Ümit ÖZDEMİR
08.09.2022
Siyasal islamcı yağma ve talan çeteleri saray çevresinde yuvalanmış ve SPK’yı da fethederek batık şirketlerin kağıtlarının borsada işlem görmesini sağlayarak, küçük yatırımcıları başka bir deyişle küçük burjuvaları da dolandırdılar. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun küçük yatırımcının zararını karşılayacağız açıklaması ise dolandırılmış amiyane tabirle “çarpılmış” küçük burjuvaların infialini yatıştırma gayretiydi.
Elbette bu neoliberalizmin paradan para kazanan, bunu özendiren emeğiyle alın teriyle kazanmanın temellerini çürüten ve gereksizleştiren politikasının normal sonucuydu. Türkiye’de bu ahlaksızlığı ve çürümeyi Turgut Özal adlı neoliberal faşistin “ben zenginleri severim” ve memurları rüşvete, yolsuzluğa yönlendiren “ benim memurum işini bilir” sözleri başlattı. Erdoğan ise “fakir çalmasını bilmediği için fakirdir” sözleriyle aslında gelecekte nasıl bir düzen kuracaklarını ilan ediyordu. Neoliberal ekonomi politikaları yüzünden derin bir yoksulluğa sürüklenen, gıda yardımlarıyla karnını doyurabilecek kadar muhtaçlaştırılmış mütedeyyinlerin mobilizasyonuyla iktidara yürüyen AKP’nin mideci, rüşvetçi bürokratlarıyla müteahitleri iktidar yıllarında hızla semirdi ve yağmalamadığı hiçbir şey kalmadı. Yağmanın boyutları o kadar büyüdü ki sonunda Merkez Bankası rezervleri eksiye düştü ve Türkiye teknik olarak iflas etti. Bu teknik iflasın üzerinde biraz durmak gerekiyor. Swap ya da borç ödünç para ile MB rezervlerinin dolu gösterilmesi, aslında bir göz boyamadır. Gerçekte Swap yoluyla alınan borçların da bir gün iade edilmesi zorunluluğuyla birlikte düşünüldüğünde teknik olarak iflas ettiğimiz gerçeği ortaya çıkıyor.
İflasın gündelik hayata yansımasıysa halk için ayrılması gereken sosyal ücretlerin yani öğrencilerin daha ucuz yemek yemesi, yurt bulabilmesi, yaşlıların bakımı ve kentlerin altyapı hizmetlerinin yenilenmesi için ayrılması gereken bütçe kaynaklarının borç faizi ödemelerine gitmesi anlamına geliyor. Ancak herhalde en yakıcı sorunumuz olan İstanbul depreminde binaların sağlamlaştırılması özellikle deprem sonrası en çok çalışacak kurumların teknik ihtiyaçlarının karşılanması ve personellerinin eğitilmesi imkansız hale geliyor.
Yarı sömürgeleşmenin merkezi kurumlarından biri olan Varlık Fonu ise Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde inşa edilen ve memleketi iliğine kadar sömüren Düyun-u Umumiye’nin günümüzdeki adıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, özellikle istibdat rejiminde memleket ekonomisi paşaların ve nazırların konaklarından idare edilirken, buradan elde edilecek bir memuriyet, yağmaya katılmada merkezi bir rol oynuyordu. İstibdat rejiminin neden kör baskı, sansür ve gerçeğin düşmanı olduğu bu perspektiften bakınca daha net anlaşılıyor.
Normalde SPK şirketlerin borçlarına bilançolarına aktif ve pasiflerine bakarak verdiği borsada işlem görme yetkisi, spekülasyon ve rant ortamı olsa bile borsanın da denetlenmesi zorunluluğuydu. Siyasal islamcı kureyş yağmasıyla beraber bütün bu kriterlerin rüşvet karşılığında ortadan kaldırılmasıyla yağmanın ve finansal dolandırıcılığın kapıları sonuna kadar açıldı. Zehra Taşkesenlioğlu ve Ünsal Ban adlı saray işbirlikçisinin boşanma davasının yağmadan sızdırılan pay kavgasına dönüşmesi, işte bu yüzden önemli bir hadise haline geldi. Siyasal islamcıların evlilikleri kadar boşanmaları da mal kavgasına, rant yağmasından üleşilenlerin ortaya saçılması “Tarihte her şey iki kere gerçekleşir, biri trajedi öbürü komedi” diyen Karl Marx’ı bir kere daha doğruladı. Trajik olan Eska inşaatın sahibi Selim Edes’in Özal’ın “prenslerinden” Emlakbank Genel Müdürü’ne mahkeme salonunda sarf ettiği “rüşvetin belgesi mi olur ulan pezevenk “ sözleriydi. Suç örgütü lideri Sedat Peker’in sosyal medya üzerinden yayınladığı görüntüler ve belgelerde rüşvetin belgesinin olabileceği de ortaya çıkıyordu. Konuşmaması ve yağmacılara daha fazla zarar vermemesi için tutuklandığı her halinden belli olan Ünsal Ban’ın yakalandığı esnada suçluların telaşıyla rüşvet belgelerini imhaya çalışması iddiaları ise trajedinin komediye dönüştüğü an olsa gerek..
Yağmanın boyutları saraya kadar uzandı ve sarayda yağmaya, yolsuzluğa kol kanat geren, destek veren tipler, “sağlık” gerekçesini öne sürerek istifa etmeye başladılar. AKP’de çözülme dağılmaya dönerken, çöküşten önce son bir şey kapabilir miyim arzusuyla hareket eden mideci bürokratların suç ortaklarının telaşesi ile panik derinleşiyor. Bu yüzden Erdoğan taaruz emri verdi. Taaruz dün sabah Beykoz Tokatköy yoksullarının evlerinin polis zoruyla boşaltılmasına koşut olarak elektrik ve doğalgaz zamlarıyla devam etti. Elektriğe ve doğalgaza yapılan zamlarla Türkiye halkları, özellikle yoksullar ve dar gelirlilerin gelecek kış yükselmesi kesinleşen maliyet enflasyonuna bağlı olarak daha fazla fakirleşmeyi yaşaması kaçınılmaz. Zamların görünen sebebi, özelleştimeler yoluyla kamusal tekel olan elektrik üretim ve dağıtımının sermayeye devredilmesiyse, bir diğer sebebi bütçenin dış borç, Kur Korumalı Mevduat ve KOİ ödemelerinin bütçede yarattığı devasa kara delikleri kapatma çabası olduğu görülebilir. Her durumda bir sokak röportajında bu durumu neoliberalizmin başka bir isimlendirmesi olan “hard kapitalizm” olarak nitelendiren vatandaşın sözleriyle açıklayabiliriz. Karları özelleştiren ve küçük plütokratik bir azınlığa (finans-kapital ve beşli çete) aktaran bu ekonomi politika zararını bütün çalışan sınıfların sırtına yüklüyor.
Türkiye sonbahara büyük bir sancıyla giriyor, iradesini ve muhalefetini arıyor. Sahte muhalefetin (6’lı masa) aday yarışmasına kilitlenmesi ve masa altından birbirini tekmelemesi yüzünden kendi muhalefetini kendi örgütlenmek zorunda kalıyor. Çünkü siyaset tam da böyle bir şey hiçbir zaman boşluk kaldırmıyor. Anlamsız ve yurttaşlar için hiçbir şey ifade etmeyen tartışmalarla vakit kaybetmek yerine kendi yaşam hakkının bütün parçalarını savunmaya yönelen bu çizgi, şüphesiz “akıl karamsardır ancak irade iyimserdir” sözünün gündelik hayatta doğrulaması gibi..
Direnenler, meseleyi sandıkta halletmek üzere piyasaya saldığı anketçilerinin demokrasi ve “sandığı bekleyin” vaazı yerine kendi eyleminden öğrenmeye mecbur bırakılıyor. Direnenler ellerinden geldiğince iradesini ortaya koyuyor, evini savunuyor geçinemiyoruz pankartının arkasında birleşiyor ve kantin zamları sonucu karnını doyuramayacak olan yoksul İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin sloganlarında ve sosyal medyadaki mesajlarında buluşuyor.
ETF Tekstil işçilerinin kıdem tazminatı için direnişinden, Tozkoparan’da ve Tokatköy’de kentsel dönüşüm / rantsal bölüşüm taaruzuna karşı direnenlere, taban ücret güvencesi için eyleme geçen özel okulların güvencesiz öğretmenlerine ve Boğaziçi Üniversitesi’nde akademik demokratik haklarını ve kayyumu protesto için direnenlere fındıkta sömürüye son mitingleriyle Türkiye sonbaharda kendisinden siyasal islamcılar tarafından çalınan hayatını geri istiyor. Bu hırsızlık, yaz aylarında konser yasaklarıyla neşeyi hedef alıyor ve eğlence ekonomisini üreten emekçilerinin haklarını gasp eden bir gözü dönmüşlük ve gericilikle yepyeni bir içeriğe bürünüyor.
Otoriterizm siyaseti ve günümüzdeki karşılığı Saray istibdatı, bütün yaratıcı seçenekleri ve gelecekte olabilecek alternatif politika tahayyülerini yok ederek, çalışamaz hale getirerek iktidarını kurmaya çalışsa da paradoksal bir biçimde kurduğu iktidar kendi sonunu hazırladı. Bu sonun hazırlanmasında Gezi direnişinden başlayan 7 Haziran seçim yenilgisi ve gericiliğin karşı taaruzuyla biçimlenen çok karmaşık bir politik süreçlerin varlığı yadsınamaz. Sermaye sınıfı yönetememe bunalımını 12 Eylül’de askeri darbe yaptırarak aşmaya çalıştı, kesintisiz bir lumpenleşmenin ve etkisi her alana yayılan Kürt meselesinin askeri yollarla çözümü çabalarının yarattığı çürüme ve yozlaşma, AKP’yi hazırlayan koşulları yarattı. Sermaye sınıfının yeni çocukları 12 Eylülcülerin tamamlayamadığı “reformları” yani zengini daha zengin fakiri daha fakir yapan neoliberal politikayı sonuna kadar uyguladı ve o sonda Türkiye ağır bir iflas, dış politikada sürekli taviz vermek zorunda kalan bir ülke konumuna düştü. Bu ağır iflası daha da derinleştiren şey ise eğitimde, sağlıkta ve toplumsal hayatın bütün öğelerini oluşturan elemanların da içlerinin boşaltılmasıydı. Eğitimin dinselleştirilmesi ve piyasalaştırılmasına koşut olarak liyakatsiz ve beceriksiz tiplerin devlet kadrolarına yerleştirilmesi çöküşü hızlandıran bir başka faktördü.
Bütün mümkünlerin kıyısında hakkını arayanlar bu karanlıkta bile oy hesabı yapan ve hala sanki adalet varmış gibi savcı arayanlara yeni bir hayatın, yeni bir toplumun, yarın nasıl yaşamak istiyorsak bugünden onu ve ilişkilerini örmenin çağrısını yapıyor olabilir mi ? Bütün mümkünlerin kıyısında yanıtını arayan soru budur. Soruya vereceğimiz kolektif yanıt, hiç kimseyi beklemeden hiç kimseden beklemeden yarının Türkiye’sini kurabilme ortak iradesini ve programını da şekillendirebilir.
Yazarımızın daha önce yayımladığımız yazıları
FERHAN ŞENSOY DEĞİRMENLERE KARŞI BİR “SON” KİŞOT/31.08.2022
NEO-OSMANLICILIĞIN AĞIR YENİLGİSİ: BİR FANTEZİNİN AĞIR BEDELİ ÜZERİNE ANALİZ DENEMESİ/15.08.2022
HAFIZA-İ BEŞER: FATSA VE BURJUVAZİNİN YOK EDİCİ MELEĞİ* 1/01.08.2022
25. SANAT YILINDA MOR VE ÖTESİ: ALTERNATİF ROCK’UN YÜZAKI GRUBU
12 MART: UYANIŞLARIN BÜYÜK ETKİSİ, UYANIŞ, DİRENİŞ VE DARBE./02.04.2022
Kitap Tanıtım: 1902 Doğumlular / 07.03.2022
Kitap Tanıtım: Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok!/28.02.2022
Yeni başlayanlar için Kürt Meselesi: Büyük Adam Küçük Aşk /01.10.2021
Sinemada 12 Eylül: Tank Paletiyle Gelen Neoliberalizmin Beyazperdeye Yansıması / 12.09.2021
Kentin Hüzünlü Şairi: Turgut Berkes / 10.07.2021
Menekşe’den Önce Bir Kıyımın İzinde Kardeşinin İzini Aramak / 02.07.2021
Körlük: Hakikat Neye Yarar Göz Yalansa ? / 18.06.2021
Tozkoparan’da Kentsel Dönüşüm / Rantsal Bölüşüm ve Direniş / 25.06.2021
*Propontis’in ölümü: Elveda Güzel Marmara / 31.05.2021
Bir Avuç Cesur İnsan: Derelerin özgür akması için verilen mücadelenin öyküsü /08.05.2021
Kitap Kritiği : Alnında Mavi Kuşlar / Aysel Özakın / 01.05.2021
16 Mart Katliamı: Darbeye ayarlı bir faşist saldırı / 16.03.2021
Kitap Kritiği Zaniyeler / Selahattin Enis / 24.02.2021
Çin Sendromu: Neoliberal çağın ilk büyük çevre sorunu / 15.02.2021
Pasteur: “Uzun Yüzyılın” Dahisi / 14.02.2021
Futbol ve Sinema: Son anda harekete geçen vicdan duygusu: Kaledeki Yalnızlık. / 01.02.2021
Atları da Vururlar: Çılgın yarışa eşlik eden bir çöküşün tasviri / 31.01.2021
Mississippi Yanıyor, Soğuk Savaş’ın ortasında ırkçılığın can yakan atmosferi… / 31.01.2021
Müzik Kutusu: Geçmişin gölgeleri içinden yürüyen insanlık suçuna bakış. / 31.01.2021
Toz Bezi: Başkalarının kirinden güvencesizliğe bir bakış. / 31.01.2021
Babamın Kanatları ya da türkü söylenmeden inşa edilen yapıdan güvencesizlerin öyküsü / 31.01.2021
Hotel Ruanda ya da Irkçılığın Afrika’daki zehirli etkisi / 31.01.2021
Hypatia: Bilimin çağlar ötesinden parıldayan çılgın elması / 31.01.2021
Takva ya da bir örümcek ağının anatomisi / 31.01.2021
Gecelerin Ötesi ya da her mahallede bir milyoner yaratmanın hazin öyküsü. / 31.01.2021
Cenneti Beklerken ya da sanatçının hayatta kalmak derdindeki bir portresi. / 31.01.2021
Press ya da Özgür Gündem’in yaşadıkları: Kan var bütün kelimelerin altında ! / 31.01.2021
Futbol ve Sinema: Cehennemde İki Devre Faşizmle ölümüne bir maçın kahramanları.. / 31.01.2021
Özel Bir Gün : Faşizmin Gölgesinde İki İnsanın Öyküsü / 31.01.2021
Ahh Güzel İstanbul : Şöhret arzusunun peşinden modern zamanlara İstanbul’dan bir bakış. / 30.01.2021
Kitap Tanıtım: 1902 Doğumlular / 07.03.2022
Kitap Tanıtım: Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok!/28.02.2022
Yeni başlayanlar için Kürt Meselesi: Büyük Adam Küçük Aşk /01.10.2021
Kentin Hüzünlü Şairi: Turgut Berkes / 10.07.2021
Menekşe’den Önce Bir Kıyımın İzinde Kardeşinin İzini Aramak / 02.07.2021
Körlük: Hakikat Neye Yarar Göz Yalansa ? / 18.06.2021
Tozkoparan’da Kentsel Dönüşüm / Rantsal Bölüşüm ve Direniş / 25.06.2021
*Propontis’in ölümü: Elveda Güzel Marmara / 31.05.2021
Bir Avuç Cesur İnsan: Derelerin özgür akması için verilen mücadelenin öyküsü /08.05.2021
Kitap Kritiği : Alnında Mavi Kuşlar / Aysel Özakın / 01.05.2021
16 Mart Katliamı: Darbeye ayarlı bir faşist saldırı / 16.03.2021
Kitap Kritiği Zaniyeler / Selahattin Enis / 24.02.2021
Çin Sendromu: Neoliberal çağın ilk büyük çevre sorunu / 15.02.2021
Pasteur: “Uzun Yüzyılın” Dahisi / 14.02.2021
Futbol ve Sinema: Son anda harekete geçen vicdan duygusu: Kaledeki Yalnızlık. / 01.02.2021
Atları da Vururlar: Çılgın yarışa eşlik eden bir çöküşün tasviri / 31.01.2021
Mississippi Yanıyor, Soğuk Savaş’ın ortasında ırkçılığın can yakan atmosferi… / 31.01.2021
Müzik Kutusu: Geçmişin gölgeleri içinden yürüyen insanlık suçuna bakış. / 31.01.2021
Toz Bezi: Başkalarının kirinden güvencesizliğe bir bakış. / 31.01.2021
Babamın Kanatları ya da türkü söylenmeden inşa edilen yapıdan güvencesizlerin öyküsü / 31.01.2021
Hotel Ruanda ya da Irkçılığın Afrika’daki zehirli etkisi / 31.01.2021
Hypatia: Bilimin çağlar ötesinden parıldayan çılgın elması / 31.01.2021
Takva ya da bir örümcek ağının anatomisi / 31.01.2021
Gecelerin Ötesi ya da her mahallede bir milyoner yaratmanın hazin öyküsü. / 31.01.2021
Cenneti Beklerken ya da sanatçının hayatta kalmak derdindeki bir portresi. / 31.01.2021
Press ya da Özgür Gündem’in yaşadıkları: Kan var bütün kelimelerin altında ! / 31.01.2021
Futbol ve Sinema: Cehennemde İki Devre Faşizmle ölümüne bir maçın kahramanları.. / 31.01.2021
Özel Bir Gün : Faşizmin Gölgesinde İki İnsanın Öyküsü / 31.01.2021
Ahh Güzel İstanbul : Şöhret arzusunun peşinden modern zamanlara İstanbul’dan bir bakış. / 30.01.2021