KAÇ PARA KAÇ: ÇÜNKÜ SERBEST BİR PAZAR HER ŞEYİ BOZAR.

Yönetmen: Reha Erdem

Oyuncular: Taner Birsel, Bennu Yıldırımlar, Zuhal Gencer, Engin Alkan, Sermet Yeşil, Ali Düşenkalkar, Bülent Emin Yarar.

Yapım Yılı: 1999

Ümit ÖZDEMİR / 01.02.2023

Parayla insanın ilişkisi şöyledir: İnsan paranın sahtesini yapar, para da insanın / Goethe

@masumlevrek

1990’lar.. Beyoğlu Tünel’de (şimdiki Kırmızı Kedi yayınevi dükkanı 🙂 Bir gömlek satıcısı Selim’in (Taner Birsel) monoton ve tek düze hayatı beklenmedik bir gelişmeyle alt üst olur. Kendi halinde bir gömlekçi olan Selim yağmurlu bir günde bindiği takside bulduğu para dolu çanta ile ne yapacağını şaşırır. Ömrü boyunca çalışarak elde edemeyeceği bir servetle karşılaşan Selim, bu durumu gizleme ihtiyacı duyar. Çok zengin olduğunu gizleme ihtiyacı, klasik bir küçük burjuva davranış kalıbıdır. Selim’in zengin olmasıyla birlikte değişen hayatı, onu ister istemez bir karakter bozulmasına maruz bırakır. Karakter bozulmasını meşrulaştıran şey, bindiği taksideki şoförün vergilerin yüksekliğinden şikayet etmesi, devletin aslında bir “hırsız” olduğunu açıkça söylemesidir. Selim, kirli bir akvaryumda ortama adapte olarak yaşamaya çalışan bir balık gibi, bu durumu mantığa bürümeye başlar. Toptancı arkadaşlarıyla buluştuğu bir ortamda küçükken herkesin biraz hırsız olduğunu ifade ederek mantığa bürüdüğü hırsızlık olgusu, karşılaştığı bu yeni durumla başa çıkma çabasıdır. Selim’in arkadaşı tarafından bir akşam yemeğinde “enayilik derecesinde dürüst” olarak tanımlanması, sıradan bir gömlekçinin daha fazla kazanabilmek umuduyla resim satıcılığına soyunmasıyla yaşadığı hayal kırıklığında iyice somutlaşır. Selim, gücü elde etmenin tek çıkar yolunun parayı elde etmekten geçtiğini, enayilik derecesindeki dürüstlüğün artık kimseye bir şey kazandırmadığı algısı ve fikrini içselleştirir.

Selim’in bindiği takside radyodan haberini aldığı paranın bir banka memurunun kendi bankasını soyarak elde edildiğini duyması, paniğe kapılmasına neden olur. Trajedide kahramanın kurbana dönüşmesini andıran bu haberle dramatik çelişki giderek ve hızla derinleşir… Garip davranışlar sergilemeye başlayan Selim, evde ve dükkanda parayı saklayacak bir yer telaşındadır. Paranın Karl Marx’ın ünlü sözüyle paranın her şeyi tam tersine çevirmeye muktedir gücü, Selim’i çileden çıkarır. O kadar öyle ki dükkanındaki çırağını hırsızlıkla suçlar ve tutuklanarak hapse konan çırağından özür dilemek ve vicdanını rahatlatmak için kefaretini ödeyerek serbest bıraktırır ve ona para teklifinde bulunur. Selim’in paranoyası giderek genişler ve elde ettiği zenginliği kimseyle bölüşmediği için davranış bozukluğuna neden olur.

Selim, bindiği trendeki yankesicilerin bir adamın cüzdanını çarpmasına kayıtsız kalır. Masumiyetin kaybını Selim’in evde parayı yerleştirirken çarparak kırdığı küçük melek heykelciğinin tuzla buz olmasıyla sembolize eden Erdem, anlatıda metaforlara  başvurur. Elde ettiği parayla evinin mobilyalarını yenileyen, striptiz kulübünde dansçıya en çok bahşiş veren Selim, eşini lüks bir restoranda yemeğe götürür. Küçük burjuva arzularını tatmin etmeye çalışan Selim, eşinin bu ani zenginleşme karşısında şüphelenmesiyle yemekte sarf ettiği “etrafındakilere bak onlar korkuyor mu” sözleri, yeni bir ahlak anlayışının ifadesi gibidir. Dahil olduğu yeni orta sınıfın, onun yarattığı ahlakın ve maddi imkanların genişlemesiyle birlikte haksız zenginleşmesini mantığa bürünmesi kolaylaşır.

Filmin ironisi, parkta oynayan bir çocuğun yerde bulduğu paranın 100 dolar olduğunun anlaşılmasıyla belirginleşir: Bu sahnede para için birbirine giren parktaki insanların hali filmin kurmaca yapısından çıkıp, gerçekçiliğe en çok yaklaştığı anlardan biridir. Selim bu sahnede parkta simit satan çocuğa “100 dolar düşürdün mü” sorusuna “bir bakayım” cevabıyla parktakilerin simitçiye yönelik “ahlaksız”, “namussuz” gibi hakaret içeren sözlerle saldırmaları, dejenerasyonun boyutlarını kavramak açısından ilginçtir. Kendi halinde paraya tamah etmeyen ve bu manevi kodlarıyla saygı ve takdir gören Selim, komşusu Nihal’in ilgisine daha çok mazhar olur.

Dükkanını sık sık kapatan gelen müşterilere de kötü davranmaya başlayan Selim, yakalanır mıyım endişesiyle haksız yere zengin olmanın gerginliği arasında salınıp durur. Selim, kendisiyle fazlasıyla ilgili flörtöz komşusu Nihal’in (Zuhal Akın) cinsel çağrışımla dolu tavırlarını önce ilgisizlikle karşılaması ve sonra giderek bu ilgiye cevap vermesi, filmin erotik gerilimini tırmandırır. Aslında eşi Ayla’yı (Bennu Yıldırımlar) seven bir küçük burjuva olarak Selim’in arzusunda anlaşılabilir bir yön vardır. Bastırmak zorunda kaldığı cinsel arzularını kışkırtan şey onun parayla elde ettiğini sandığı güçten kaynaklanır.  Zayıf insanların güç istenci içinde çırpınması felsefenin de yabancı olmadığı bir konudur. Gücün yarattığı akıl yitimiyle belirginleşen dramatik çatışma zirveye doğru ilerler. Gücü elde etmenin yarattığı akıl yitimi öyle yıkıcıdır ve öyle yabancılaştırıcıdır ki, sonunda Selim kendisine yemek getiren Nihal’e cinsel saldırıya kadar varır. Trajik olanın kendini yok etmesiyle belirginleşen Selim karakterinin dönüşümü, sosyo-ekonomik ilişkilerin belirgin bir biçimde para merkezli olduğu 1990’lar Türkiye’sinden ayrı değildir.

Selim’in karakter aşınmasına maruz kalmasına sebep olan şey, 1990’larda her şeyi para olarak algılatan, ağırlığı ve ideolojik hegemonyası giderek belirginleşen neoliberal ekonomik model olabilir mi ? Neoliberal ekonomik modelin insanlar arasındaki ilişkileri nasıl bozabileceğini kanıtlayan yapıt, ortak değerlerimizin hızla aşındırıldığı; kuralsız bir yağma ekonomisinin nasıl berbat bir kültürleşmeye yol açtığını göstermesi bakımından takdire değer.

Yönetmen Reha Erdem bu durumu yani para merkezli toplum olgusunu sık sık ve kimi eleştirmenlere göre abartılı ve tekrar sahnelerle anlatıyor. Kanımca abartılı ve tekrara dayalı bir kurgu bile olsa bu tekrar, filmin temposunu hızlandıran ve dramatik yapıyı güçlendiren bir faktör… Mutluluk yanılsamasına sebep olan para, mal, mülk ve özel mülkiyet elde etme tutkusu ondan beklenenin tam tersine insanları birbirine düşüren ve mutsuzluğun ana kaynaklarından biri olması olgusu filmin dramatik yapısının sağlamlaştıran bir diğer faktör….

Her ne kadar yönetmeni Reha Erdem’in bir röportajında dile getirdiği üzere “gerçekçiliği çok ayıp bir şey” olarak nitelendirmesine rağmen; Kaç Para Kaç, 1990’ların kapitalist gerçekliğinin ta kendisini anlatıyor. Sanat yapıtlarının onu üretenlerin niyetlerinden bağımsız, özgür ve eleştirel içeriğinin gücü de işte tam da bu noktada belirginleşiyor… Anlatı yapısı olarak tragedya ve dram alanında salınan Kaç Para Kaç, yönetmeninin niyetlerinden bağımsız olarak neoliberal kapitalizmin etkisiyle insandaki bozulmayı, dejenerasyonu anlatması açısından önemli bir film. Yazıya Rock sanatçısı Cenk Taner’in çünkü serbest bir pazar / her şeyi bozar (Her Şey Sermaye İçin Sevgilim) şarkı sözüyle başlamıştım, buna dair bir çözümlemeyle bitirelim: Evet her şeyi bozuyor ve sanırım en çok da insanı…

Yazarımızın daha önce kaleme aldığı sinema yazıları.

KURAK GÜNLER: BÜTÜN ÇILGINLIKLARIN KIYISINDA…/16.12.2022

TAHRAN TABULARI: ÇÜRÜMÜŞ BİR ŞEYLER VAR İRAN’DA !/24.09.2022

Yeni başlayanlar için Kürt Meselesi: Büyük Adam Küçük Aşk /01.10.2021

SİNEMADA 12 EYLÜL: TANK PALETİYLE GELEN NEOLİBERALİZMİN BEYAZPERDEYE YANSIMASI./12.09.2021

12 ÖFKELİ ADAM: GERÇEK ORADA BİR YERDE! /17.07.2021

Menekşe’den Önce Bir Kıyımın İzinde Kardeşinin İzini Aramak / 02.07.2021

Körlük: Hakikat Neye Yarar Göz Yalansa ? / 18.06.2021

Bir Avuç Cesur İnsan: Derelerin özgür akması için verilen mücadelenin öyküsü /08.05.2021

SUFFRAGETTE YA DA KADIN DİRENİŞİNİN DEĞİŞTİRDİĞİ DÜNYA ÜZERİNE BİR FİLM/28.03.2021

GÜNEŞLİ PAZARTESİLER: SINIFIN GİZLİ YARASINA İSPANYA’DAN BİR BAKIŞ/04.03.2021

Çin Sendromu: Neoliberal çağın ilk büyük çevre sorunu / 15.02.2021

ALONE IN BERLIN : NAZİ KARANLIĞINA KARŞI BİR DİRENİŞ ÖYKÜSÜ/01.02.2021

ZERRE : UÇUŞAN TOZ TANELERİNDEN GÜVENCESİZLİĞE BİR BAKIŞ/01.02.2021

Futbol ve Sinema: Son anda harekete geçen vicdan duygusu: Kaledeki Yalnızlık. / 01.02.2021

Atları da Vururlar: Çılgın yarışa eşlik eden bir çöküşün tasviri / 31.01.2021

GUGUK KUŞU: OTORİTERİZMİN KLİNİK YÜZÜ VE DİRENİŞ /31.01.2021

Mississippi Yanıyor, Soğuk Savaş’ın ortasında ırkçılığın can yakan atmosferi… / 31.01.2021

Müzik Kutusu: Geçmişin gölgeleri içinden yürüyen insanlık suçuna bakış. / 31.01.2021

FAİZE HÜCUM: YA DA NEOLİBERALİZMİN BİREY VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ TAHRİBATI./31.01.2021

Bir Avuç Cennet: Neoliberal çağda konut sorununa bir bakış / 31.01.2021

Toz Bezi: Başkalarının kirinden güvencesizliğe bir bakış. / 31.01.2021

Babamın Kanatları ya da türkü söylenmeden inşa edilen yapıdan güvencesizlerin öyküsü / 31.01.2021

Hotel Ruanda ya da Irkçılığın Afrika’daki zehirli etkisi / 31.01.2021

Hypatia: Bilimin çağlar ötesinden parıldayan çılgın elması / 31.01.2021

Takva ya da bir örümcek ağının anatomisi / 31.01.2021

Press ya da Özgür Gündem’in yaşadıkları: Kan var bütün kelimelerin altında ! / 31.01.2021

Gecelerin Ötesi ya da her mahallede bir milyoner yaratmanın hazin öyküsü. / 31.01.2021

Cenneti Beklerken ya da sanatçının hayatta kalmak derdindeki bir portresi. / 31.01.2021

Press ya da Özgür Gündem’in yaşadıkları: Kan var bütün kelimelerin altında ! / 31.01.2021

Futbol ve Sinema: Cehennemde İki Devre Faşizmle ölümüne bir maçın kahramanları.. / 31.01.2021

Özel Bir Gün : Faşizmin Gölgesinde İki İnsanın Öyküsü / 31.01.2021

Ahh Güzel İstanbul : Şöhret arzusunun peşinden modern zamanlara İstanbul’dan bir bakış. / 30.01.2021

Diğer Yazılar

DOKTOR GARİPAŞK: BİR NÜKLEER SAVAŞ PARODİSİ

Ümit ÖZDEMİR / 02.12.2024 Stanley Kubrick’in soğuk savaşın tam orta yerinde yaptığı film, pek çokları …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir