dönüşüyor. İtaat edeni nefrete ve kör bir bağlılığa dönüştüren tarikatlaşmanın etkisi, suç işleyenin cezasız kalmasıyla şekilleniyor. Bu cezasızlığın güvencelerini siyasi alana sunduğu destek karşılığında alan tarikat ve şeyhi, çürüme ve yozlaşmanın bir diğer kaynağı olarak romanda ortaya çıkıyor.

İblis’i Öldür, suçu toplumsal bağlamından soyutlayan apolitik Who is done it ? (Kim Yaptı) anglo sakson polisiye geleneğinden koparak, toplumsal çürüme ve yozlaşmanın asli faillerini gözler önüne seren bir yapıt. Benzerlerini zaman zaman Brezilya polisiyelerinde gördüğümüz bu siyasi polisiye tarzı, ilhamını siyasi yozlaşma, polis çürümesi ve buna bağlı suç şebekeleşmelerinden alır. Altyapısını dinsel inançların sömürü merkezlerinden biri olan tarikatlar ve ölçüsüz zenginleşme sebebiyle insana yabancılaşan süper zenginlerin insan hayatı üzerinden kumar oynatan burjuvazinin ördüğü bu ikili yapı, çürümenin asli failleri. Çürüme ve yozlaşma, insanı insan olmaktan çıkaran neoliberal çağın son noktasında bizatihi insanın can güvenliğini de tehdit eden bir yapıya bürünebiliyor.

Yazarı Timur Soykan’ın bu yapıtı, savcıların çete liderlerinin emriyle tutuklama yaptığı, adaletin ayaklar altına alındığı, gazetecilerin uydurma delillerle hapse atıldığı, gözü dönmüş beton baronlarının ormanlara saldırıp ağaçları katlettiği; siyasal islamın metastaz evresinin toplumun bütün dokularını çürüttüğü bu evresinin kurgu bazında iyi bir tasviri.

Kurgudan da garip olan şey ise aslında Soykan’ın romanda tasvir ettiği biçimiyle kurgunun gerçeğe yakınsamasıdır diyebiliriz. Kurgunun kurgu olmaktan çıkıp gerçeğe yaklaşması, yazılan eserin kıymetini arttırmakla kalmaz; aynı zamanda üzerinde durup düşünmemiz gereken onlarca mesele verir. Soykan, eseriyle işte bu meseleler üzerine düşünmeye davet ediyor okurunu… İblis’i Öldürmek’te ortaya çıkan meksika açmazı, yani suç çetelerinin bütün toplumsal yapıyı berhava etme riski, memleketin bugün yaşadığı kaotik atmosferin kökenleri üzerine düşünmek isteyenlerin dikkatini çekmesi gereken başarılı bir polisiye…

 

Diğer Yazılar

HAMAS’IN İSRAİL’E FÜZE ATMASIYLA MI BAŞLADI HER ŞEY?

Taner Renda / 03.12.2024 2001 yılının 11 Eylül’üne gelindiğinde; dünya o gün yeni bir aşamaya …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir