Taner Renda / 17.06.2022
Osmanlı İmparatorluğu’ndan beri ülkemiz hep bir Beka sorunu yaşamakta. Nice kudretli padişahlar döneminde de bu Beka sorunumuz asla bitmedi. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan hemen sonra da bu Beka sorunumuz yeni bir biçimde ama eskisinin bütün kaygılarını taşıyarak devam etti. Gün geldi bu Beka sorunumuzu Padişahımızın ululuğu ile aşmaya çalıştık, gün geldi Beka sorunumuzu İslamiyet’le aşmak istedik, gün geldi içimizdeki “yabancılardan” kurtulmakla aşmak istedik. Ha bazen de Padişahlar, kardeş kellesi alarak bu Beka sorunumuzu halletmeye çalıştılar.
Bütün bu yapılanları, yapanlara sorsak; birlik ve bütünlüğümüzü korumanın tek yolu buydu diye gerim gerim haklılıklarını bize dayatırlar. Madem tek yolu buydu da; yüzlerce yıldır neden hala bu Beka sorununu halledemedik? Sorusu havada asılı kalıyor.
Ülkemizin bütünlüğüne kast edenlerin en sevdiği sav: Ülkemizin bölünemez bütünlüğüdür. İyi de, bir bütünü oluşturan şeyler zaten parçalar değil midir? Biz bu bütünün parçalarının bir kısmını görüp; diğer kısım veya kısımlarını görmezden gelirsek; var olan bütünü bilemiyoruz demektir. Ülkemizin zenginliğini sağlayan şeyler: farklı kökenlerden gelenlerin birlikteliğidir, farklı dillerin, farklı lezzetlerin, farklı geleneklerin birleşmiş hali değil midir? Onların onlarca, yüzlerce yıldır birlikte oluşturdukları ortak değerlerin bize kattıkları değil midir? Bizi geliştiren şeyleri yaşamdan çekip alırsak; geriye kalanların da anlamlarını yitireceğini bilmeliyiz.
“İnsan düşündüğü kadar özgürdür”
Ülkemiz kaba bir Milliyetçilik ile bağnaz bir İslamcılık anlayışının karması halinde yönetilmekte. Elbette bunun toplumumuzda karşılığı olmadığını söyleyemeyiz. Din ve Milliyetçilik, egemen sınıfların her daim işine gelmiş ve kullanmaktan da çekinmemişlerdir. Ancak, seksen öncesi ve AKP’nin özellikle son beş senesi kadar hoyratça kullanılmamıştı. Aydınlar Ocağı’nın rüyası olan Türk İslam sentezi böylece gerçekleştirildi.
İyi de dünyanın küresel bir hal aldığı günümüzde ulusçuluk ne kadar gerçeklikle örtüşebilir? Ülkelerin sınırlarının artık silikleşmeye başladığı günümüzde, sınırların kalın çizgilerle altının çizilmesi ne kadar doğrudur? “Tüm Dünyanın işçileri ve emekçileri birleşin” şiarını benimseyen bizlerin hala Milliyetçiliğin dar kalıplarına sıkışmasını nasıl savunuruz?
Sorular cevaplardan çoksa; ters yöne gidiliyor demektir. Milliyetçilik ve şovenizm bir ülkede şahlandırılmaya çalışılıyorsa; bilin ki o ülkede hırsızlık, yolsuzluk artmış ve iktidar da bu işlere dibine kadar bulaşmış demektir. Hele hele camilerden iktidarı aklayan abuk subuk vaazlar veriliyorsa; ülkedeki bütün pis işleri aklamaya çalışan bir din yapılanması vardır.
Ve eğer ülke seçimlere giderken; iktidar partisi oyunun kurallarını iktidar lehine değiştirecek kanunlar çıkarıyorsa da; bilinmelidir ki iktidar seçimlerle değişim yaşanmayacağını söylüyordur. En haklı gösteriler bile polisin biber gazı ve copu ile hunharca bastırılıyorsa; otoriterlik geride bırakılmış; faşizme doludizgin gidiliyordur. Muhalefet partilerinin ilçe ve il seçimleri bile bahanesiz polis tarafından basılıyorsa; alarm zilleri çoktan çalmaya başlamış demektir. Kürtlere yapılanlar sizi ilgilendirmiyorsa; Nazi Almanya’sında Papazın söylediği meşhur cümle aklınıza gelmelidir.
Daha öncesinde de defalarca söylemiştim; Erdoğan’ın İzmir’de yaptığı adaylık açıklamasının arkasında çok şey olduğu açığa çıktı. Evet, aday olmayacak. Evet, ilk hamlesi AKP+MHP’nin adayı kendisinin yeddi emini olan Binali Yıldırım olacak. Evet, seçim yenilgisi sonrası kendi anladığı biçimde iktidarı usulet ve suhuletle devredecek (Sevgili Selahattin Demirtaş’ın da aşağı yukarı aynı şeyleri yazmasına çok sevindim).
Amma bakalım bu iktidarın kurulmasını sağlayan Devletimizin kimi unsurları da böyle mi düşünüyor? İktidarlarını bu kadar kolayca devrederler mi? Erdoğan’ın bu kaçamak güreşine izin verirler mi? Devreye kimleri sokmak isteyecekler? Bu soysuz planlar, hangi karanlık güçlerin kanlı elleri ile ülke insanlarını birbirine düşürülüp; kurtarıcı olarak ortaya çıkacaklar? Yine sorular, cevaplardan çok oldu galiba.