Mustafa Durmuş / 20 Ocak 2023
Neo liberalizmin küresel hegemonyası, azalma eğilimi gösterse de, hala devam ediyor. Bu 40 yıllık süreçte, kamu ve kamusallık giderek küçültülürken, piyasalar ve özel sektör daha da güçlendirildi, kamu kurumlarında özelleştirmeci yönetim pratikleri uygulandı.
Az gelişmiş, dışa bağımlı ekonomiler giderek, tarımdan sanayi ve hizmetlere olmak üzere, daha fazla uluslararası finans kapitale bağımlı hale getirildi. Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ise az gelişmiş ekonomileri sıklıkla döviz krizleriyle baş başa bıraktı.
Artık çoklu krizler dönemindeyiz
40 yılın sonunda dünyanın son hali ise Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) son İnsani Gelişme Raporu ve Dünya Ekonomik Forumu’nun 2023 Küresel Riskler Raporu’nda da vurgulandığı üzere çoklu krizler (polycrisis) hali.
Yani ekonomik kriz (enflasyon ve resesyon), çevre krizi (iklim, biyoçeşitlilik ve salgın), jeopolitik kriz (savaşlar ve uluslararası kutuplaşma), sosyal ve politik krizler ve teknoloji krizi gibi çeşitli krizler bir araya geldiler, iç içe geçtiler.
UNDP raporundaki bir tespit ise son derece korkutucu: İnsanlığın geleceğine dair olumsuz görüşlerin yoğunluğu hiç bu kadar yüksek olmamıştı. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar artık kendilerini her zamankinden daha güvensiz hissediyorlar. 20’nci yüzyılda yaşanan iki dünya savaşı dönemlerinde dahi geleceğe dair olumsuz beklentiler bu denli yüksek değildi. Nitekim 2021 yılında ülkelerin yüzde 51’inin İnsani Gelişme Endeks değeri düştü. (1)
Sermaye doğrudan iş başında
Türkiye’de bu son 40 yılın son 21 yılı, ‘neoliberal- neo muhafazakarlıktan’ ‘neo liberal- siyasal İslamcılığa’ evrilen bir AKP ve son birkaç yıldır onun küçük ortağı MHP’nin oluşturduğu İktidar Bloku altında yaşanıyor.
Öyle ki bugün ülkeyi yöneten İktidar Bloku, bizleri kamunun özel sektöre kıyasla iktisadi olarak daha verimsiz olduğuna inandırmaya çalışıyor. Bu yüzden de örneğin şu ana kadar yapılan toplam 68 milyar dolarlık özelleştirme yetmezmiş gibi, bazı bakanlıklara ait en üst düzey görevleri (bakanlık ya da yardımcılığı gibi) doğrudan sektörden gelen patronlara bıraktı.
Böylece, bir özel okul sahibi Milli Eğitim Bakanı, bir sanayici Ticaret ve Sanayi Bakanı ya da bir turizmci Turizm Bakanı, hatta bir tekstilci Hazine ve Maliye Bakanı olabildi. Üniversitelerin, özellikle de hukuk, iktisat ve maliye bölümleri, sağa doğru daha da savruldukça bu piyasacı görüşler daha da pekişti, bu yöndeki uygulamalar daha da arttı.
(Bir bütün olarak liyakatsizlik ve üniversitelerin içinin boşaltılmasının en yıkıcı etkisi, üniversitelere kayyum atamalarıyla belirginleşti. Öyle ki dünya sıralamasında ilk 500 içinde yer alan Boğaziçi Üniversitesi bu listenin dışına çıktı-editör)
Piyasa hegemonyasına dayalı siyaset
Bu arada emekten, doğadan ve ezilen kimliklerden yana politikalara, örneğin sosyal amaçlı kamu harcamalarına, ilerici vergi politikalarına, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçelere, sosyal amaçlı doğrudan devlet müdahalelerine, ilerici sosyal politikalara olan ihtiyaç ve bunların ardındaki felsefe ya da böyle kamusal harcamaların ve vergilerin sosyal olarak ve farklı kimlikler açısından değerlendirilmesi gibi önemli konular gözlerden hep uzak tutuldu.
Ekonomik ve sosyal kalkınma, gelişme, sanayileşme stratejileri ve sanayi ve teknoloji politikaları özünden, toplumsal ve sınıfsal içeriklerinden kopartılarak, mesele sanki teknik bir meseleymiş gibi, özel sektörün ve piyasaların uhdesine bırakıldı. Çünkü hem bürokratlar, politikacılar hem de akademisyenler piyasaların kaynakları kamuya göre daha etkin tahsis edeceğine inandırıldı.
Düzen muhalifi olmayan bir ‘muhalefet’ gerçeği
İktidar Blokunun siyasal ve sosyal olarak bu denli yıprandığı ve taban kaybettiği bir dönemde, buna karşı hakiki bir muhalefetin başta işçi sınıfı ve diğer ezilenlerden gelmesi gerekirken, bu gerçekleşmediği için, düzen muhalifi olmayan, muhalefeti mevcut iktidara karşı olmakla sınırlı diğer düzen partileri sahneye çıktılar. İşçi sınıfı partilerinin ve diğer sol, sosyalist hareketlerin etkisiz olduğu bu dönemde burjuva partileri halkın birikmiş tepkisini başarılı bir biçimde soğurdular.
Kısaca, mevcut sistemi restore etmeyle sınırlı bir projeyle yola çıkan 6’lı Masa’nın etrafındaki siyasal partilerin her hangi bir neoliberalizm eleştirileri mevcut değil.
Hatta 6’lı Masada yer alan bazı siyasal partiler, yaptıkları açıklamalarla, neoliberalizmin mottoları haline gelen ‘özelleştirme’, ‘merkez bankası bağımsızlığı’, ‘mali disiplin’ ve ‘uluslararası sermaye hareketlerinin serbestliği’ gibi konularda neoliberalizme sadık kalacaklarını ortaya koydular.
Böylece ana akım muhalefeti temsil eden 6’lı Masa’nın vizyonu (anti-kapitalist olmayı bir kenara bırakın), neoliberalizm ile hesaplaşmayı bile kapsamıyor. Yapacakları, bazı büyük sermaye gruplarının iktidarca kayrılması sonucu doğan büyük çaptaki yolsuzluklarla ve özellikle de ‘Beşli Çete’ olarak adlandırılan büyük inşaat şirketleriyle mücadele ile sınırlı gibi görünüyor.
Oysa her ne kadar yolsuzlukları ve adaletsizlikleri teşhir etmek çok önemli olsa da, otoriter rejimlerde bunların çok daha fazla görüldüğü bir gerçekse de, asıl meselenin tek tek sivrisineklerle mücadele etmenin ötesine geçip, sivrisineklerin ürediği bataklığı kurutmak olduğu unutulmamalı. Bugün bu kurutulması gereken bataklık neoliberal kapitalizmin bataklığıdır.
Ekonomik krizin faturasını kimler ödeyecek?
Diğer yandan, IMF ve OECD gibi uluslararası örgütler içinde bulunduğumuz bu yılın büyük ölçüde ekonomik daralma ve resesyonla sonuçlanacağını öngörüyor. Nitekim Türkiye ekonomisinin bu yıl en iyimser tahminle sadece yüzde 3 civarında büyüyebileceği tahmin ediliyor.(2)
Uzunca bir süredir aşırı değerli döviz kuru, çok yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve derin yoksullukla boğuşan bir ülkede böyle bir büyümenin emekçilere bir faydası olmayacağı gibi, sermayeyi de mutlu etmeyeceği çok açık. Bu yüzden de, sermaye sınıfı, egemen sınıf olmanın gereği izlenen ekonomi politikalarında çok daha etkili olduğundan, böyle bir ekonomik daralmadan ya da krizden, faturayı emekçilere keserek çıkmayı planlamaktadır.
Yani bu yılda emekçilerin nominal ücret artışı talepleri ya karşılanmayacak ya da asgaride tutulacak, reel ücretleri yüksek enflasyonla eritilecek, emekçilere yönelik sosyal destekler iyice kısılacak, vergi yükünün onların üzerinde kalması sağlanacak, kısaca emekçilere daha fazla kemer sıktırılacaktır. Bu yollarla sermaye sınıfı daralma yüzünden azalacak kârlarını restore etmeye çalışacaktır.
(Karikatür-Ercan Akyol)
Emekçilerin örgütsüz ve dolayısıyla da güçsüz olduğu her dönemde krizin faturasını ödedikleri tarihsel bir gerçekliktir. Türkiye’de de sermayenin ve burjuva devletin ekonomik krizden çıkış stratejileri ve politikaları hep bedelin emekçilere ödettirilmesine dayalı olmuştur. Bunun sonucunda emekçilerin yaşam standardı gerilemiş ve milli gelirden aldığı pay azalmıştır.
Bu bağlamda, önümüzdeki seçimlerden sonra işbaşına gelecek olası bir yeni iktidar, sağa yaslanmayı ve sermayeyi desteklemeyi bırakmadığı sürece bu kural bozulmayacak ve ciddi boyuttaki ekonomik enkazdan, emekçilerin hak ve özgürlükleri kısılarak çıkılmaya çalışılacaktır.
6’lı Masa’nın gündeminde de, sermaye ile arasına bir mesafe koyma ya da kaynakları sermayeye tahsis etmekten vazgeçme gibi politikalar mevcut değil. Bu politikalar, “en geniş sağ ittifakla mevcut otoriter iktidardan kurtulmanın öncelik olduğu” ileri sürülerek toplum nezdinde meşrulaştırılıyor.
Ekonomi ve siyaset bir bütündür
Oysa emekten ve halkların kurtuluşundan yana olanlar, sol ve sosyalist görüşleri ve siyaseti benimseyenler siyasetle ekonominin birbirinden ayrılamayacağı gerçeğini çok iyi bilirler. Bu yüzden de, önce ‘Tek Adam Rejiminden kurtulalım emekçilerin ekonomik sorunlarını daha sonra çözeriz’ biçimindeki bir yaklaşımı reel siyaset gereği dahi olsa, gönül rahatlığı ile benimsemezler.
Her ne kadar mevcut despotik rejimden ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Rejim’ ile çıkmak çok önemli, hatta birincil öneme sahip olsa da, ortada hala yanıtlanması gereken bazı sorular var.
Öncelikle, parlamenter rejim hangi aparatlarla güçlendirilecektir? Bu eğer merkezi devlet yapılanması içinde yasama-yürütme ve yargı erklerinin bağımsız davranmalarını sağlayacak bazı önlemlerle sınırlıysa bu gerçek bir demokrasiyi inşa etmek için yeterli olmayacaktır.
Bu yüzden de, parlamenter demokrasinin, yerel meclisler, komünler, demokratik kooperatifler gibi yerinden, doğrudan ‘katılımcı demokrasi’ uygulamaları ile güçlendirilmesi en doğru yöntemdir. Çünkü sadece katılımcı demokrasi siyasetin toplumsallaşmasını ve aynı zamanda da toplumun siyasallaşmasını, halkın doğrudan karar alma süreçlerine katılmasını sağlayabilir.
‘Demokratik Katılımcı Ekonomi’ bugünden inşa edilmeli
İkinci olarak, böyle bir demokratik rejimin ekonomik alt yapısı nasıl olacaktır? Böyle bir alt yapı eğer mevcut üretim ve bölüşüm ilişkilerinin restore edilerek sürdürülmesi biçiminde olacaksa, yani kapitalist öz aynen devam ettirilecekse, bu da sürdürülebilir, etkin ve adil bir bölüşümü hedefleyen bir toplum hedefi açısından yeterli olmayacaktır.
Bu yüzden de, yapılması gereken ‘Demokratik Katılımcı bir Ekonomik Model’in, halkla birlikte, bugünden inşa edilmeye başlanılmasıdır. Böyle bir ‘ekonomik demokrasi’, emekten, doğadan ve ezilen kimliklerden yana kamu müdahalelerini, katılımcı bütçe politikalarını, yeniden kamulaştırmaları, yerelden katılımcı özyönetimci demokratik planlamayı, çeşitli kolektif mülkiyet yöntemlerini içerir. (3)
(Doğrudan demokrasinin nüvelerinden biri olarak Gezi Parkı direnişi, kolektif mülkiyet ve karar süreçlerine aracısız doğrudan katılımın ilk biçimi olarak tarihe geçti-editör)
Böyle bir ekonomi politik yönelimi olmayan bir ülkenin yakın gelecekte siyasal, sosyal, ekolojik ve iktisadi krizlere girmesi kaçınılmazdır. Bu bağlamdaki bir ekonomik paradigma değişikliğini 6’lı Masa’nın savunmadığı da açıktır. Bu yüzden de bu görev başta Emek ve Özgürlük İttifakı olmak üzere diğer ittifaklara düşmektedir.
Nasıl ki kitlelere “önce karnınızı doyuralım, size iş, aş verelim. Demokrasi, hak ve özgürlükler konusunu sonra çözeriz” demek yanlışsa, ‘önce güçlendirilmiş parlamenter demokratik rejimi tesis edelim, sonra karnınızı doyururuz, şimdi sermayeyi karşımıza almanın zamanı değil’ demek de o denli yanlıştır.
Özetle, siyasal sistemi, yerelden katılımcı demokrasi ile güçlendirilmiş bir parlamenter demokrasi ile değiştirirken, eş anlı olarak, piyasacı, emek ve doğa sömürüsüne dayalı ekonomik sistemi, bunların olmadığı bir Demokratik Katılımcı Ekonomi ile değiştirmeliyiz.
Yazarımızın daha önce yayınladığımız makaleleri
“YERLİ VE MİLLİ” İHRACAT MODELİ/18.01.2023
ÜCRET ARTIŞI MI ENFLASYONA, ENFLASYON MU ÜCRET ARTIŞINA NEDEN OLUYOR ?/12.01.2023
2017’DEN BU YANA TÜRKİYE’NİN DÜNYA EKONOMİSİ İÇİNDEKİ PAYI BEŞTE BİR AZALDI/31.12.2022
KONAKLAMA VERGİSİ VE DIŞLANAN YEREL YÖNETİMLER/23.12.2022
SAHİ BİZ NEDEN VERGİ ÖDÜYORUZ ? /11.12.2022
FITCH’IN 2023 SEÇİM SENARYOSU ÜZERİNE KISA BİR DEĞERLENDİRME/03.12.2022
ÇOCUK YOKSULLUĞU SADECE BİR ADALET EKSİKLİĞİ SORUNU MUDUR ?/29.11.2022
SON FAİZ İNDİRİMİ KİME YARAYACAK ? /25.11.2022
MECLİS’TE BÜTÇE GÖRÜŞÜLÜRKEN BİR “BARIŞ BELGESİ” OLARAK “MAGNA CARTA’NIN ÖNEMİ/21.11.2022
HAZİNE’NİN EUROBOND BORÇLANMASI VE İÇİNE DÜŞTÜĞÜMÜZ BORÇ TUZAĞI/09.11.2022
KAR VE EKOLOJİK ZARAR EL ELE/08.11.2022
2023 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TEKLİFİ ÜZERİNE BAZI NOTLAR/22.10.2022
YÜKSEK ENFLASYON HALKI EZEN BİR VERGİYE DÖNÜŞTÜ/08.10.2022
“PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ” ALTINDA AZALAN EKONOMİK REFAHIMIZ/26.09.2022
ENFLASYON VE YAŞAM MALİYETİNDEKİ ARTIŞLARLA MÜCADELE EMEKTEN YANA POLİTİKA ARAÇLARI/17.09.2022
EMEKÇİLERİN ENFLASYONLA MÜCADELEYE BAKIŞI VE PROGRAMI NASIL OLMALI ?/12.09.2022
SAVAŞLARIN VE EŞİTSİZLİKLERİN GÖLGESİNDE BİR “DÜNYA BARIŞ GÜNÜ”/01.09.2022
“KUR GARANTİLİ MİLLİ PARA” VE HAKİKAT ÖTESİ SİYASET/24.08.2022
ANKARA’DAN BİR HABER GELDİ, DEDİLER Kİ PARA POLİTİKASI ÖLDÜ/19.08.2022
ONUN ARABASI VAR GÜZEL Mİ GÜZEL/01.08.2022
TÜİK ENFLASYONU “BATI CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK” / 06.08.2022
SERMAYE KONTROLLERİ (3): İKTİDAR VE MUHALEFET YAN YANA/24.07.2022
FAİZİ Mİ, ANAPARAYI MI SİLELİM, YOKSA EĞİTİMİ TÜMDEN ELDEN Mİ GEÇİRELİM?/23.07.2022
BİZ HARİÇ “TÜM DÜNYA YANLIŞ YAPIYOR” OLABİLİR Mİ ?/19.07.2022
İLK 20’YE TEKRAR GİRDİK (!) /14.07.2022
SERMAYE KONTROLLERİ İYİ Mİ KÖTÜ MÜ ?/11.07.2022
SRİ LANKA: İÇ SAVAŞIN PENÇESİNDEN IMF’NİN KAPISINA!/10.07.2022
NATO Zirvesi Toplanırken/30.06.2022
SEÇİM YOLUNDA UKRAYNA SAVAŞI BAHANE EK BÜTÇE ŞAHANE/24.06.2022
ENFLASYON DA BÜTÇE DE FEVKALADENİN FEVKİNDE /20.06.2022
ÖDEMELER DENGESİNE BAK DIŞ GÜÇLERİ GÖR/15.06.2022
EKONOMİK BÜYÜME (2) NEREYE KADAR ? (BÜYÜMENİN NİTELİKSEL SORGULAMASI)/12.06.2022
EKONOMİK BÜYÜME (1): NE PAHASINA ?/07 Haziran 2022
“FAKİRİN CUĞARASINA”, GARİBANIN BİRASINA DOKUNMAK !/30 Mayıs 2022
SEÇİM SATHI MAİLİNDE JEOPOLİTİK RİSKLER DE, KUR DA YÜKSELİŞE GEÇTİ/29.05.2022
KONUTTA ÜÇ MÜJDELİ HABER (2) ALTERNATİF BİR KONUT POLİTİKASI NASIL OLMALI ?/22.05.2022
KONUT FİYATLARI VE SURİYELİ SIĞINMACILAR /11.05.2022
EMEK, BARIŞ VE DEMOKRASİ MÜCADELESİ BİR BÜTÜNDÜR / 05.05.2022
UKRAYNA SAVAŞI, GIDA ENFLASYONU, ARTAN YAŞAM MALİYETLERİ VE KAPIDAKİ AÇLIK/17.04.2022
YENİ EKONOMİK MODEL BAŞLAMADAN BİTTİ / 12.04.2022
UKRAYNA SAVAŞI, DÜNYA EKONOMİSİ VE BARIŞ GÖRÜŞMELERİ /03.04.2022
BÜTÇEMİZ HAZİNEMİZ MÜSAİT AMA SİZİN İÇİN DEĞİL /23.03.2022
AYNI GEMİDE DEĞİLİZ / 14 Mart 2022
KAPİTALİZM BİRLEŞTİRİCİ DEĞİL PARÇALAYICIDIR, BÜTÜNLEYİCİ DEĞİL BÖLÜCÜDÜR !/6 Mart 2022
ANADİL, DOĞRUDAN DEMOKRASİ, EKOLOJİ VE EMEK MÜCADELESİ / 21.02.2022
Halkın Beslenme ve Isınma Arasındaki Zor Seçimi / 09.02.2022
TÜRKİYE EKONOMİSİ DÜNYANIN GERİ KALANINDAN NEGATİF AYRIŞMAYA DEVAM EDİYOR !/ 28.01.2022
ENFLASYON YERLİ Mİ GEÇİCİ Mİ YÖNETİM HATASI MI ? /24.01.2022
ENFLASYONU DÜŞÜREMEDİK YERİNE İHRACAT VERELİM/ 11.01.2022
2021’DE EKONOMİK TABLO /10.01.2022
TÜRKİYE EKONOMİSİ DÜNYADA İLK 10’A GİREBİLİR Mİ ?, GİRMELİ Mİ ? /03.01.2022
NASS, FED DERKEN ‘ÖRTÜLÜ’ FAİZ ARTTIRIMI GELDİ!/ 23.12.2021
KUR KORUMALI MEVDUAT VE ÖRTÜLÜ FAİZ ARTTIRIMI ÜZERİNE/ 22.12.2021
TÜRKİYE EKONOMİSİ FİNANSAL KRİZDEN ÖNCEKİ SON DURAKTA / 17.12.2021
HOŞ OLMAYAN İKTİDAR ARİTMETİĞİ HALK ENFLASYON VE KUR ALTINDA EZİLİRKEN EKONOMİYİ BÜYÜTMEK/ 04.12.2021
SON FAİZ İNDİRİMİNİN NEDENLERİ VE OLASI SONUÇLARI./ 21.11.2021
DEMOKRATİK KATILIMCI BİR HALK BÜTÇESİNE İHTİYACIMIZ VAR./15.12.2021
KÜRESEL İKLİM FİNANSMANI İKLİM YIKIMINI DURDURABİLİR Mİ ?/ 08.11.2021
PROF. DURMUŞ YENİ BİR SAVAŞA GİRMEK YANGINA KÖRÜKLE GİTMEKTİR/ 24.10.2021
DEVLET-SERMAYE SINIFI İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA TÜSİAD’IN YAPTIĞI ÇIKIŞ /21.10.2021
VERGİDE EKLEKTİK POPÜLİZM (MIZRAK ÇUVALA SIĞMIYOR)/ 17.10.2021
İKLİM GÖÇMENLERİ (İKLİM KRİZİ, GÖÇ VE SIĞINMACI İLİŞKİSİ-2)/10.10.2021
EMPERYALİZM VE EYLÜL ASKERİ DARBELERİ : 11 EYLÜL 1973 ŞİLİ VE 12 EYLÜL 1980 TÜRKİYE/11.09.2021
ORTA VADELİ PROGRAM: ORTAYA VASAT PROPAGANDA BELGESİ/ 09.09.2021
DÜNYA BARIŞ GÜNÜ’NDE YÜKSELEN MİLİTARİZM VE ASKERİ HARCAMALAR (İKLİM KRİZİ-MİLİTARİZM İLİŞKİSİ-1)-1) /01.09.2021
İKLİM KRİZİ GELİR EŞİTSİZLİĞİ İLİŞKİSİ /22.08.2021
İKLİM KRİZİ ARTIK BEKLENENDEN ÇOK DAHA YAKIN ! 15.08.2021
ACİLEN ÇÖZMEMİZ GEREKEN 5 TEMEL SORUN /08.08.2021
DENİZE DÜŞEN YILANA SARILIR”DA…/ 01.08.2021
AŞILAMADAKİ SORUN: HALK MI MESAFELİ, İKTİDAR MI YETERİNCE GAYRETLİ DEĞİL ? /30.07.2021
PARANIN İZİNİ SÜR, YOLSUZLUKLARI GÖR! / 19.07.2021
DEMOKRASİYİ SAVUNMAK, KAMUSAL HİZMETLERİ VE KESK’İ SAVUNMAKTIR./ 27.06.2021
KAMU MALİYESİ RAPORU VE BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİ BÜTÇEDEKİ ADALETSİZLİKLERİ TESCİL EDİYOR!/23.06.2021
İLK GÜNAHI KİM İŞLEDİ ? / 13.06.2021
YOUTUBE YAYINI : KARANTİNA TV SALYADAN KURAKLIĞA İKLİM YIKIMI VE TÜRKİYE EKONOMİSİ/07.06.2021
BİRİ BÜYÜDÜ, BİRİ KÜÇÜLDÜ BİRİ YENİDEN BULUNDU./06.06.2021
KOLOMBİYA’DA VERGİ İSYANININ ORTAYA ÇIKARDIĞI GERÇEKLER./30.05.2021
YOUTUBE YAYINI: KARANTİNA TV MAFYANIN İKTİSADI, EKONOMİNİN MAFYASI
CARİ AÇIĞA DAYALI BÜYÜMEYE DEVAM / DIŞ BORÇ STOKU VE HEBA EDİLEN 18 YIL (3)/23.05.2021
ÖNCE SOSYAL ADALET /20.05.2021
CARİ AÇIĞA DAYALI BÜYÜMEYE DEVAM / PORTFÖY YATIRIMLARI PARADOKSU (2)/17.05.2021
YOUTUBE YAYINI: KARANTİNA TV: EKONOMİNİN VE YÖNETİMİN PERFORMANSI
CARİ AÇIĞA DAYALI BÜYÜMEYE DEVAM / DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI KURUDU (1)/09.05.2021
GAZETE DUVAR RÖPORTAJI PROF. DR. MUSTAFA DURMUŞ: “KAYNAK OLMADIĞINDAN DEĞİL NİYET OLMADIĞINDAN HALKA DESTEK VERİLMİYOR.”/02.05.2021
SALGINDA 1 MAYIS: RÜYAYI GERÇEĞE DÖNÜŞTÜRMEK HALA MÜMKÜN !/02.05.2021
YOUTUBE YAYINI: KARANTİNA TV BİZ DURURSAK HAYAT DURUR !: SALGIN KOŞULLARINDA İŞÇİ SINIFI /26.04.2021
İNKAR KRİZ GERÇEĞİNİ ORTADAN KALDIRMAYA YETMİYOR/26.04.2021
GELİR DESTEKLİ BİR AYLIK TAM KAPANMA: HEM SAĞLIĞIMIZI, HEM DE EKONOMİYİ KORUMAK İÇİN/18.04.2021
YOUTUBE YAYINI: KARANTİNA TV “COVID SIRASINDA ve SONRASINDA EMEK DÜNYASI”/12.04.2021
DEVLET BÜYÜRKEN KAMUSALLIK HIZLA TASFİYE EDİLİYOR /11.04.2021
“GÜVEN”, “İSTİKRAR” VE “ŞAHLANAN” TÜRKİYE EKONOMİSİNİN TEKNOLOJİ VE SANAYİ TEMELİ/04.04.2021
SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI STRATEJİSİNE DEVAM /25.03.2021
İKTİDAR BLOĞUNUN STRATEJİSİ ÜZERİNE/24.03.2021
YOLSUZLUK ALGISI ENDEKSİNDE 15 PUANLIK KÖTÜLEŞME/22.03.2021
REFORM ALGISINA DEĞİL KÖKLÜ İLERİCİ BİR DEĞİŞİME İHTİYACIMIZ VAR/14.03.2021
COVİD 19 SALGINININ İKİNCİ YARISINDA TÜRKİYE EKONOMİSİ: GERÇEKLER VE ALGI YÖNETİMİ/07.03.2021
“TEMEL GELİR GÜVENCESİ” ZAMANI / 03.03.2021
COVİD-19 SALGINININ İKİNCİ YARISINDA DÜNYA: DÜNYA EKONOMİSİNE İLİŞKİN ÖNGÖRÜLER.
KAPİTALİZM VE SPEKÜLASYON: TESLA, ELON MUSK VE BİTCOİN
HALK VERGİ YÜKÜ ALTINDA EZİLİYOR, VERGİ REKORTMENLERİ İSİMLERİNİ GİZLİYOR!- SERVET VERGİSİ NEDEN VE NASIL ALINMALI ? (8)/07.02.2021
SERVETİ NEDEN VE NASIL VERGİLENDİRMELİYİZ? (4. BÖLÜM) – MADALYONUN İKİ YÜZÜ: ZENGİNLİK VE YOKSULLUK/17.01.2021
SERVETİ NASIL VE NEDEN VERGİLENDİRMELİYİZ ? (3.BÖLÜM) – EŞİTSİZLİKLER ARTIYOR VE MÜDAHALE GEREKİYOR/03.02.2021
SERVETİ NEDEN VE NASIL VERGİLENDİRMELİYİZ? (2.BÖLÜM): COVİD 19 VE KAMU GELİRİ İHTİYACI/01.02.2021
SERVETİ NASIL VE NEDEN VERGİLENDİRMELİYİZ ? BİRİNCİ BÖLÜM/03.01.2021