GEÇMİŞİ TEKRARLAMAK GELECEĞİ DE TÜKETİYOR

Mert Yıldırım / 01.10.2022

20.yüzyıldan kalma örgütlenme ve siyaset biçiminin yeni döneme denk düşmediği her geçen zaman daha net ortaya çıkıyor. Buna rağmen eskiden ısrar sadece bugünü değil, geleceği de tüketiyor.

Bu “eskiler” kendisini tekrarlamak ile kalmıyor, eski birikimi ve değerleri de tüketiyor. Ve deyim uygunsa “cepten” yiyor. Geçmiş deneyimi ve mirası yemekle kalınmıyor, geçmişin silik bir karikatürleri olmaları nedeniyle örgüt ve siyaset fobisine neden olunuyor.

1990’lardan beri devam eden bu karikatür örgütlenme ve siyaset anlayışı derin tahribata neden olmuştur. Sosyalist-Solun yığınlar nezdinde itibarsızlaşmasının temel nedenlerinden biri de geçmişin karikatürü olan siyaset ve örgütlenme biçimleridir.

Bir kısım çevre ise “yenilik” adına liberalizm limanına demir atmış durumda. Bernstein ve Kaustky döneminden kalan ve daha birinci paylaşım savaşında ıskartaya çıkartılan teorileri cilalayıp yeni bir buluş gibi piyasaya sunuyorlar.

“Batı değerleri” adı altında AB’yi umut haline getirmeye çalışıyorlar. Sınıfın değişen bileşenleri, posizyonları, eğilimleri, öncelikleri, parçalı hali, hizmet sektörünün rolü vb. parametrelerden hareketle “emekçi sınıfı bitti” deniliyor.
Siyasal değişim ve dönüşümün tek yolunun barışçıl siyaset, seçim ve parlamento olduğunu iddia ediyorlar.

Sol Popülizm!

Son yıllarda “dokunmak”, “temas etmek” gibi söylemlerle yeni bir şeyler söylendiği sanılıyor. Oysa bu lafların gereklilikleri daha önce en alası yapılmıştı. Örneğin 70’li yıllarda devrimci gençlerin gidip köylülerle yan yana tarlalarda çalışması, yol ve köprü yapmaları, gecekondu inşaatlarına destek vermeleri dokunmanın ve temas etmenin ötesinde muazzam birer dayanışma ve paylaşım örnekleri olarak tarihe geçmiştir. Bir süredir genel olarak sol cenah bu gibi çalışmalar yapmadığı/ yapamadığı için kendi gerçeğinden kopmuş ve yabancılaşmıştır.

Şimdi bunun yerine “bilinilirlik” ve “görünürlük” adı altında adeta reklamcılık yapılıyor.

Reklamcılık ile propaganda birbirine karıştırılıyor.

Oysa reklamcılık ile propaganda bir ve aynı şey değildir.
Propaganda siyasi gerçekleri açıklama biçimi iken, reklam ise “dostlar pazarda görsün” etkinliğidir.

Oysa farkındalık yaratmanın yolu reklam değil, daha derin ve kalıcı mesajlar vermektir.
Bunun birden çok yolu mümkündür. Basitten karmaşığa doğru izlenecek siyaset biçiminde bir tarza ağırlık vererek, bir yol açılabilirsiniz

 

Böyle bir yola çıkmışsan, bunun parçası olarak bir yerde yatay çalışma yapıyorsan veya açık bir alanda isen “ben buradayım” demezsin. Aksine bazen kendinizi ve dahil olduğunuz kurumu mümkün oldukça arka plana atmaya çalışırsın. Çünkü öncelikli yapılması gerekenlerden biri de güç biriktirmektir. Güç biriktirmeyi reklam yaparak değil, deyim yerinde ise “karda yürürken iz bırakmayarak” yapabilirsin.

Sözgelimi bir çevre sorunu etkinliğinde veya bir kadın cinayeti protestosunda hemen “kahrolsun faşizm” demek teorik olarak doğru olsa da pratik olarak çoğu zaman yersiz olabilir. Aksine bu tarz çıkışlar demokratik siyasetin görevini yerine getirmeden, yaptığınız hamaset nedeniyle bulunduğunuz zemini tamamen kaybedebilirsin. Bunun sayısız örnekleri bulunmaktadır.

Sol Lümpenizm!

1970’li yıllarda gelişen devrimci hareket daha çok aydın gençlik öncülüğünde gerçekleşirken, bu durum beraberinde geniş toplumsal kesimin kalitesini arttırıyordu. Kent kültürüne sahip devrimci gençlik fabrikalara ve mahallelere giderken kendi sinerjisini yayıyor ve karşılıklı bir etkileşim yaşanıyordu.

Fakat 1990’dan sonra tablo değişti. Aydın gençliğin katılımı zayıflayınca kadro inşası daha çok varoş bölgelerinde gerçekleşmeye başladı.


Disiplinden yoksun ve daha çok Marks’ın tarif ettiği “lümpen proleterya” kesimine dayanan kadro ve kitle ilişkisi çıtayı aşağıya çekti. Ufku mahalle sınırlarını aşmayan, dar ve tepkisi saman alevi gibi yanıp sönen, davranış ve ilişki biçimleri hot zotçu, demokratik iç işleyişten yoksun, şef kültürüne meyilli, ölümü kutsallaştıran ve bunu başarının ölçüsü olarak gösteren, bilinirliliği görseliğe indirgeyen, reklamcılığı propaganda ile karıştıran, program ve strateji gibi disiplinleri önemsiz gören ilişki ve davranış biçimleri hakim oldu.

Sol-sosyalist hareketin örgüt formunda ve örgüt ilişkilerinde yaşadığı dejenerasyon, amacına uygun olmayan siyaset biçimi gerilemenin ve güç olamamanın başlıca parametreleri olarak duruyor.

Sol-sosyalist hareket bu lümpen ve arabesk siyaset ve örgütlenme biçiminden kurtulmadıkça kriz derinleşerek devam edecek gibi görünüyor.

Diğer Yazılar

KARANLIK GECEDEN YANSIYANLAR: SOSYAL ÇÜRÜMENİN TÜRKİYE TASVİRİ

“Bir grubu bir arada tutmak istersen, mutlaka ortak bir suç işlet”- Dostoyevski / Ecinniler. Yönetmen: …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir