NAİF, MİSTİK, ROMANTİK VE ŞAİR: İLHAN İREM

Ümit ÖZDEMİR / 29.07.2022

@masumlevrek

1955’te Bursa’da doğdu, özgür ve sevgi dolu bir çocukluk geçirdiği söylenir… Bu güzel çocukluk deneyiminin şarkı sözü yazarlığına etkisi var mıdır ? Mutlaka vardır. İlhan İrem’den bahsediyoruz. Türkiye hafif müzik tarihinin adı hafif ancak kendisi ağır meselelerini, insanın var oluş problemlerini doğa ve kendisiyle kurduğu samimi boyutlarıyla tartışan sanatçısını..

İrem bir çok meseleye kendi özgün tarzıyla bakmasının yanı sıra, politik meselelere ucundan kıyısından bulaşmaya çabalayan biriydi. Fetullah Gülen’e yazdığı ve vefatından sonra sosyal medyada sıkça paylaşılan yazısı buna bir kanıt gibi. Büyük bir vahşet yaşanırken 12 Eylül darbesinden sonra memleketin en değerli evlatları cezaevlerinde işkencelerden geçirilip idam edilirken şahit olduğu dejenerasyon sonucu mistisizme yöneldiği de doğrudur. İnsanlık büyük ve çılgın bir Orta Çağ’ı yaşarken başka türlüsü düşünülemezdi. Şarkılarını dinlerken bu mistisizmin pek de zararlı olmadığı aslında bir varoluş sorununa yanıt aradığı dikkatli müzikseverin hakkını teslim edeceği bir şeydir. Sürekli arayış içinde olmak her şeyin hızla kirlendiği, yeteneksizliğin ödüllendirildiği 1980’ler sonrasının eşine az rastlanan tutumuydu. İrem, kendi olmanın biricik yolunun başkasının acısına, umuduna, üzüntüsüne sevincine ve elbette onu var eden koşullara bakmanın derinine sızmanın bir yolunu buldu. Ona bu yolu, resim ve müzikle beslenen damarların açtığı kesindi.

1980’ler sonrası Türkiye’sinde yükselişe geçen lümpenleşme, bayağılaşma ve duyarsızlaşma ortamına eşlik eden arsız bir piyasacılık, elbette müzik alanını da kirletecekti. Bu kirlenmeyi pasif bir protestoyla dile getirdi. O’nun bu tutumunu bir açıdan Bob Dylan’ın şarkılarıyla insan ve toplum gerçeğine geliştirdiği yaklaşıma benzer yönler içerdiğini söylemek abartılı olmaz. Bob Dylan yanlış giden her şeyi sevgilisi Joan Baez gibi açık politik bir tavırla protesto etmek yerine, daha dipten ve derinden gitmenin bir yolunu buldu.

Anlasana şarkısını yazdığı günü anlattığı röportajında “1980 sonbaharında askerden döndüğüm gün yazdığım şarkı ile başlayan bir süreç. Erzincan’dan dönerken Uludağ’ın eteklerindeki sisler içindeki Bursa’yı gördüğümde, aracımı yolun kenarına çekip “Olanlar Olmuş” adlı şarkımı yazmıştım.” 1sözleriyle anlatır şarkının yazılma öyküsünü. Memleketin üzerine çöken sis, şarkı sözlerine yansır. Şarkının nakarat bölümündeki biraz daha gerçekleri / anlasana sözlerinden yansıyan şey, toplumsal dışsallığın sanatçının birey ve iç dünyasındaki izdüşümü gibidir. Gerçekliğin baskı yasaklar ve sansürle en ağır saldırı altında olduğu 80’li yıllar boyunca bu çizgisini devam ettiren İrem, vefa duygusuyla kuşanmış çağın yükselen değerleriyle sorunu olan sanatçının tavrını yansıtır. İdrak ve algı kapılarının yoğun bir saldırı altında olduğu bu dönemde politikayla büsbütün ilgisiz de değildir. Yeni toplumsal hareketlerin bir parçası olan çevre hareketlerine gönül düşüren İrem, bu bağlamda muhtelif çevre protestolarına katılır. Sevginin insana, doğaya ve onu bütünleyen her şeye gösterdiği bir ihtimam olduğunu oldukça erken yaşta kavrayan bu yaklaşım, İrem’in kişiliğinin ana hatlarını oluşturur. Küpe takması sonucu TRT’nin hışmına uğraması ve sahne yasağına maruz kalması konusunda Nokta dergisine verdiği mülakatta “erkeklerin süslenmesi bir özgürlük sorunudur” sözleriyle yanıtlar. Röportajın devamında “düşüncesiyle, görüntüsüyle sürüden ayrılmış diğer insanlardan farklı olduğuna inanarak yüreklenmiş insanlar atılımcı olabilirler. Ancak Türkiye’de öğrencileri, gençleri, memurları hatta sanatçıları her bakımdan belli bir kalıba sokup robotlaştırmaya uğraşan bir zihniyet vardır. İnsanların dış görünüşü değil, içlerindeki cevher önemlidir ve kalıplaşma toplumları sevgisizliğe götürür” sözleriyle otoriterizme karşı düşüncelerini dile getirir.

İrem sanatının belirgin ve ayırt edici tarafı, olumsuz toplumsal dışsallıkla kuşatılmış, yalıtılmış deyim yerindeyse atomize olmuş bireyin, bu kuşatılmışlığa, yabancılaşmaya ve kutuplaşmaya verdiği yanıtlarda karşılığını bulur. İrem, iyi bir doğa gözlemcisi olduğunu Ve sen bir gökkuşağı kadar / güzelsin / rengarenk ve az sonra gidecek / görüyorum şarkı sözlerinde ortaya koyar. Benzer bir tutumu Bukowski’nin aşk tanımında görmek mümkündür. Aşkı tanımlarken bir sisin dağılması esnasında ortaya çıkan duygu olarak betimleyen Bukowski, bu tanımıyla İrem’e yakınlaşır. Konuşmanın yasaklandığı, siyaset yapmanın, sanat yapmanın ağır bir otoriterizmle ezilmeye çalışıldığı bir dönemi, konuşamıyorum / konuşursam gözyaşlarım beni boğacak sözleriyle yansıtan sanatçı, arabesk tuzaklara düşmeden bireyin iç dünyasına tercüman olur.

Naif ve kırılgan adeta bir Don Kişotumuzun reklamlarla şaşkına dönmüş, tüketimden başka hiçbir özgürlüğü kalmamış topluma sesini ulaştırmaya çalışması bu yüzden anlamlı olsa gerek. İnsan Hakları Derneği’nin dayanışma konserinde sahnedeki yerini alan, hasta evladına yardım toplamak isteyen babaya “al bu resimlerimi sat” diye verecek kadar diğerkam birinden bahsediyoruz. İlerleyen dönemde dile getirdiği sorunların hemen hepsi aşina olduğumuz meselelerdi. İrem, umudunu yitirmeden sanatsal tavrını daha da netleştirir. Türkiye’nin kaderinin değişeceği 2011 referandumu sonrasında söyledikleri ise siyasal tavrının daha da netleştiğinin kanıtı gibidir: “Maalesef dünya tarihinin en karanlık dönemlerinden birine tanık oluyoruz. Siyasi tercihini egemen kılmak için laik cumhuriyetin bütün değer ve kurumlarıyla hesaplaşma içindeki hegemonyanın gölgesinde yaşanan sürecin özgürlükle demokrasi ile uzaktan yakından hiçbir alakası yok. Türkiye’de yıllardır kurgulanan karşı devrim, son 10 yıldır sivil darbeye dönüşüyor. Ergenekon sivil diktanın ve adaletsizliğin en çarpıcı yansımasıdır. Özgür düşünce asla tutsak edilemez. Yine de umudumu yitirmiyorum. Her olgunun doğal süreci vardır. Yaşanan haksızlıklar daha da su yüzüne çıktıkça, bir dönem korku tacirleriyle birlikte tarihin tozlu sayfalarına karışacaktır.”2 İrem bu sözleriyle bugünleri ön görürcesine Türkiye’de sivil darbeyi örgütleyen gericiliğe karşı açık, samimi ve tutarlı bir tavır ortaya koyar.

Lise yıllarımda edebiyat öğretmenimin tahtaya yazdığı “zamanında almadığımız tavırların ilerde kurbanı olursunuz” sözleriyle bizlere verdiği büyük meseleyi, ortaya koyduğu tavırla İrem çok önceden çözmüş gibidir. Onun vefatının büyük bir üzüntüyle karşılanmasının nedeni sanıyorum bu. Sanatçı kimliğiyle, naifliğiyle, samimi hüznü ve şairliğinden beslenen şarkı sözü yazarlığıyla bütün renklerin hızla kirlendiği ve birinciliğin açık arayla beyaza verildiği günümüz dünyasında hep beyaz kalmayı başarabilmek az şey mi ?

1https://www.evrensel.net/haber/12957/ilhan-irem-insan-kalmayi-sectim

2Aktaran Aytunç Erkin, Elektronik erişim: https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/aytunc-erkin/ilhan-iremler-gordu-yetmez-evetci-de-gordu-7278034/

Diğer Yazılar

12 EYLÜL DARBESİNDEN SİYASAL İSLAMCI REJİME DOĞRU 44 YIL

Mustafa Durmuş /12 Eylül 2024 Geçen yüzyılı belirleyen olgulardan birisinin askeri darbeler ya da darbe …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir