Taner Renda / 26.12.2022
Erdoğan, İstanbul Belediyesi seçimlerini iki kez üst üste kaybetmesinin hıncını, önce Canan Kaftancıoğlu’na, ardından da Ekrem İmamoğlu’na uyduruk gerekçelerle 2 yıl, 7 ay ve 15 gün ceza verilmesi ile alacağını sanmıştı. Siyasi yasaklı sayılmasına yetmeyeceği veya şaibeli olacağını düşünen iktidarın yargısı; İmamoğlu’nu bu kez terör suçlusu yapma gayreti içine girdiler. Üstelik sadece Kaftancıoğlu gibi İmamoğlu’nun işinin başında olmasını asla istemiyorlar. Kayyum atamak için mutlaka terör ile ilişkilendirilmesi gerekir. Ancak, ne var ki HDP’nin seçimle gelmiş Belediye Başkanlarına yaptıkları kısa dönemde AKP’ye yarasa da, uzun dönemde işler iktidar için tersine döndü. Ve İmamoğlu’nun ikinci seçiminde misliyle fark yemeleri de belki bu kez AKP/Erdoğan’ın aklını başına getirebilir mi şu anda belli değil. Bu nedenle, Altılı Masa ve HDP’nin içinde olduğu Emek ve Özgürlük Hareketi, bu kez AKP/Erdoğan ile tek başlarına kapışmak yerine, birlikte mücadele etmeye karar vermeleri; Erdoğan’ın yirmi yıllık kesintisiz iktidarına son verebilir. Başka hiçbir formülasyon, bu otokrat liderin İslami faşist diktatörlüğüne son veremez.
Diyelim ki, bu formülde uzlaştılar ve Erdoğan iktidarı kaybetti. Ama muhalefet de çok büyük bir olasılıkla yine de parlamentoda çoğunluğu sağlayacak sayıya ulaşamayacaktır. Çünkü AKP ve MHP ve de Büyük Birlik Partisi tek bir listede seçime girecek ve % 40 ve üstündeki bir oy oranı ile parlamentoda çoğunluğu sağlayacaktır. Ee ne var bunda, Cumhurbaşkanlığı muhalefette kaldıktan sonra ne önemi var mı diyorsunuz? Muhalefetin adayı, Erdoğan’ın yaptıklarını yapacak olduktan sonra, oy verenler mutluluktan uçacaklarını mı zannediyorsunuz? Hiç sanmam. Erdoğan, tüm muhalefete parlamentoyu dar eder. Çünkü taa işin başında Altılı Masa ve HDP bileşenleri ayrı ayrı seçime girecekler ve elde edecekleri milletvekili sayısı, oy oranlarının ayrı ayrı toplamından çok daha az olacaktır. Ve bu moralsizlikle; her biri ayrı ayrı gemisini kurtaran kaptan olmaya soyunacaktır. Üstelik HDP ile birlikte seçime girdikleri için, tabanlarına dert anlatmakta da çok zorlanacaklar.
Ve gelelim “Kazanacak Aday” konusuna. Ben baştan söyleyeyim. Ekrem İmamoğlu ile Erdoğan arasında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde; mutlak olarak Ekrem İmamoğlu kazanır. Ee, peki ne diye bu aday gösterilip; iş bitirilmiyor? Çünkü muhalefetin derdi, tek başına gösterilecek adayın kim olduğu değil ki. Kendi tabanları ve kendi parti kadrolarının beklentileri asıl belirleyici olan. Oysa HDP ve bileşenleri hariç neredeyse hiçbir partinin, parlamenter sisteme geçelim; ondan sonra yapılacak ilk seçime kadar, devlet içinde olabildiğince yer kapalım dışında başkaca bir derdi yok.
Atladığımı sanmayın: İmamoğlu’na siyasi yasak getirilecek ve o nedenle aday olamaz sorunu var. Geçen yazımda da söylemiştim: “Altılı Masa, hiç geciktirmeden, amasız ve fakatsız en kısa sürede adayının Ekrem İmamoğlu olduğunu ilan etmeli. Ve seçim sürecini başlatmalı. Ha bu arada mahkemelerden hızla karar çıkarsa ne olur sorusu hala ortada duruyor. Evet, bunun farkındayım. Bu alınabilecek veya alınması gereken bir risk. Eğer tüm muhalefet İmamoğlu’nun adaylığı üzerinde hem fikir olmuşsa; hukuksuzluklara karşı, adaletsizliklere karşı, yoksullaşmaya karşı özgürlüklerin getirileceğini insanlara anlatırsanız; Erdoğan’ın dahi bu noktada çok fazla direnebileceğine pek olanak vermiyorum. Hem bir diktatörlüğü devirmek isteyeceksiniz, hem de hiç risk almadan, kolayca iktidarın size altın tepside sunulacağını mı düşünüyorsunuz? Evet, kapalı kapılar arkasında ne kadar plan yaparsanız yapın; sokağa çıkmadıktan sonra seçim kazanamazsınız. Bunun böyle olduğunu daha önce defalarca gördük. Provokasyon çıkmasın diye her geri çekilişinizde; o boşluğu iktidar istediği gibi doldurur. Bakın, İran’da İslami faşist mollalar, sokağa çıkmaktan asla vazgeçmeyen başta kadınlar tarafından geriletiliyorlar.
Ortak programdan yoksun bir birlik; ilk hendekte tökezlemeye mahkumdur. Bunu niye söylüyorum? Çünkü her parti kendisi iktidara geldiğinde yapacaklarını sıralıyor. Yani tek başına iktidar olduklarında. Bu mümkün mü? Hiç sanmam. AKP ile ondan sonra gelecek sıralamada en yakın parti arasında en az yedi-sekiz puan fark vardır. Bu durumda daha sonradan büyük sancılarla yapılmaya çalışılacak koalisyonlar yerine, daha işin başından hedefleri net olan bir geçiş programı ile halkın karşısına çıkmak; parçalanmışlığı ve güçsüzlüğü değil, birlikteliği ve ortak gücü yansıtır. Ortak aday, ortak program ve ortak seçim zaferi ancak böyle oluşturulursa sağlanabilir.
Baksanıza, sadece CHP’de bile Kemal Kılıçdaroğlu dışında Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve olası bir kapışmada aradan fırlamayı bekleyen en az on aday daha vardır. İyi Parti bile Meral Akşener’in gözünü bir an bile ayırmadığı Başbakanlık isteğine rağmen, kendisini zorla Cumhurbaşkanı adayı yapmak için bütün güçlerini seferber etmiş durumdalar. Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’a henüz sıra bile gelmedi.
Muhalefetin bu çok parçalı durumu; Erdoğan’ın bütün zaaf ve zayıflığını örtmeye yetiyor. Düşünsenize: MHP olmasa; AKP bir saat bile iktidarda duramayacak olmasına karşın; bunca yıldır dimdik ayakta kalmayı becerdi. Oysa en kötümser araştırmalar bile muhalefeti yüzde altmıştan aşağı pek göstermiyor. Azınlıktaki AKP+MHP iktidarı nasıl oluyor da hala ayakta kalabiliyor diye kendilerine soruyorlar mıdır?