Mert Yıldırım / 09.05.2023
Bir kaç gün önce Kadıköy sahilinde “sokak müzisyenliği” sanatını icra eden ve yaşamını bu yolla sürdüren müzisyen Cihan Aymaz defalarca bıçaklanarak katledildi. Niye? Çünkü Cihan Aymaz, Kürtçe müzik çalıyor ve söylüyordu. Bunu da Türkiye’nin en büyük metropol kenti olan İstanbul’da, en “aydın“, en “seküler”, en “demokrat” ilçesi olarak bilinen Kadıköy’de gerçekleştiriyordu. Cihan Aymaz, muhtemelen buranın daha güvenli olduğunu düşünüyordu. Ama öyle olmadı, “dolduruşa” getirilen milyonlarca “yerli ve milli” vatandastan biri olan Mehmet Kaymaz tarafından bıçaklı saldırıya uğradı. Kendisine yıllardır tanık olduğumuz “sen niye Kürtçe söylüyorsun, burası Türkiye, burada Türkçe konuşulur” denilmedi. Ancak daha beteri yapıldı. Kendisine ultra milliyetçi bir şarkı olan “ölürüm Türkiyem” şarkısı zorla söyletilmek istendi. Bu dayatmayı kabul etmeyen Cihan Aymaz’ın tavrı hayatına mal oldu. Türk milliyetçisi bir insan müsveddesi tarafından defalarca bıçaklanarak katledildi.
Şimdi Cihan Aymaz, “ölürüm Türkiye” şarkısını söylemediği için Kürt milliyetçisi mi oluyor? Öyle ya Kürtçe müzik yapmış ve bunda ısrar etmiştir. Dahası kendi diliyle müzik icra ederek nesnel olarak asimilasyon siyasetine karşı direnmiştir. Mehmet Kaymaz adlı Türk milliyetçisi ise buram buram milliyetçilik kokan “ölürüm Türkiyem” şarkını söyletmeye çalışmış, istediğini yaptıramayınca bir Kürt gencini katletmiştir. Bu durumda her ikisi de milliyetçi! Biri Kürt milliyetçisi, diğeri de Türk milliyetçisi oluyor! Velev ki böyledir. Ama her iki milliyetçilik arasında siyah ve beyaz kadar fark bulunuyor. Biri kendi dilini, kültürünü yaşatmaya, ötekisi ise bunu engellemeye ve yok etmeye çalışıyor.
Cihan Aymaz’ın katledilmeden önce verdiği bir sokak röportajı.
(Katledilen sokak müzisyeni Cihan Aymaz daha önce “esprili” bir türkü söylediği için yargılandığını, bir sokak röportajında dile getirmişti. Aymaz’ın bir kargo işçisi olduğu ve geçinemediği için ek iş olarak sokak müzisyenliği yaptığı ortaya çıktı-editör)
Kendi diline ve kültürüne sahip çıkmak milli bir duruş olduğu gibi temel bir insan hakkıdır. Buna karşı çıkmak, bunu inkar etmek ve yok saymak ise temel insan hakkı ihlalidir.
Bu nedenle Cihan Aymaz ile Mehmet Kaymaz milliyetçiliği arasında nitelik farkı bulunmaktadır. Marksizm bu durumu ezen ulus milliyetçiliği ve ezilen ulus milliyetçiliği olarak tarif eder. Ancak bu ayırım çoğu zaman nitelik açıklamaya yetmediği için daha çok sosyalistlerin tercih ettiği yurtseverlik kavramı ileri sürülmüştür. Yurtseverlik kavramı tahakküm altında olan bir ulusun kendi diline, kültürüne ve yurduna sahip çıkma, kendi kaderini tayin etme arzusunu ifade eder. Milliyetçilik ise başka ulus ve etnik yapıları inkar ve yok etmeyi hedefler.
Bu manzarada anlaşılacağı üzere “her türlü milliyetçiliğe karşıyım” demek olguları ters yüz etmektir ve, egemen ulus milliyetçiliğinin üstünü örtmeye hizmet eder.
Sokakta ortalama bir insanın “ben her türlü milliyetçiliğe karşıyım” demesi anlaşılırdır. Ancak kendisine sol-sosyalist diyenlerin bu tür sözleri kurmaları masum değildir. Çünkü sol-sosyalizmin kendisine referans aldığı Marksizmin bu konudaki teorik ve pratik tutumu çok nettir. Marksizm, ezen ulus milliyetçiliği ile ezilen ulus milliyetçiliğini aynı kefeye koymaz. Bu bilinmesine rağmen konu içeride cereyan edince işin rengi değişiyor. Buna Türkiye’de çok tanık oluyoruz. “Her türlü milliyetçiliğe karşıyım” diyenlere şu sıralar “Kürt hareketi emperyalizme tavır almıyor”, “yeterince sosyalist değil” diyenler eklenmiş durumda. Hatta hızını alamayan kimi “popüler” kişiler “faşist Kürtler” demeye başlamıştır.
Bu memleketin “zencileri”, yani Kürtleri olmasa muhtemelen söz konusu solculardan bu tür tezatlık arz eden beyanlar duyulmayacak ve güllük gülistanlık içinde solculuk yapılmaya devam edilecekti. Fakat zurnanın zırt dediği yer burada ortaya çıkıyor. Kürt realitesi Türkiye sol-sosyalist hareketin turnusol işlevini görmeye devam ediyor. Kimi zaman açık kimi zaman dolaylı olarak sosyal milliyetçilik kendisini dışa vuruyor.