Ümit ÖZDEMİR / 07.02.2023
O uğursuz soru yine soruldu. “Sesimi duyan var mı ?” Cevap beklendi, cevap gelmeyince başka bir enkaza doğru gidildi… Memleketi kelimenin bütün anlamlarında enkaza çeviren talan ve yağma ekonomisi, rant paylaşımı 7.7 büyüklüğündeki depremle 10 kenti tarumar etti.
Türkiye’yi yönetenlerin tamamı depreme bu kez tam anlamıyla hazırlıksız yakalandı, bu en hafif tabir depremde can kayıplarını arttıran çarpık-denetimsiz yapılaşmanın sorumlularını gizlemek için “deprem değil bina öldürdü” diyebilecek kadar aklımızla alay etmeye çalışan Cumhurbaşkanı Fuat Oktay, depremin asli faillerini yani beşli çeteleri, müteahhit baronlarını, onların bürokrasi ve yargıdaki destekçilerini gizlemeye çalışıyordu.
Sermaye birikimini inşaat ve kupon arazilerin kent merkezine yığılması üzerinden biçimlendiren AKP’nin son 5 yılı, deprem görünümlü katliamların sıkça ve yoğun olarak yaşandığı bir tarihsel momentti. Sermaye birikiminin rant ve inşaat üzerinden biçimlenmesini destekleyen bu ekonomi-politik, tam 164 kez imar affı çıkardı. Her bir imar affı konut sorunu yaşayan seçmenlere sunulan bir rüşvet, ama daha çok bu yağmadan aslan payını alacak olan müteahhit kapitalistlerine yeni zenginleşme fırsatı sunan birer yağmaydı.
FELAKET KAPİTALİZMİ ENKAZIN ÜZERİNE ATILAN YALAN: GÖREVİMİZİN BAŞINDAYIZ!
Sonucu tarımsal alanların tamamının alüvyon zemin olmasına bakılmadan imara açılması olan bu yağma, 30 Ekim 2020’de İzmir depreminde kendini somut biçimde ortaya koydu. Eski bir tarım arazisi üzerine inşa edilen mahalle, 6.9 richter ölçeğindeki depremde tuzla buz oldu. İzmir gibi yeni orta sınıfın barınma mekanında ortaya çıkan bu can ve mal kaybı, jeologların deprem bilimcilerin uyarılarına rağmen girişilen “inşaat ya resulullah” gözü dönmüşlüğünün sınır noktasını gösterdi.
Dün yaşadığımız depremde ise tam 10 kentin harap olması, Hatay ve Kahramanmaraş’ın deyim yerindeyse yerle bir olmasıyla inşaat kapitalizminin yarattığı yıkımın dehşetengiz boyutlarını göstermesi bakımınıdan öğreticiydi. Bütün yardım çağrılarının “AFAD görevinin başında”, “AFAD’ın ulaşmadığı yer yok” yalanlarıyla örtbas edilmeye çalışıldığı, askeri birliklerin özel görevle deprem bölgesine yönlendirilmediği, Zonguldak’ta birçok maden göçüğüne müdahale edip hayat kurtaran emekli ve tecrübeli madencilerin sevk edilmediği kısa sürede anlaşıldı. Deprem olgusu Türkiye’nin düşünce haritasında bir çok tartışmayı tetiklerken, yeni sorgulamaların karşılıklı suçlamaların kısır tartışmaların da kapısını açtı. Her şeyi doğa olayları, takdir-i ilahi üzerinden açıklamaya çalışan siyasal islamcılar 10 kentin harap olması ve depremzedelerin yardım ulaştırılmadığı için geceyi sokakta geçirmelerini izah edemedi.
(Kurutulan Amik Gölü üzerine inşa edilen Hatay Havalimanı, havalimanı pisti depremde fay kırılması sonucu yarıldığı için kullanılamıyor)
Şurası çok nettir: AKP neoliberal ekonomi politikalarıyla kamusal güvenceleri yok ederken, en temel insan haklarından biri olan sağlıklı bir konutta barınma hakkını da müteahhitlere yani inşaat kapitalistlerine devrederek, fiilen bu hakkın gasp edilmesine neden oldu. Yanı sıra AFAD’ın kurucularının tasfiyesiyle deprem anında enkazlara müdahale edecek yeni birimlerin oluşturulmasına fiilen engel oldu. En kritik ilk üç günde yapılamayan bu yardım, aynı anlama gelmek üzere can kayıplarının çoğalmasının da sebebidir. Bir kez daha kendilerine yardım edebilecek kurumların olmadığını yaşayarak deneyimleyen depremzedeler, sivil halkın, solcuların toplayabildiği ne varsa ulaştırmasıyla ayakta kalmaya çalışıyor.
Çöken sadece binalar değil, bir sistem.. Yıllardır topladığı deprem vergilerini bu alanda kullanmayan, verimli Amik ovasının üzerine üstelik buradan bir fay hattı geçtiği halde havalimanı inşa eden, bilimsel hiçbir kriteri, uyarıyı dikkate almayan AKP’nin neoliberal tahakkümü çok acı bir sonla memleketin üzerine çöktü. Bu enkazdan ancak ve yalnızca güvenceli ve yaşanabilir konut talebini yükselterek, konut denetimlerini 2000 öncesinde olduğu gibi sermaye sınıfından bağımsız uzman meslek kuruluşlarının denetimine açarak, jeolojik bulguları dikkate alarak çıkabiliriz. Ötesi her yeni depremde depremzdelerin yaralarını sarmakla, iktidarın yaylım ateş gibi üzerimize boca ettiği yalanlarla uğraşarak geçiririz.
Yazı, komünist şairimiz Nazım Hikmet’in 26-27 Eylül 1939 Erzincan Depremi sonrası kaleme aldığı “Kara Haber” şiiriyle bitsin. Yurtsever ozanımız bu şiiriyle şair ve aydın olmanın bütün incelikli duyarlı yönlerini ortaya koyuyor.
KARA HABER/ NAZIM HİKMET-Seslendiren Genco Erkal
İlişkin yazılar
HEM REJİMİN HEM DEMOKRASİ GÜÇLERİNİN DEPREMLE İMTİHANI/ Zeki Tombak /08.02.2023
DEPREM DEĞİL AMA DEVLET ÖLDÜRÜR/ Taner Renda / 08.02.2023
GELECEĞİ ÖN GÖRMEK VE PLANLAMAK: İSTANBUL DEPREMİ SONRASI İÇİN / DOĞAN KUBAN