Emel Akal’ın bu makalesi, 100. Yılında Ekim Devrimi / Yordam Kitap kitabında yayınlandı. Akal, çalışmasında Ekim Devrimi’nin yarattığı devrimci dalganın, Türkiye’de emperyalist işgale karşı direnişi örgütlemeye çalışan ulusal kurtuluşçu-kemalist güçlere etkilerini tartışıyor. Türkiye’de geniş bir sempati ve destek kazanan Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin siyasal etkilerini resmi belgelere, söylemlere, yazılı kaynaklara dayandırarak serimleyen makaleyi günümüzün Türkçesine -olabildiğince- sadeleştirmeye çalıştık. Okumanız dileğiyle..
1917 Ekim Devriminin, 1920’de Ankara’da toplanan Büyük Millet Meclisini (BMM) nasıl etkilediğini görmek için biraz geriye, 1916 yılına dönmek gerekir. 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı’nın henüz devam ettiği, Rusya’nın Osmanlı Devleti’nin topraklarında ilerleyerek Trabzon’u da aldığı günlerde, 1916 yılının Mart ayında, Moskova’da Britanya, Fransa ve Rusya adına, Sykes, Picot ve Sazanov, Osmanlı topraklarını nasıl bölüşeceklerinde “aşağı yukarı” anlaşmışlardır. Sykes ve Picot, imzaların atıldığı sırada muzaffer Rus ordusunun Doğu Anadolu topraklarında ilerlemesinin verdiği üstünlükle Rusya’nın isteklerinin tamamını olmasa da büyük çoğunluğunu kabul etmek zorunda kalmıştır. Günümüzde SykesPicot isimleri geçtiğinde akla Mezopotamya’nın paylaşılması gelse de aslında söz konusu olan Osmanlı Devleti’nin topraklarının nasıl paylaşılacağıdır
Sykes, Picot ve Sazanov: Osmanlı Topraklarının Paylaşım Planı
Bu antlaşmaya göre Çarlık Rusyası, Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğu Anadolu, Karadeniz kıyıları, Boğazlar ve bütün Marmara kıyılarını alacaktır. Bizans’ın Costantinopolis’i, Osmanlı’nın İstanbul’u, şimdi Rusya’nın Çargrad’ı olacak, Çar orada yaşayacaktır. Buraya kadar müttefikler arasında anlaşmazlık yoktur; sorun Samsun, Sinop gibi Karadeniz kıyılarında nadir olan limanlar gündeme gelince çıkar. Rusya Trabzon’a kadar gelmişken Giresun, Ordu, Samsun, Sinop’tan İstanbul’a kadar “gidivermeyi” isterken, Fransızlar Sivas’tan Sinop’a demiryolu döşemek ve maden sevkiyatını buradan yapmak istemektedir. Rusya Batum-Trabzon yolunu zaten yapmış, inşa etmek için gerekli tüm yığınakların yapıldığı demiryolu hattını daha güneye uzatmak için 1917 senesinin bahar yaz aylarını beklemektedir.1 Sonuçta üç ülkenin temsilcileri Karadeniz kıyılarının son hâlini, savaşın bitiminde kesinleştirmek üzere, ucunu açık bırakarak anlaşır. Savaş bittiğinde hele bakalım pozisyonlar nasıl olacaktır…
Osmanlı tarafından “Düvel-i Muazzama” adı verilen, bugünün tabiriyle “Süper Güç” olan bu devletler, Osmanlı topraklarına baktıklarında sadece maden, petrol ve egemenlik alanları görmektedir. Ne nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Müslümanlar, ne de haklarını korumak için çaba göstereceklerini iddia ettikleri Ermeni ve Kürtler umurlarındadır. 2
Rusya’da Peş Peşe Devrimler
Ekim Devriminin Rusya’dan sonra en çok etkilediği, hatta geleceğini belirlediği ülkenin Türkiye olduğunu iddia etsem pek çok kişi buna şaşacak ve itiraz edecektir. Ancak, eğer Rusya’da devrim olmasaydı, I. Dünya Savaşı’nı galip bitiren Müttefiklerden Çarlık Rusyası, Osmanlı İmparatorluğu’nun, yukarıda sayıldığı gibi, bütün Doğu Anadolu, Karadeniz kıyıları, Boğazlar ve bütün Marmara kı- yılarını, 1916’da imzalanan Sykes-Picot-Sazanov antlaşmasına göre ilhak edecekti. Şubat 1917’de Rus orduları Trabzon’un batısından başlayarak, Erzincan-Kemah yolundan, Dersim ve Murat Suyu’nun güneyine kadar ve Van Gölü ile Başkale’ye uzanan geniş bir hat boyunca kontrolü ele geçirmişlerdi. 1877-78 Savaşı sonucunda Elviye-i Selâse de Rus hâkimiyeti altına girmiş olduğu için, Osmanlı Anadolu coğrafyasının neredeyse tamamını kaybetmişti.
Rus genelkurmayı 1917 yılının bahar ve yaz aylarında saldırıya geçerek ilerlemeyi planlamaktaydı ve her türlü hazırlığını buna göre yapmıştı. Ancak Şubat Devrimi sonrasında Rus ordusunun cephedeki durumunu koruduğunu, planlandığı gibi ileri yürüyüşe geç- mediğini görüyoruz. Rusya’nın 1917 Yazında batı cephesindeki yenilgisinden sonra Rus ordularında başlayan geri çekilme, Kafkas cephesine geç de olsa sirayet etti.
4 Nisan 1917 tarihinde kurulan Geçici Hükümetin İstanbul ve Boğazları ilhak edeceğini açıklamasına Petrograd Sovyeti ve Lenin karşı çıkmış ve 9 Nisan’da Petrograd Sovyeti “ilhaksız barış” bildirisini yayımlamıştır. Bolşeviklerin en popüler sloganı şudur: “Biz Çanakkale Boğazı’nı istemiyoruz.”3
Bolşeviklerin savaşı sona erdirme kararlılığı, Şubat Devriminden sekiz ay sonra 25 Ekim / 7 Kasım 1917 tarihinde gerçekleşen Oktobr/ Ekim Devrimiyle hayata geçirilmiştir. İktidarı alan Bolşevikler, “ilhaksız ve tazminatsız barış” isteyerek dünyayı, ama en çok da müttefikleri olan Britanya ve Fransa’yı şaşırtmıştır…
1917 Ekim ayında Bolşeviklerin iktidarı aldıktan sonra yayımladıkları ikinci kararname ise “Toprak Kararnamesi”dir. Bu kararnamenin yayımlamasından sonra, Karadeniz kıyılarından (Rize, Trabzon), Van, Erzurum, Erzincan, Muş ve Bitlis’e kadar olan toprakları işgal etmiş olan Rus ordusu kendiliğinden çözülmüş ve Rus ordusunun temelini oluşturan köylü askerler evlerine dönmeye başlamıştır. Aralık ayı başında ordudaki çözülme o kadar ileri gitmiştir ki savaşı sürdürmek isteyen komutan Dukhonin linç edilmiştir4 Osmanlı Devleti, Ekim Devrimi sayesinde Çarlık Rusyasının işgal ettiği topraklarını geri alma olanağını yakalamıştır.
Böylece I. Dünya Savaşı’nı Müttefikler kazanmak üzereyken, kadim Rusya’da Çarlık yıkılır. Ekim Devrimi ile işçi ve köylüler adına, yani bin yıllardır ezilen, sömürülen, yönetilen tüm emekçiler adına Bol- şevikler iktidara gelir. Aslında Yunan polislerinden Roma’ya kadar, köle olarak çalıştırılarak sömürülenler hep ayaklanmıştır. En sonuncuları sayarsak 1789, 1848, 1852, 1871 devrimleri dünyayı sarsmıştır; ama hepsi bastırılmış, hepsinde emekçiler yenik düşmüştür. Şimdi nihayet 1917 Ekim Devrimiyle, binyıllardır toprak/mülk/ sermaye sahiplerine karşı (patrici, landlord, burjuvazi vb.), yoksul/ köylü/işçilerin (plep, helois, helot, köle, serf, proleter, vb.) son kalkışması başarıya ulaşmıştır: İşçi sınıfı ve yoksul köylülük adına Bolşevik Partisi iktidarı almıştır.
Devrimler iyidir. Değiştirilemeyen, düzeltilemeyen, kemikleşmiş, âdeta kaynamış mülkiyet, çıkar ve egemenlik ilişkilerini kökünden söker atar. Çürümüş sistemi altüst eder. O sistem ki, yüzyıllardır değişmeden süren mutlak hükümdarları, hangi dine mensup olursa olsun gaddar ruhban sınıflarını, imtiyazlı aileleri, sınıflar arası ilişkileri tuzla buz eder. Devrimlerden yeni toplumsal dinamikler, büyük enerjiler açığa çıkar. 1917 Ekim Devrimi emeğin sömürüsüne dayanan, milliyetler hapishanesi vahşi Çarlık devletini kaldırıp tarihin çöplüğüne atmıştır.
Gizli Diplomasinin İflası
Bolşevik Devrimi, yüzyıllardır devletler arasında sürüp giden “gizli diplomasi”ye de darbe vurmuştur. Yüzyıllardır devletler, kamuoyuna ilan ettikleri anlaşma maddelerinin dışında açıklanmayan, açıklandığı takdirde büyük tepki toplayacak maddeler üzerinde de anlaş- maktaydı. Rusya, Britanya ve Fransa arasında yapılan “savaş zamanı antlaşmaları”, Sovyet Rusya Dış İşleri Halk Komiseri Troçki’nin tanımıyla “hükümetler arasında yapılan diplomatik yazışmalar ve şifreli telgraflar” 23 Kasım günü İzvestiya gazetesinde yayımlanmaya başlar.5 Bu gizli antlaşma maddelerinin Rusya’dan sonra Britanya’da da, 12 Aralık 1917 tarihinde Manchester Guardian gazetesinde yayımlanması ortalığı ayağa kaldırır. Britanya, Fransa ve Rusya’nın bütün dünyaya nasıl şekil verdikleri, savaş sonrasında Polonya, Romanya, Yugoslavya, Transilvanya, İran ve Osmanlı topraklarını nasıl kendi aralarında paylaşacaklarını, başka ulusların, halkların yaşadığı bu toprakları birbirlerine nasıl peşkeş çektiklerini tüm dünya öğrenir. Bu haberler Stockholm elçiliğinde Fransızcaya çevrilerek İstanbul’a, Hariciye nezaretine gönderilir ve kıyamet kopar.6
Rus generaller bu savaşı Çar İstanbul’da hüküm sürsün diye istiyorlardı. Bolşevikler ise bu amaç için Rus köylüsünün kanının akıtılmasına karşı çıkıyorlardı. Bolşeviklerin iktidarı alınca söz verdikleri gibi barış yapmak için faaliyete geçerek devrimden üç hafta sonra, 25 Kasım 1917’de ateşkes talebinde bulunmaları Osmanlı basınında sevinçle karşılanmış, Sovyet Rusya ve Bolşevikler hakkında olumlu yazılar yayımlanmaya başlamıştır.7
Brest-Litovsk
Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı devletleri ile görüşmeler 22 Aralık 1917’de Brest-Litovsk’ta başlamıştır. Bu görüşmelerde Bolşevikler adına Troçki: “Hohonzonellerin, Habsburgların, Cobourgların ve Sultanların diplomatları, generalleri, amirallerinin” karşısında oturmuş devrim propagandası yapmaktadır.8 Osmanlı Devleti adına Sadrazam Talat Paşa da bir süre Brest-Litovsk görüşmelerinde bulunmuştur.
Bolşeviklerin zaten ilhak etmeyeceklerini ilan ettikleri topraklarda Osmanlı ordusu, halen görüşmeler sürerken,12 Şubat tarihinde ileri harekâta başlamıştır. Rus ordusu çekilirken işgal ettiği topraklarda yerini teçhiz edilmiş Ermeni ve Gürcü kuvvetlerine bırakmıştır.9 Osmanlı ordusu 13 Şubat 1918’de Erzincan’ı geri alır; 24 Şubat’ta Trabzon Bolşevik Komitesi şehri teslim eder. Sonraki bir buçuk ayda Osmanlı ordusu Erzurum, Ardahan, Sarıkamış, Batum ve Kars’ı geri alır. Böylece, Ekim Devrimi sayesinde Osmanlı ordusu çok az zayiatla, neredeyse hiç savaşmadan Çarlık Rusyasının işgal ettiği toprakları geri almıştır. Hem de sadece 1914’den sonra işgal edilen toprakları değil, 40 yıl önce, 1876-78 arasında cereyan eden “93 Harbi” diye bilinen Osmanlı-Rus savaşı sonrasında Osmanlı’nın Rusya’ya tazminat olarak verdiği bu topraklar, Bolşevikler tarafından âdeta geri verilmiştir. Evet bir plebisite gidilmiştir ama, bu topraklarda Osmanlı’yla birleşmeme yönünde oy kullanacak ahali zaten kalmamıştır. Brest-Litovsk Antlaşması, Osmanlı’nın Kars, Ardahan ve Batum’u Rusya’ya bıraktığı Ayastefanos Antlaşmasından 40 yıl sonra aynı gün olan 3 Mart’ta imzalanmıştır.
Osmanlı ordusu Rusların üç yılda aldıkları toprakları iki ayda geri alıp 1914 savaş sınırına varmakla yetinmez ve Gence ve Bakü’ye doğru kılıç sallamaya devam eder. İttihatçılar, daha mürekkebi kurumamış Brest-Litovsk Antlaşmasını hiçe sayarak Turan hayallerinin peşinde Dağıstan’ı geçmiş yürümeye devam etmektedirler. Ki… hayat sürprizler hazırlamaya devam etmektedir. Orta Asya’ya doğru at koşturan Osmanlı ordusunun süvarileri, 1918 yılının Ekim ayında Almanya-Avusturya-Osmanlı devletleri blokunun I. Dünya Savaşı’nı yenik olarak bitirmesi sonucunda, işgal ettiği Kafkasya topraklarından çekilmek zorunda kalmıştır. Kendisinin de kurulmasında destek verdiği yeni komşuları ise Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’dır.
Mondros Mütarekesi Sonrası
Osmanlı İmparatorluğu 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros Mü- tarekesi ile I. Dünya Savaşı’ndan yenik olarak çıkar. Bu yenilgi üzerine Müttefiklerin Anadolu’yu işgal etmeye başlamasını iktidardan düşen/ayrılan İttihat Terakki Partisi yerine iktidarı alan Padişah ve Hürriyet ve İtilaf Fırkası Hükümeti uysalca kabul ederken, bir grup asker ve sivil ise Mütareke şartlarını kabul etmeyerek mücadele etmeye karar verdiler.
Bolşeviklerin ilk günden beri savaşa karşı çıkması, “ilhaksız ve tazminatsız barış” istemesi, “Biz Çanakkale Boğazı’nı istemiyoruz” demeleri Anadolu’ya çekilerek mütareke şartlarını değiştirmek isteyenlerin tutunabileceği tek daldı. Çünkü devrimden çok kısa bir süre sonra, 3 Aralık 1917’de, Bolşevik Rusya’nın lideri Lenin, “Rusya’nın ve Şarkın Tüm Müslüman Emekçilerine” hitaben yaptığı ünlü konuşmada şunları söylemişti:
İstanbul’un işgali için Çar tarafından vücuda getirilmiş … hafi [gizli] muahedelerin [anlaşmaların] hükümsüz olduğunu ilan ederiz. İstanbul’un Müslümanlar elinde kalması lazımdır. Türkiye’nin taksimine ve ondan Ermenistan’ın koparılmasına dair olan muahedenin 10yırtıldığını ilan ederiz. 11
Şimdi Anadolu’ya çekilen Kuva-yı Milliyecilerin de, Berlin’e kaçan İttihatçı şeflerin de Bolşevik Rusya’dan başka müttefiki yoktur. 1919 yazından itibaren Anadolu’ya çekilen Mustafa Kemal ve arkadaşları en erken zamanlardan itibaren Bolşevik Rusya ile ilişki kurmaya çalışacaktır. Mustafa Kemal, Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan çok kısa bir süre sonra Havza’da ya Bolşeviklerin ya da Bolşevik Rusya’da faaliyette bulunan komünist Mustafa Suphi’nin gönderdiği temsilcilerle görüşmüş olmalıdır. Bu görüşme Amasya Bildirisine şöyle yansımıştır:
Madde 3. Bolşevizmin suret-i telakki (gerçekleşmesi) ve tecellisi (görünmesi) dâhi müzakere edilerek esasen Kazan, Orenburg, Kırım vesaire gibi ahali-yi İslamiyye (islam toplumu) bunu kabul ederek diyanet, an’ane (adet) gibi işlerle zaten alâkadar (ilgili) olmadığından bunun memleket için bir mahzuru (sakıncası) olamayacağı düşünüldü. 12
Mustafa Kemal’in tutumu nettir: İngiltere ve diğer galip devletler Anadolu’dan toprak istedikleri sürece Bolşevik Rusya ile ittifak yapılacaktır.
İttihatçı Paşalar da Bolşeviklerle İttifaktan Yana
Talat, Enver, Cemal paşaların başını çektiği İttihat ve Terakki Partisi rüesası da yurtdışında, Mustafa Kemal’le aynı karara, yani Bolşevik Rusya ile ittifak yapma kararına varmıştır. Talat Paşa Sovyetler’le ittifak politikasını 1919 yılı sonbaharından itibaren savunmuştur. Talat ve Enver Paşa, o sırada Berlin’de hapiste olan Bolşevik Partisi Merkez Komitesi üyesi Radek’le Eylül 1919’da bir görüşme yapmıştır.13Talat Paşa Aralık 1919’da M. Kemal’e yazdığı ilk mektupta ve M. Kemal de verdiği yanıtta “İngiliz sömürgesi olmaktansa Bolşevik prensiplerini uygulamaktan kaçınmayız” demektedir:
Bolşevikler ile prensip ve içtihatta ittihad hususunu bugün için sehil [kolay] görmemekle beraber zaruret-i kat’iyye (kesin zorunluluk) halinde tasavvur etmediğimizden mevzuu bahis (bahis konusu) edilmemiştir. Binaenaleyh (bununla birlikte) vatanımızı parçalanmak ve milletimizi İngiliz boyunduruğu altında görmek ihtimali-i meş’umu (uğursuz ihtimali) karşısında Bolşevik prensiplerini fi’len tatbik etmekte çare-i halâs [kurtuluş çaresi] tahmin olunursa cihet-i tatbikıyyesindeki (uygulama yönündeki) müşkülata (zorluğa) rağmen bugün hâkim olduğumuz kuvvete istinaden (dayanarak) o hususa tevessül etmek (başlamak) lazım gelebilir.14
Enver Paşa’nın Sovyet Rusya ile ilişkiler konusunda ne düşündüğü- nü en somut olarak 1 Ocak 1920 tarihinde Cemal Paşa’ya gönderdiği mektupta görüyoruz:
… Hedefim müştereken Avrupa’nın emperyalist kapitalizmi olduğuna göre, sosyalistlerle teşriki mesai. (işbirliği yapmak)
Kurtarılan memleketler idare-i dâhiliyesinde (iç idaresinde) esasat (esasları) ve bünyeye tevafuk ettirmek (uyumlu olmak) şartile sosyalizm prensiplerini kabul. 15
Ancak Bolşevik Rusya ile işbirliği, hatta ittifak konusunda gayet net, bilinçli bir tavır alan Mustafa Kemal’i o sırada Anadolu’da yanında olan bütün kadroların desteklediği sanılmamalıdır. Anlaşıldığı kadarıyla yanında sadece Kazım Karabekir vardır. Rauf (Orbay), Fevzi Çakmak, İsmet (İnönü) ve Bekir Sami gibi İngilizlerle ittifak yapmaktan yana/İngilizci bilenen diğer siyasi aktörler, İngilizlerin düşmanca uzlaşmaz tutumu ve İttihat ve Terakki rüesasının (reislerinin) da Bolşevik Rusya’yla ittifak politikalarını savunması dolayısıyla olsa gerek, bu stratejiye karşı çık(a)mamıştır.
Vaz’iyyet-i Siyasiyemizin Muhakemesi: Bolşevikler stratejik müttefik
Mustafa Kemal, 5 Şubat 1920 tarihinde, “Vaz’iyyet-i Siyasiyemizin Muhakemesi” başlığıyla yayımladığı şifrede, içinde bulunulan zor şartlardan kurtulmanın tek yolunun Bolşeviklerle işbirliği yapmak olduğunu belirtmiş, İngilizlerin Kafkasya’da Türkiye ile Bolşevikler arasında oluşturmak istedikleri sedde16 engel olmak gerektiğinin altını çizmiştir. Mustafa Kemal, İngilizlerin Bolşeviklere karşı başattığı savaşta Türkiye’nin yerinin Bolşeviklerin yanı olduğunu ve hızla Avrupa ve Balkanları saran Bolşevizm akımı hakkında tutum alınması gerektiğini şöyle özetler: “Bolşevizm istesek de istemesek de, gönüllü veya zorla her yeri ele geçiriyor. Bari biz bu akımı gönüllü kabul edelim ve kontrolü elimizde tutalım. Kafkaslardan Hindistan’a kadar ilerleyecek olan Bolşeviklerin Kafkasya’yı istilasına yardım ederek onunla birlikte hareket edelim.
Bolşeviklerle temas eden millet ya içtimai [sosyal] veya siyasi bir tevhid-i harekâta [birlikte hareket etmeğe] veya onun seline müsellahan [silahlı] muhalefete mecbur olmuştur. Bizim de iki şıktan birini intihap etmekliğimiz [seçmemiz] lazımdır.
Türkiye Kafkasya’dan Bolşevik istilasını teslih [kolaylaştırma] ve onunla tevhid-i harekât [harekâtın birleştirilmesi] etmekle garptan şarka doğru Anadolu, Suriye, Irak, İran ve Afganistan ve Hindistan kapılarını müthiş bir surette açmış olacaktır. … [İtilaf Devletleri] Bolşevikler ile Türklerin arasını Kafkas milletleri vasıtasıyla kat’etmek (geçme) planını bulmuşlardır. …
Kafkasya seddinin yapılmasını Türkiye’nin mahv-ı kat’isi (kesin mahvedilmesi) projesi addedip (kabul edip) bu seddi Düvel-i İtilafiye’ye yaptırmamak için en son vasıtalara (araçlara) müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz. …
Şark cephesinde resmî veya gayrı resmî seferberlik yaparak Kafkas seddini arkadan yıkacak tahşidata (yığınağa) başlamak, … Kafkas milletleri bize sed olmaya karar verdikleri hâlde harekât-ı taarruziyemizi hit [taarruz harekatımızı birleştirmek] için Bolşeviklerle anlaşmak [lazımdır]17
Dolayısıyla Mustafa Kemal ve İttihatçı rüesa, Bolşeviklerle ittifak yapma stratejik kararında hemfikirdirler. Mustafa Kemal, Şubat ayında bu konudaki düşüncelerini ve yapılanları Talat Paşa’ya verdiği cevabi mektupta yazmıştır: “vatanımız parçalanmak ve milletimizi İngiliz boyunduruğu altında görmek kötü ihtimali karşısında Bolşevik prensiplerini tatbik etmekten başka kurtuluş çaresi kalmazsa, uygulanmasındaki zorluklara rağmen o hususa da başvurmak gerekli olabilir” yorumunu yapmaktadır:
Azerbaycan, Şimalî Kafkasya, (Kuzey Kafkasya) Gürcistan ile daha ilk devirde18 az çok münasebata (ilişkiye) başlanmıştı. Halil Paşa ile Sivas’ta arîz ve amîk (karşılaşıp derin) görüştükten sonra kendisini Azerbaycan’a gönderdik. Esaretten kurtulan Nuri Paşa’nın da Kafkasya’da faaliyete geçmesi için tedabir (tedbir) alındı. Elyevm (Bugün) her ikisi ile muhabere ve münasebet berdevamdır (devam etmektedir) Halil Paşa’ya ve Halil Paşa’dan evvel Kafkasya’ya gönderdiğim zabitlere Bolşeviklerle temas ve zemîn-i itilâf taharri etmelerini [uygun zemin araştırmaları] ve fakat her türlü mukarrerat-ı kat’iyye [kesin karar] için benim tasdikime ta’lik keyfiyet (onayımın şart) olunmasını söyledim. … Şimalî Kafkasya’da Çerkeslerin teşkil ettikleri Şura tarafından gönderilen bir heyet-i murahhasa (delege heyeti) ile aynı daire dahilinde talimat verdim.
… vatanımız parçalanmak ve milletimizi İngiliz boyunduruğu altında görmek ihtimal-i meş’ûmu (kötü ihtimali) karşısında Bolşevik prensiplerini fi’len tatbik etmekte çare-i halâs (kurtuluş çaresi) tahmin olunursa cihet-i tatbikiyyesindeki müşkülâta (uygulama yönündeki zorluklara) rağmen bugün hâkim olduğumuz kuvvete istinaden (dayanarak) o hususa da tevessül etmek (girişmek) lâzım gelebilir19
Milli Mücadelenin önde gelen siyasi aktörlerinin Bolşeviklerle ittifak yapma hususunda anlaşmaları üzerine bu doğrultudaki faaliyet hemen başlar. Bir örnek olarak Teşkilat-ı Mahsusa faaliyetlerinde görev almış ünlü şair Mehmet Akif de vaazlarında şunları söylemektedir:
Düşmanın düşmanı dost olmak itibariyle müşterek,(ortaklaşa) mütekabil, (karşılıklı) menafi dairesinde (yararlı olması için) Bolşeviklerle ittifak edebiliriz. Garp’ın âlem-i beşeriyeti, (Batı dünyası insanları) bilhassa (özellikle) biz Müslümanları ezmek için kuvvet almakta oldukları o melun zulüm müesseselerini (kurumlarını)yıkmak hususunda Bolşeviklere yardım da ederiz.20
Cemal Paşa, 1 Ağustos 1920 tarihinde Taşkent’ten Talat Paşa’ya yazdığı mektupta: “Gerek Şarkın ve gerek Garbın halâsı (kurtuluşu) için komünizm mesleğinden başka çare bulunmadığı”nı belirtmektedir.21 Bu dönemde gerek Enver Paşa’nın kurduğu partilerin adlarına (İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı, Halk Şuralar Fırkası, Mesai); gerekse Anadolu’da ve Büyük Millet Meclisindeki oluşumların adlarına (Halkçılık Programı, Halk Zümresi) bakılacak olursa esinlenmenin boyutu daha iyi anlaşılır. Kâzım Karabekir’in bu konudaki görüşleri şöyledir:
Kur’an-ı Kerim fukaraya, (fakirlere) ameleye (işçilere) ve sai-i gayrete müteallik (gayretle çalışmaya ilişkin) ve bizce malum olabilen ne kadar Bolşevik prensipleri varsa hep ihtiva ediyor; Bolşevik prensiplerinin icap ettirdiği tadilat ve tahavvülatı [değişmeyi] memleketimizin münevveran (aydınları) ve zimamdaranı (iş başındaki yöneticileri) peyderpey (aşama aşama) ve tedricen (azar azar) tatbike (uygulamaya) başlayıp milleti … hazım ve kabule alıştırarak tevsi etmelidir. 22(genişletilmelidir)
Anadolu’ya Rusya’daki Müslüman/Türk/Tatarlar Aracılığı ile Akanlar
Bolşevizm rüzgârı o kadar güçlüdür ki, Sovyet Rusya topraklarını altüst eden yeni düşünceler, ideoloji ve oluşan terminoloji pek çok kanaldan Osmanlı siyasi ve entelektüel çevrelerine sızmaktadır. İlk olarak Osmanlıyla kökleri çok eskilere dayanan ilişkiler kurmuş olan Rusya Müslümanları (Kırım, Azerbaycan, Kazan, Türkmenistan vb. yerlerde yaşayan Müslüman/Türk/Tatar) kanalı ile, ikinci olarak Rusya’da faaliyet gösteren Teşkilat-ı Mahsusa ajanları kanalı ile ve son olarak da bizzat orada bulunan göçmen işçiler, savaş esirleri ve ordu mensupları kanalı ile. Yani Anadolu’ya sosyalist, Bolşevik düşünceler öncelikle Bakü, Bahçesaray, Kazan, Taşkent vb. yerlerdeki ilişkiler kanalı ile ulaşmıştır. 1918’de Sovyet Rusya’da başlayan iç savaşta, Beyaz Ordu’ya karşı Bolşeviklerle birlikte Kızıl Ordu saflarında savaşan, Rusya’daki Müslüman-Türk modernleşmesinin öncüleri olan Ceditçi23 elitlerin pek çoğu zaten İstanbul’la doğrudan ilişki içindedir. Rusya’daki Müslüman Ceditçilerin önde gelenleri “milliyetler hapishanesi” olarak adlandırılan Çarlık Rusyasında 1905 Devriminden başlayarak 1917 Şubat ve Ekim devrimleri sırasında ve sonrasında Menşevik, Bolşevik, Es-Er (Sosyalist Devrimci) ve benzerleri arasında yer almışlardır. Osmanlı topraklarına önceleri Rusya’dan “ezilen ulus milliyetçiliği” bağlamında Türkçülük düşüncesinin taşındığı kanallardan, 1917’de Bolşevizm, sosyalizm, şûra/sovyet vb. düşünceler, kavramlar taşınmıştır. Örneğin Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin mimarlarından Mehmet Emin Resulzade, daha sonra Azeri Bolşevik Partisi’ne dönüşecek olan Himmet Partisi’nin ilk kurucuları arasındadır ve Stalin’le Çarlığa karşı birlikte mücadele etmiştir. 24
Rusya’daki 1905 Devrimi sonrasında İstanbul’a gelenlerden biri olan Celal Korkmazov ise şimdi Dağıstan’ın önde gelen Bolşeviklerinden biri olmuş- tur. 1919 yılında İstanbul’da kurulan, Yusuf Akçura’nın da içinde bulunduğu Milli Türk Fırkası’nın programında bulunan sosyalist yönelimleri bu nedenle şaşırtıcı değildir.
Rusya’da yaşayan Müslüman/Türk/Tatar topluluklar önce Çarlık Rusyasına, sonra militarist bir Rus devleti kurma çabasındaki Beyaz Ordu’yu örgütleyen generallere karşı, artık iktidarda olan Bolşeviklerle ittifak yapıp, sonra da Kızıl Ordu saflarında Bolşeviklerle yan yana savaşınca Bolşevik normları, ideolojisi, örgütlenme biçimleri, terminolojisinden elbette etkilenmiştir. Tıpkı Balkan-Makedonya komitacılarına karşı savaşırken bir süre sonra kendilerine de komitacı demeye başlayan İttihatçılar gibi… Kızıl Ordu ile birlikte sava- şanların başında, Türkiye ile yakın ilişkiler içinde olan Zeki Velidi Togan (Velidov) gelmektedir.
Artık Ankara’da, Türkiye’ye gazete ve dergiler, memlekete dönen harp esirleri, Ankara Hükümeti tarafından gönderilen delegeler tarafından taşınan yepyeni bir terminoloji ile konuşulmaktadır: Sınıfi mübareze (sınıf savaşımı), şûra (sovyet), mazlum milletler, azimiyun (Bolşevik), Şark Milel-i Mazlumesi (Doğunun Ezilen Halkları), iştirakiyun (komünizm), içtimai inkılâp (toplumsal devrim), hür ve azat, halk, sermaye ve toprak meselesi, beynelhalk, beynelmilel (uluslararası/enternasyonal), Bolşeviklik, komünizm, sosyalizm, emperyalizm, kapitalizm gibi kavramlar, Sovyet Rusya’daki Müslüman-Türk unsurlarının Rusça orjinallerinden Türkçeleştirerek kullandıkları kavramlardır.25
1920 Yazının en etkin örgütlenmesi olan Yeşil Ordu’dan, Çerkes Ethem’in Kuva-yı Seyyare’sine kadar bir de “İslami Bolşevizm” kavramı ortaya çıkmıştır. Bu da Sovyet Rusya’da Müslümanlar arasında savunulmaya başlayan bir görüştür. Hindistan’ın bağımsızlığı için Sovyet Rusya ile ittifak yapmak isteyen Hintli Mevlevi Bereketullah ve Tatar Yusupov, Kuran’ın komünizme müsait olduğunu, Müslü- man kavimlere Kuran’ın komünistlik bakımından tefsiri ile yanaşmanın faydalı olacağı kanısındadır. 26 Öyle ki Türkiyeli bir subay olan Kâzım Bey’le dolaşan Mevlevi Bereketullah, Lenin’e Hindistan’ın bu yolla İngiliz emperyalizminden kurtulacağına ilişkin bir rapor sunmuştur. 27 Dolayısıyla Yeşil Ordu kurucularından Bursa mebusu Şeyh Servet’in Meclis kürsüsünde, “Bolşevizmin prensipleriyle İslam’daki asr-ı saadet arasında bir fark olmadığına” ilişkin konuşmalar yapması kimseyi şaşırtmamalıdır.
Anadolu’ya Çekilenler Kimlerden Oluşuyor?
Mütareke antlaşmasının sonuçlarına itiraz edenler başta askerler olmak büyük ölçüde son beş yıldır iktidarda olan İttihat ve Terakki Partisi mensuplarıdır. Yeni gelişmekte olan Müslüman burjuvazi, Anadolu’da İttihat ve Terakki iktidarından nemalanmış olan eşraf ve mütegallibe, İttihatçı mebuslar, iktidarın yüksek bürokratları direnişi desteklemektedir. Ama topraklarının öncelikle Ermenistan’a verilmesinden korkan vilayetlerin eşraf ve mütegallibesi ve Kürt aşiret reisleri28 Trabzon’dan Erzurum’a, Bitlis’ten Muş’a Mustafa Kemal ve arkadaşları ile ittifak yapmıştır. Mustafa Kemal’in Erzurum’dan Sivas’a gelirken yolda Hacı Bektaş Veli’ye de uğraması Alevilerle de ittifakın göstergesidir.
İşgal koşullarını kabul etmeyerek direnmeye karar veren, İstanbul’un dışında ikinci bir iktidar odağı, bir tür kurtarılmış bölge yaratan güçlerin merkezi olan Ankara’da, 23 Nisan 1920’de açılan Büyük Millet Meclisinin ilk icraatı Bolşevik Rusya’ya bir dışişleri heyeti göndermek olmuştur.
Birçoğu Darülfünun, Mülkiye, Tıbbiye, Harbiye’den sonra Avrupa’da tahsil görmüş veya Osmanlı medreselerinden mezun, Fransızcadan Farsçaya pek çok dil bilen, Osmanlı’nın yetiştirdiği entelektüel kuşağa mensup olan TBMM’nin milletvekilleri Ankara’da toplandıklarında Anadolu halkının korkunç yoksulluğu ile âdeta çarpılmışlardır. Çünkü Anadolu’da halk, âdeta bin yıl önce nasıl yaşıyorsa, hâlâ öyle yaşamaktadır: karasabanla yapılan tarım, kağnılarla yapılan taşıma, gaz lambalarıyla aydınlanan evler, hastane, okul, yol ve benzerlerinin yokluğu… koyu bir taassubun (bağnazlığın) pençesinde kıvranan bir halk. Yani o görkemli imparatorluk Anadolu’ya hiçbir yatırım yapmamıştır… Paris’i, Berlin’i görmüş milletvekilleri Anadolu’nun terk edilmişliği, ihmal edilmişliği, halkın inanılmaz yoksulluğu, çaresizliği karşısında samimiyetle sarsılmıştır. Bu yoksulluktan kurtuluş çaresinin yalan yanlış, eksik bilgilerle de olsa “Bolşevizm” olabileceği düşüncesi herkesi sarıp sarmalamıştır. Osmanlının sosyo-ekonomik sistemine yönelik sınıfsal bir eleştiri yapmadan Bolşevizme sık sık övgü düzülen Mecliste, mebusların hâlet-i ruhiyesini (ruh hallerini) en güzel İsmail Suphi Soysallıoğlu kürsüden ifade etmiştir:
Belki Şarkta, Rusya’da patlayan inkılâbın bizim üzerimizde tesiri olmuştur … Emin olunuz efendiler, her millet iki sınıftır: Biri idare edenler, diğeri idare edilen mazlum sınıftır.
Meclis esasen inkılâp için toplanmamıştır … esas itibariyle bir meş- ru müdafaa için toplanmıştır … ancak burada toplandıktan sonra … ıslah ve inkılâp zaruretini anladık ve yeni bir idare kurmak için birtakım hazırlıklar yapmağa başladık. Bu memleketi, bu milleti yaşatmak için en iyi esas nerede ise onu bulmağa ve ihtiyaç olduğu için her şeyden inkılâp yapmağa karar verdik. 29
Tunalı Hilmi Bey Mayıs ayında yine kürsüden Meclis’e seslenmektedir: “Mamafih (bununla birlikte) emin olunuz, kadimden beri Bolşeviklik taraftarıyım. (Handeler, alkışlar) Fakat zannetmeyelim ki, Bolşeviklik yeni bir şeydir. Tâ eski Yunianiler zamanından beri, hattâ Hindistan’dan gelmiş bir meslektir. Fakat gittikçe tekâmül ede ede (gelişerek) bir zemini tatbik (uygulama zemini) buluyor. Bugün tatbik olunuyor. Bu bir nevi müfrit (aşırı) sosyalistliktir. O müfrit sosyalistlik ki, şeriatimizde ararsanız orada da bulacaksınız. Memba-ı (kaynağını) yine şeriattan alınmıştır.” 30
11 Mayıs 1920 Besim Atalay haykırmaktadır: “(İngiliz) bayrağının altına mı gireceksiniz? Yoksa Şark’tan bize ellerini açan kuvvete mi koşacaksınız? (Tabiî Şark’a sadaları) Büyük Peygamberimiz diyorki: Dini ve Müslümanlığı yine ondan olmayan birtakım insanlar temin ve teyid edecek, işte Allah o kuvveti bize gönderiyor. Biz Bolşeviklere m’ümaşat etmekle [yoldaş olmakla] bilâkis şeriate daha fazlayaklaşıyoruz.
1920 yılının Temmuz ayında batıda Yunan ordusunun ileri yürüyüşü sürer, Bursa düşer, doğuda Yozgat ayaklanması devam ederken Meclis üst üste üç gün devam eden (3-5 Temmuz) gizli görüşmelerde durum muhakemesi yapmaktadır. 3 Temmuz’da kürsüde İsmail Suphi Bey sormaktadır:
Bizi kurtaracak tek devlet olarak Bolşevikleri görüyoruz. Bolşeviklerle münasebatımız (ilişkilerimiz) ne şekildedir? … Bolşeviklerde ne raddeye kadar kuvvet gelebilir, ne vakit gelebilir? … Bolşeviklerden ne gibi bir taahhüt almak kabildir (olasıdır). Onlarla devlet be devlet muahede (sözleşme) akdetmek mi (imzalamak) lazımdır, yoksa onların akaidini kabul etmek mi lazımdır? 31
Nisan sonunda açılan TBMM kürsüsünde Sovyet Rusya’ya ve Bolşevizme yönelik muhabbetlerini ifade etmekte olan mebusların arasında Şeyh Servet (Bursa), Nâzım (Tokat), Mehmet Şükrü ve Mustafa Hulusi (Afyonkarahisar), Sırrı (İzmit), Hakkı Behiç (Denizli), Salih Yeşiloğlu (Erzurum) önde gelmektedir.32
Bolşevizm Anadolu’da Örgütleniyor
Mustafa Kemal’den Karabekir’e, Talat Paşa’dan Enver Paşa’ya kadar Bolşeviklere bakış açısı böyle olunca Anadolu’da Bolşevizme gerçekten sempati duyan veya Bolşevik Rusya ile yakınlaşmayı siyasi açı- dan gerekli gören pek çok örgüt ortaya çıkmıştır. Şerif Manatov’un kurduğu, daha sonra ismi Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası’na dönüşecek olan Türkiye Bolşevik Komünist Partisi bunların en önde gelenidir.
Bolşevizmin açıkça propaganda edildiği Kuva-yı Milliye güçlerinin en bilineni Çerkes Ethem’in Kuva-yı Seyyare’sidir. Gayriresmi olarak çalışan Yeşil Ordu Cemiyeti’nde ise Bolşevizme en yakın olan mebuslar görev almıştır: Hakkı Behiç, Eyüp Sabri, Yunus Nadi, Hüsrev Sami, İbrahim Süreyya Yiğit, Çerkez Reşit, Muhittin Baha, Sırrı Bey, Hacı Dr. Mustafa Bey, Hamdi Bey, Dr. Adnan Adıvar.33 TBMM’de “Halk Zümresi” adıyla kurulan grup da Bolşevik Rusya ile ittifaktan yana bir siyasi hat izlemiştir.
Anadolu’da kurulan gizli-açık teşkilatların, silahlı birliklerin dı- şında Sovyet Rusya ile ittifaktan yana bir yayın politikası izleyen gazeteler de vardır. Bunların en önde geleni olan Ankara’da yayımlanan Yeni Gün gazetesini, Eskişehir’de Çerkes Ethem’in Seyyare-i Yeni Dünya ve İşçi ve Arkadaş, Kastamonu’da Açıksöz, Erzurum’da Albayrak, Konya’da Öğüt, Afyonkarahisar’da İkaz, Adana’da Yeni Adana gazetesi izlemektedir.34 Bu gazetelerde sık sık Marx ve Lenin hakkında yazılar, “Bolşevizm Nedir?”, “Şûralar nedir”, “Sovyet Anayasası” hakkında makaleler yayımlanmaktadır.
Bolşevik Rusya’dan Anadolu’ya Gelenler
Devrimden kısa bir süre sonra, Moskova’da MUSKOM (Merkez Müslüman Komitesi) adıyla Bolşevik Partisi’ne bağlı Müslüman topluluklardan sorumlu bir birim kurulmuştur. MUSKOM’un üç yöneticisinden biri olan Bolşevik Şerif Manatov’u, 1919 sonlarında Anadolu’da görüyoruz. MUSKOM’un bilgisi dâhilinde Mustafa Suphi’nin Moskova’da yayımlamaya başladığı Yeni Dünya gazetesinin Anadolu’da da yayımlanmaya başlamasını Bolşevik Devrimini bizzat yaşamış olan Manatov’a borçluyuz
İstanbul ve Bakü’de siyaset yapmış olan Ziynetullah Nuşirevan ve Salih Hacıoğlu da şimdi Ankara veya Eskişehir merkezli olarak bilinen Komünist/İştirakiyun Partisi’nin kurucuları arasında yer almıştır.
1920 yılının sıcak Ağustos ayında herkes dört gözle Moskova’ya giden heyetten haber beklerken, “Don Mıntıkası Şurası İcra Komitesi erkânından Bolşevik Verbof ” Ankara’ya gelmiş ve bir süre kalmıştır35 Ankara’nın tüm siyasileriyle, milletvekilleriyle görüşen Verbof için Halide Edip: “Verbof inanmış, temiz ve saf bir komünistti” 36demektedir.
TBMM’nin Moskova’ya gönderdiği heyetten sonra Sovyet Rusya da Ankara’ya ilk sefaret heyetini göndererek Ankara’daki TBMM Hükümetini dünya devletleri arasında resmen tanıyan ilk devlet olmuştur. Ankara’ya gelen Sovyet heyetinin yanında askerî teçhizat ve yüz bin lira değerinde üç sandık altın bulunmaktadır.37 Sovyet elçilik heyetinin ilk kafilesi 4 Ekim’de Ankara’ya ulaşmış ve “Ankara’da o güne kadar hiçbir yabancıya gösterilmeyen hararetli tezahüratlarla karşılanmıştır.” 38 Hakimiyet-i Milliye gazetesi “Bolşevik Sefaret Heyetini … hürmet ve dostlukla selamlamayı ilk vazife biliriz” demekte, Yeni Gün gazetesi Upmal heyetinin gelişini “İlk Bolşevik Heyeti Ankara’da” başlıklı, 6 Ekim 1920 tarihli imzasız bir haberbaşyazı ile duyurmaktadır: “İlk Bolşevik heyeti ‘milli Anadolu hükümetinin merkezi olan Ankara’mıza’ gelmiştir … milletimizin heyet-i umumiyesi (genel heyeti) tarafından büyük bir alâka (ilgi) ve ehemmiyetle (önemle) takip oluna gelen heyet-i muhtereme,” (kıymetli heyet)
insaniyet hayatının seyir ve cereyanına (akımına) şimdiden cihan inkılâbı (dünya devrimi) diye yeni bir devir açmış ve orada milletlerin hürriyet ve istiklallerini (geleceğinin) önüne geçilmek ihtimali olmayan vakıalar (olaylar) şeklinde bir ucundan kaydetmeye başlamış olan tarih yıkılacak dünyaları ve yeniden yükselecek amilleri (eylemleri) yazmaya hazırlanmıştır. Orada emperyalist ve kapitalist devletlerin birer birer ve adeta toptan denilecek bir süratle yıkılmakta ve insanların hürriyet ve saadetlerinden (mutluluklarıyla) müteşekkil (kurulmuş) yeni cihanların (dünyaların) parlak ve şatır (neşeyle) yükselmekte olduğunu istikbale (geleceğe) nüfuz eden bir nazar-ı hayal (hayalle bakan) ile müşahede (gözlem) ve takibde bile ne kuvvetli bir cazibe var! 39
Anadolu’da bir eski kentte, Ankara’da bir araya gelen bu heyet tıpkı Moskova’da, Petrograd’da yeni bir dünya kurmak için umut ve heyecanla dolu olanlardan farklı değildi. Komintern görevlisi olarak Ankara’ya gelen heyetin üyelerinden Fransız sosyalisti Magdeleine Marks anlatıyor:
Gerçekten de Ankara burası mıydı? Bu tuhaf, yoğun taş yığınları, bu çıplak arazi, bu bomboş grilik, bu hüzün müydü? Sağda solda görülen bu ha yıkıldı, ha yıkılacak harabelerin arasından uzanan ortası tümsek geçit, yol muydu, sokak mıydı? Yani yeni başkentin insanları geniş kuşaklarını kemer gibi bağlamış, kocaman cepli şalvarlar giyen bu köylüler miydi? Bu kentin dükkânları, bu girişleri mağaraya benzeyen izbe delikler miydi?
Bizler gazetelerde bu memlekette bir devrim olduğunu okumuştuk. Peki nasıl oluyor da gözlerimizin önünde bunca sefalet varken, böylesine perişan bir gerilik gözlenirken, bu koskocaman açılmış gözlerde bu kadar az umut olabiliyor?
Burada sanki Rusya’dan bir köşe bulmuş gibiydik: kaynar çayın buharında ve sigara izmaritlerinin dumanında sürüp giden bitmek tükenmek bilmez konuşmalar, şaşırtıcı kibarlık gösterileri, tutkuyla savunulan fikirler, gecenin içinde yankılanan şarkılar.
Yorgun ve sıska eşeğini dürtükleyerek yol alan şu yaşlı ve şaşı adam ile birkaç adım gerisinden gelen bir sürü örtünün altında gizlenmiş kadınlar, trahomun kemirip tükettiği sapsarı suratlı çocuklar… Suratları yolun taşlarıyla aynı renk, sırtları forsaya çakılmış kölelerinki gibi iki büklüm insancıklar…
Bugün bir okulu ziyaret ettik. Okul pislik içinde ve yamru yumru, daracık bir sokaktaydı. Okulun tek sınıfı, iki tane küçücük pencereden az ışık alabilen bir odaydı. İçerisi çok berbat kokuyordu ve bu ortamda nefes almak bile çok güçtü. Üstleri başları yırtık pırtık otuz kadar çocuk ve yirmi kadar tabure vardı. Bir kara tahta, bodur masalar, ilk bakışta yaşlı bir büyücüye benzeyen bir öğretmen… Genizden gelen bir sesle tutuk, kekeme bir okuyuş. Ders Kuran dersi. Çocukların her birinin önünde sararmış, koskoca birer kitap vardı… tüm sınıf hep bir ağızdan ve ağlamaklı bir sesle birlikte okuyorlardı 40
Ankara’da herkes silahlıydı, kimisinin fişeklikleri belinden boğazına kadar, kimisinde çakmaklı tüfekler, kimisinde çifteler, kimisinde mavzerler vardı. Her kapıda hazır bekleyen eyerli atlar, bellerde gümüş kemerler ve ellerde gümüşlü kamçılar. Hacim Muhittin anlatıyor: “ayaklarda çizme, bellerde birer kuşak ve üçer sıra mavzer ve bir sıra barebellom fişenkliği ile dörder bomba ve üste takılı uzun barebellom tabancaları ve fişenklik kayışları arasında sekizlik bahri sabis dürbünleri” vardı 41
Ordularda apoletlerin söküldüğü, birliklerin kırmızı-yeşil bayraklar taşıdığı, Meclis’te milletvekillerinin kırmızı kravat takıp kırmızı tepelikli kalpak giydiği, herkesin ağzında yoldaş, arkadaş, selam arkadaş sözcüklerinin olduğu günler…
Artık amele ve zahmetkeş haklarından, şuralar (konseyler) kurmaktan, Halk İdaresinden söz edilmekteydi. Tüm tahlillerde, cemiyet (toplum) nizamnamelerinde (yönetmeliklerinde) ve programlarında, mektuplaşmalarda ‘sosyalizm’ olmazsa olmaz kavram haline gelmişti: “Yeşilordu talimatnamesi: ‘İslamiyet ve şer-i Muhammedi, bu esasları [Bolşevikliği] 1300 yıl evvel, zekat, fitre, kurban gibi vecibelerle koymuş ve terviç etmiş (desteklemiş) olduğundan, Müslümanlar bu âlemin terviç etmiş olduğu bu sosyal inkılaptan (sosyal devrimden) zarar görmek değil, aksine faydalanacaklardır. Karakol Cemiyeti nizamnamesi: “Karakol” kuvvetini, insaniyet âleminin en necibi (soylu) bulunan sulhperver (barışsever) heyetlerin ve umum (genel) sosyalist ve amele gruplarının müzeheret-i beynelmileliyesinden (Uluslar arası dayanışmasından) ve Türk, Müslüman âleminin yüreğinden ve maksadını kabul eden her fert (birey) ve cemiyetin (toplumun) muavenetinden (yardımından) alır’ 42 (abç) Petersburg Meclisi Mebusanı’nda üç sene bulunmuş olan Siverek mebusu muallim Mustafa Lütfi Bey’in BMM’nde şöyle haykırışı son derece içtendi:
Mademki halka doğru gidiyoruz ve Meclisimizi halk meclisi yapmaya çalışıyoruz. Bunlar mütegallibedir (zorbalardır) (gürültüler, sözünü geri al sadaları). Ben sözümü geri almam. Bu inkılâba yaraşmaz. İhtilal hükümetlerine kapitalist giremez.43
(SSCB ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki dostluk ve işbirliği Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da devam etmiş ve SSCB Savunma Halk Komiseri Voroşilov’un öncülüğünde bir askeri heyet Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. Yıl Kutlamaları’na katılmıştı. Kutlamaları Sovyetler Birliği’nden Türkiye’ye davet edilen bir grup sinemacının belgesel filmi “Türkiye’nin Kalbi Ankara” adıyla çekilmişti. Fotoğrafta Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ve Voroşilov-editör)
(SSCB işbirliğiyle Türkiye’de kurulan fabrikalar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadroları üretim ağırlıklı bir ekonomiyi önceledikleri için bu onları mecburen SSCB ile işbirliğine yöneltti. Fotoğrafta SSCB’nin erken Cumhuriyet döneminde kalkınmaya destek amaçlı teknik yardım yaparak kurulmasına imkan verdiği fabrikalarının listesi görülüyor-editör)
Ekim Devrimi Rüzgârları
Rusya’da patlak veren 1917 Ekim Devrimi Türkiye’yi, Ankara’da toplanan Meclis üyelerini öyle derinden etkilemiştir ki, kuzeyden esen rüzgâr pek çok hususta esin kaynağı olmuştur. 1917 Şubat ve Ekim devrimlerinin dünya çapında yarattığı sarsıntıyla geleneksel, içine kapalı cemaatler halinde yaşayan Rusya Müslüman-Türk topluluklarının yaşadığı değişim ve yenilenme Türkiye’ye örnek olmuştur. Devrim, bir imparatorluk olan Çarlığı yıkmakla kalmamış, yerine 15 devletten oluşan federatif bir cumhuriyetin kurulmasına önayak olmuştur. Sovyet Rusya topraklarında yaşayan Türk ve Müslümanların da federatif cumhuriyetler kurması, Anadolu’da da Osmanlı İmparatorluğu’na son verilerek bir “Cumhuriyet” kurulabileceğini esinleyen etkenler arasındadır.
O günkü konjonktürde, dünyanın en güçlü emperyalist devleti olan Britanya ve Fransa’ya karşı direnebilmek de ancak Sovyetler Birliği’nin moral, maddi ve askerî desteği ile mümkün olmuştur. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları, Sovyet Rusya ile yaptığı ittifak sayesinde oluşmuştur.
Rusya’da patlak veren 1917 Ekim Devrimi, sadece sınıfsal değil, ırk, ulus ve cins temelinde sömürü ve ezilmeye karşı da kurtuluş ateşini tutuşturmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin lâikliği benimsemesinde olduğu gibi kadınlara siyasi ve sosyal haklar tanınması (çünkü dünyada ilk kez Müslüman kadınlar erkeklerle eşit siyasi ve sosyal hakları Sovyetler Birliği’nde elde etmiştir) hususunda da örnek, zannedildiği gibi sadece Avrupa değil, aynı zamanda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’dir.
Şu noktanın altını tekrar çizmekte yarar var: TBMM’yi kuran kadrolar bir yıl sonra Ekim Devriminin rüzgârlarına sırtlarını dönmüş de olsalar, 600 yıllık Osmanlı Devleti’nin çürümüş imtiyazlı aile iliş- kilerini ilga edip, dinsel taassuba karşı savaşabilme gücünü Ekim Devriminin yarattığı enerjiden almışlardır.
Kaynakça
Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1990).
Edward Hallett Carr, “Radek’s ‘Political Salon’ in Berlin 1919”, Soviet Studies, III/4 (1952): 411- 430.
Edward Hallett, Bolşevik Devrimi, çev. Tuncay Birkan, cilt 3 (İstanbul: Metis Yayınları, 1989). Emel Akal, Milli Mücadele’nin Başlangıcında Mustafa Kemal, İttihat Terakki ve Bolşevizm (İstanbul: İletişim Yayınları, 2012).
Emel Akal, Moskova, Ankara, Londra, Üçgeninde İştirakiyuncular, Komünistler ve Paşa Hazretleri (İstanbul: İletişim Yayınları, 2011).
Feridun Kandemir, Atatürk’ün kurduğu Komünist Partisi ve Sonrası (İstanbul: Yakın Tarihimiz Yayınları: 1966).
Fethi Tevetoğlu, Türkiye’de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler (1910-1960 (Ankara: Ayyıldız Matbaası, 1988).
Galip Söylemezoğlu, 30 Senelik Siyasi Hatıralarımın Üçüncü ve Son Cildi (İstanbul: Ülkü Matbaası, 1953).
Hacim Muhittin Çarıklı, Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri ve Hacim Muhittin Çarıklı’nın Kuvayı Milliye Hatıraları (1919-1921), ed. Şerafettin Turan (Ankara: Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, 1967).
Halide Edip Adıvar, Turkish Ordeal (NewYork-Londra: The Century Co.1928).
İlhan Tekeli ve Selim İlkin, Kurtuluş Savaşında Talat Paşa ile Mustafa Kemal’in Mektuplaşması (Ankara: TTK Basımevi, 1980).
Kazım Karabekir, İstiklâl Harbimiz (İstanbul: Türkiye Yayınevi, 1960).
L. Troçki, Hayatım. çev. Müntekim Ölçmen (Koz Yayınları: 1970).
Magdeleine Marks, 1921-1922. İstanbul-Ankara. Makaleler-Anılar (İstanbul: Sosyal Tarih Yayınları, 2007).
Dipnotlar
1Sean McMeekin, I. Dünya Savaş’ında Rusya’nın Rolü, çev. Nurettin Elhüseyni (İstanbul:
YKY, 2013), 241 ve devamı
2A.g.e, s .247-250
3Sean McMeekin, Berlin Bağdat Demiryolu, çev. Azize F. Çakır (İstanbul: Picus, 2012), s.394.
4A.g.e, s.392-393
5Edward Halett Carr, Bolşevik Devrimi, çev. Tuncay Birkan, Cilt 3 (İstanbul Metis Yayınları, 1989), 33.
6Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya (Ankara Kültür Bakanlığı Yayınları, 1990), 328
7A.g.e, 333
8L.Troçki, Hayatım. Çev. Müntekim Ölçmen (Köz Yayınları: 1970), 440
9McMeekin, Berlin-Bağdat, s. 403
10Sykes-Pickot kastediliyor
11Galip Söylemezoğlu, 30 Senelik Siyasi Hatıralarımın Üçüncü ve Son Cildi (İstanbul: Ülkü
Matbaası, 1953), 40.
12Kazım Karabekir, İstiklâl Harbimiz (İstanbul: Türkiye Yayınevi, 1960), 58
13Edward Hallett, “Radek’s ‘Political Salon’ in Berlin 1919”, Soviet Studies, III/4 (1952): 411-430
14İlhan Tekeli ve Selim İlkin, Kurtuluş Savaşında Talat Paşa ile Mustafa Kemal’in Mektuplaşması (Ankara: TTK Basımevi, 1980), 324-325
15Tanin, 1944, Tefrika; 3
16Söz konusu edilen Kafkas Seddi 1920 Baharında ne anlama gelmektedir? 1917 Ekim Devrimi sonrasında Kafkasya’da doğan iktidar boşluğundan istifade eden Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan 1918 yılı Mayıs ayı sonunda bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi. Gürcistan Almanya’ya, Azerbaycan ise Osmanlı’ya yaslanmaktaydı. Ancak Almanya ve Osmanlı Devleti 1918 yılı Ekim ayında I. Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkınca Kafkasya’dan çıkmak zorunda kaldılar. Kasım 1918’de galip Britanya Kafkasya’ya girdi. Hem Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan İngiltere himayesinde Rusya’ya kafa tutmaya devam etti, hem de Kafkasya’da Bolşeviklere karşı savaşan Beyaz Ordu güçlendi. Anadolu’da İngilizlerin planlarına karşı direnmekte olan güçler, Bolşeviklerden destek ummaktaydı. Ancak Anadolu ile Bolşevikler arasında şimdi aşılmaz bir “Kafkas Seddi” bulunmaktaydı. Anadolu ile Bolşeviklerin temasının sağlanacağı sınır, Ermenistan ve Gürcistan sınırıydı ve burada Menşevik iktidarlar Bolşeviklere karşı İngilizlerle işbirliği yaparak, Kızıl Ordu’ya karşı direnmekteydiler
17Harp Vesikaları Dergisi, sayı 20 (Ankara: Genel Kurmay Başkanlığı, Harp Tarihi, Haziran 1957)
18Temmuz 1919, Erzurum kongresi sırasında
19Tekeli ve İlkin, Talat Paşa ile Mustafa Kemal, 321-333
20Sarıhan Zeki, Mehmet Akif (İstanbul: Kaynak Yayınları, 1996) s.128
21Tanin, 1944; Tefrika 83.
22Karabekir, İstiklal, 623
23Cedidçi/yenilikçi Müslüman çevreler ile gelenekçi molla, ahund, bay çevreleri arasındaki çelişkiler o kadar derindir ki ulema takımı ceditçileri afaroz edip onlar hakkında ölüm fermanı bile çıkartmışlardır (hakkında idam fermanı çıkarılanlardan biri de Ahmet Ağaoğlu’dur). 1917 Şubat ve Ekim Devrimleri sonrasında Ceditçiler, her türlü yenilik ve değişimin karşısında olan ve eski düzenin değişmeksizin sürmesinden yana olan büyük toprak sahiplerinin çıkarlarını savunan ulema takımına karşı, Bolşevikler ve diğer sosyalist partilerle kaçınılmaz bir ittifak içine girmiş olmalılar. Devrim sonrasında pek çok Ceditçi, Bolşevik ve Es-Er partisine üye olmuştur.
24Sabahattin Çağın, Mehmet Emin Resulzade’nin Stalin’e Mektubu, 3 Mayıs 1944, 50 Yıl Türkçü- lük Armağanı (İzmir: Akademi Kitabevi, 1994), 55; Mehmet Emin Resulzade, Bir Türk Milliyetçisinin Stalin’le İhtilal Hatıraları, ed. Sabahattin Şimşir (İstanbul: Turan Yayıncılık, 1997).
25Emel Akal, Milli Mücadele’nin Başlangıcında Mustafa Kemal, İttihat Terakki ve Bolşevizm (İstanbul: İletişim Yayınları, 2012), 91
26Zeki Velidi Togan, Hatıralar (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1999), 221
27Emel Akal, Moskova, Ankara, Londra, Üçgeninde İştirakiyuncular, Komünistler ve Paşa Hazretleri (İstanbul: İletişim Yayınları, 2011), 69-74
28 Hem Erzurum Kongresinden sonra kurulan Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti,
hem de Sivas Kongresinden sonra kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi’nde Sadullah Efendi (Eski Bitlis Mebusu), Ahmet Fevzi Efendi (Erzincan’da Nakşibendi Tarikatı Şeyhi) ve Hacı Musa Bey’in (Mutki Aşiret Reisi) yer alması bu ittifakın göstergesidir.
29Zabıt Ceridesi, 1959, cilt 4-5, 363-368.
30Akal, İştirakiyuncular, 108.
31Akal, İştirakiyuncular, 108
32TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri I ve II, çev. Yücel Demirel (İstanbul: TÜSTAV Yayınları, 2004), 50-51
33Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar-I 1908-1926 (İstanbul: BDS Yayınları, 1991), 85
34Akal, Milli Mücadele, 106-116.
35Akal, İştirakiyuncular,100
36Halide Edip Adıvar, Turkish Ordeal (NewYork-Londra: The Century Co.1928), 176
37Karabekir, İstiklâl, 981
38 Feridun Kandemir, Atatürk’ün kurduğu Komünist Partisi ve Sonrası (İstanbul: Yakın TarihimizYayınları: 1966), 126; Mete Tunçay ve Erden Akbulut, der., Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (1920-1923) (İstanbul: Sosyal Tarih Yayınları, 2007), 127.
39Akal, İştirakiyuncular, 272
40 Magdeleine Marks, 1921-1922. İstanbul-Ankara. Makaleler-Anılar (İstanbul: Sosyal Tarih Yayınları, 2007), 96, 97, 99-100, 103, 111
41 Hacim Muhittin Çarıklı, Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri ve Hacim Muhittin Çarıklı’nın Kuvayı Milliye Hatıraları (1919-1921), ed. Şerafettin Turan (Ankara: Türk İnkılap Tarihi EnstitüsüYayınları, 1967), 78-79.
42Fethi Tevetoğlu, Türkiye’de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler (1910-1960 (Ankara: Ayyıldız Matbaası, 1988), 8.
43TBMM Gizli Zabıt Cerideleri, cilt 1 (Ankara: İş Bankası Yayınları, 1985), 229.