YENİ BİR UYGARLIK İÇİN KRİZİ AŞMAK !

Mert Yıldırım / 23.08.2022

Sol-sosyalist cenahın kriz halinin hem uluslararası hem de ulusal ve bölgesel nedenleri bulunmaktadır.

1970’li yıllar Devrim ve sosyalizm için yükselişin doruğu, durgunluğun başlangıcıdır. Durgunluğa neden olan başlıca etmen uluslararası sosyalist hareketin bölünmüş halidir.

Çin devrimi SSCB’nin çarpık enternasyonal çizgisine rağmen muzaffer oldu. Buna benzer bir gelişme de Tito’nun Yugoslavya’sında gerçekleşti. Ancak bu her iki ülke de başlangıçtaki doğru çıkışını sürdüremedi. Özellikle Çin’in yanlış tutumu ve pratiği dünya sosyalist hareketinin bölünmesine neden oldu. Tam bu sıralarda Küba ve Vietnam devrimi “üçüncü yol” seçeneğini ortaya koyarak dünya devrimci hareketine büyük bir heyecan ve coşku verdi.

Ancak Küba’nın ve Vietnam’ın başını çektiği devrimci çizgi, emperyalizme yeni gedikler açmakla birlikte, Komünist hareketin bölünmüşlüğünün neden olduğu zaafları ortadan kaldırmaya yetmedi.


Sosyalist sistem ulusal ve bölgesel sınırlara hapsoldu ve git gide ulusal çizgiye saplandı. En başta enternasyonalizm anlayışında çarpık bir pratik izlemeleri, sosyalizm için en büyük handikap oldu. Ayrıca parti ve devlet, devlet ve toplum ilişkilerinde yaşanan yabancılaşma git gide çürümeye yol açtı. Kapitalist sistemle girilen yarış kulvarı değiştirdi. Endüstriyel fetişizmin yol açtığı ekolojik tahribat, silahlanma yarışı v.b nedenler kapitalist sistemle olan nitelik farkını silikleştirdi. Böylece önce durgunluk ve yabancılaşma, ardından çözülüş kaçınılmaz oldu.

1989 yılında Berlin duvarının yıkılması ile simgeleşen reel sosyalizmin çözülüşü, bir bütün olarak sosyalist paradigmaya büyük prestij kaybettirdi. Ardından ideolojik ve moral kriz derinleşti ve bunun sonucu yoğun savrulmalar yaşandı. Bu durum halen devam ediyor ve herkes bu olumsuz atmosferden etkileniyor.

Türkiye sol-sosyalist hareketi de bu manzaradan muaf değildir. Aksine yukarıdaki gelişmelerden en çok etkilenen ülkelerin başında Türkiye gibi iç dinamikleri zayıf olan ülkeler geliyor.

 

Yaşadığımız Coğrafyanın İsyan Geleneği Zayıftır!

Çünkü felsefi faaliyet olmadığı için bir bütün olarak Rönesans’ı yaşanmamıştır. Rönesans’ın yaşanmamasının tabi sonucu politik ve sosyal reflekssizliğe neden olmuştur.

Felsefi aydınlanma alanında İbn-i Sina ve İbn-i Haldun vb.ekollerden sonra yeni ekoller pek azdır. Bu nedenle dogmatizm tüm müslüman coğrafyaya hakim olmuştur.

Direniş deneyimi bakımdan Karmati hareketi, Babek ayaklanması, Babai isyanı, Bedrettin ve Börklüce Mustafa direnişi gibi saygı değer örnekler olmakla birlikte bu durum süreklilik arz etmediği için totalde isyan geleneği ve kültürü peltek kalmıştır. Sürekli artan dinsel fanatizm birey, toplum ve yurttaşlık bilincine ket vurmuştur.

Anadolu’da, Türk boylarının gelmesi ile birlikte Asyatik kültürün izdüşümü olan devlet kültü oluşmuştur. Başından beri var olan ordu-millet-devlet kültü toplum ve birey formunu sekteye uğramıştır.

1970’li yıllarda aydın gençlik öncülüğünde başlayan devrimci çıkış, yer yer köylü ve işçi direnişlerine sirayet etmiş olsa da bu durum tam manasıyla isyan kültürüne yol açmamıştır. Üstüne bir de 12 Eylül açık faşizmi gelmiş ve toplumsal pasifikasyon yeniden üretilmiştir. Ardından reel sosyalizmin çözülüşü eklenmiştir. İkinci büyük kırılma ise 2000 yılında gerçekleşen hapishane operasyonları oldu.

Türkiye sol-sosyalist hareketi, genel siyasal ve örgütsel daralmayı ve tıkanıklığı hapishanelere stratejik rol biçerek aşmaya çalıştı. Bu çarpık anlayış F tipi hapishanelerine ortam hazırlamış ve sonuç olarak toplumsal pasifikasyon derinleşmiştir.

Pasifikasyona hizmet eden bir başka alan ise örgüt fikri ve devrimci şiddet biçimi oldu. Anti-demokratik örgütsel ilişkiler toplumda örgüt fobisine yol açtı. Siyasi ve etik ölçülerden yoksun olan devrimci şiddet yöntemleri devletin yarattığı terörizm algısına su taşıdı.

Bu nedenle, yeni bir devrimci çıkış için en başta örgüt fikrinin yeniden tanımlanması ve pratikleşmesi gerekiyor. Aynı şey devrimci şiddetin biçimi içinde geçerlidir. Siyasi gerçekleri açıklamaya, politikleşmeye ve örgütlenmeye hizmet etmeyen şiddet biçimleri son kerte de toplumsal pasifikasyona hizmet ettiğini geçen zaman ve pratik ortaya çıkarmıştır.

Ayakları kendi toprağına basmayan sosyalist bir hareketin başarı şansı yoktur!

Sosyalist hareketin ufku ulusal sınırları aşmalı. Ama ayakları kendi topraklarına basmalı.

Bu noktada H.Kıvılcım’lının ve Mahir Çayan’ın sunduğu referanslar önemini koruyor.

Hikmet Kıvılcımlı’nın “tarih, devrim ve sosyalizm” 1broşüründe Anadolu toplumlarının kültürel kodlarını masaya yatırmıştır Toplumun din ve devlet ile olan ilişkilerini ve bunun neden olduğu sonuçları anlamak için Kıvılcım’lının yeniden okunması gerekiyor.

Mahir Çayan’ın “suni denge” kavramı toplumsal dokuyu anlamada önemli bir kavramsal çerçevedir. Suni dengenin bir diğer ifadesi hegemonya ve “toplumsal rıza”dır. Hegemonya iki temel alan üzerinde inşa edilir.

Kürt direniş hareketinin bugüne değin en uzun direniş olması üzerinde durmayı gerektirir. Tabi bunun birden çok nedenleri bulunmaktadır.

Birincisi, hareketin kendisi Ankara’da ortaya çıkması, ona enternasyonal bir nitelik kazandırmıştır. Uluslararası sosyalist hareketin bölünmüş halinde “üçüncü yol”, yani Vietnam ve Küba çizgisini benimsemesidir.
İkincisi ise ulusal ve kendisi olmasıdır. Mahir’in suni denge kavramını “pasifikasyon” olarak formülle eden direniş hareketi, ilk aksiyonunu içselleşmiş sömürgeci kişiliğe karşı oldu.

Bu gibi coğrafyalarda ilk hedef sömürgeci sistemden önce onun yarattığı sömürgeleşmiş kişiliktir. F. Fanon’un önermesini pratikte uygulayan Kürt direniş hareketi, 1990’lara gelindiğinde kendi Rönesans’ını yaratmış oldu.

Geçen kırk-elli yıllık zaman içinde zaman zaman gerileme oldu ise de Kürt halkının politik duyarlılığını hep diri tutmayı başardı. Başta kadınlar olmak üzere, devrimsel nitelikte politik ve kültürel dönüşümler ortaya çıktı.


Not: bu içerikte yazılarımız devam edecek.

1Broşürü okumak isteyenler için Hikmet Kıvılcımlı Tarih, Devrim, Sosyalizm

Diğer Yazılar

HAMAS’IN İSRAİL’E FÜZE ATMASIYLA MI BAŞLADI HER ŞEY?

Taner Renda / 03.12.2024 2001 yılının 11 Eylül’üne gelindiğinde; dünya o gün yeni bir aşamaya …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir