Mert Yıldırım / 10.03.2022
Evdeki hesap her zaman çarşıya uymaz. Hele birde konu siyaset ve siyasetin en yoğunlaşmış biçimi olan savaşa gelince, sonucun ne olacağını kestirmek pek kolay olmaz.
Rusya’nın Ukrayna işgalinin hem bölgesel hemde uluslararası sonuçları kısa, orta ve uzun vadede ortaya çıkacak.
Ve şimdiden kimi olguların ip uçları olgunlaşmaya başladı. Örneğin çok kutuplu bir dönemin giderek kristalize olmaya başladığını söylebiliriz.
Şimdilik iki kutuplu görünen yeni dünya denklemi kendi içinde son derece karmaşık ve kırılgan bir yapıya sahiptir.
Ana hatlarıyla bir taraftan ABD liderliğinde NATO, öte yandan Rusya liderliğinde Avrasya kutbu bulunuyor.
NATO içinde Fransa ve Almanya’nın bulunduğu AB ülkeleri her an “yan çizebilir” veya “ortada” durabilecek pozisyona geçebilirler. Buna Türkiye’nin dengeli veya dengesiz diyeceğimiz tutumunu da eklemek gerekiyor.
Türkiye’nin Rusya ile olan coğrafi yakınlığı, başta enerji ve hububat olmak üzere stratejik ekonomik ilişkileri bulunmaktadır. Buna birde Suriye başta olmak üzere bölgesel ilişki ve çelişkileri eklemek gerekiyor. Özellikle Kürt meselesi her bakımdan kendisinin elini kolunu bağlıyor. Bu nedenle bir yandan ABD, öte yandan Rusya ile “dengeli” ilişki tutturmak zorunda kalıyor. Başka bir ifadeyle bu güçler içinde kim ki “Kürtlere hayır” derse Türkiye onu tercih ediyor. Çünkü halihazırda Türkiye’nin en yumuşak karnı Kürt meselesidir. Bunu için kendi içinde bir hal yoluna gitmez ve çözüm yolu bulmaz ise her alanda eli kolu bağlanacak ve uluslararası güçlere taviz vermek zorunda kalacaktır.
Rusya-Ukrayna savaşı vesilesi ile Almanya militarize olmaya karar verdi. Silahlanma ticaretinin ABD ile olması, Almanya’ya bir dayatma gibi gelebilir. Ancak bu girişimlerin bir süredir gündemde olan “Avrupa ordusu” için maddi bir temelde olabilir.
(Alman militarizminin yeni sözcüsü Başbakan Olaf Scholz. SDP’nin lideri, “Almanya uyandı” sözleriyle Alman kapitalizminin Rusya-ABD vekalet savaşında yeni bir kutup olacağını dile getirdi-editör)
Almanya birleştikten sonra ekonomik olarak büyük bir ivme kazandı. Özellikle makine ve mühendislik alanında yaptığı atılımlarla öncü kuvvet olmaya aday.
Almanya’nın en büyük tedarikçisi Çin’dir. Bundan dolayı ABD-Çin çatışmasında Çin’i kolay kolay gözden çıkarmaz.
NATO bloku içinde olan bu kırılgan fay hatları benzeri Avrasya bloğunda da bulunuyor. Şimdilik Rusya ile yan yana bulunan Çin için ABD kuşatması olmazsa her an “büyük han” kibirine kapılarak”benim” kendi başına bir kutup oluşturabilir. Bunun için epey sayıda tarihsel, coğrafi ve siyasi sebepler bulunmaktadır.
Uluslararası güçlere ek olarak bir de bölgesel eksen pozisyonu olan ülkelerin bulunmaktadır. İran ve Hindistan bunların başında geliyor. Şimdilerde Avrasya bloğu yanında bulunan bu ülkeler ilerleyen yıllar içinde tercihleri değişebilir.
Bütün bu parametreler kimi farklılıklarla birlikte birinci bunalım dönemine benzemektedir.
En büyük fark ise uluslararası komünist hareketin zayıf olması ve Bolşevik devrimi ile açılan bir cephenin olmamasıdır. Böylesi bir basıncın ve cephenin olmaması hem kapitalist-emperyalist sistemin elini güçlendiriyor hemde kendi aralarında kırılgan bir yapıya sahip olmalarına neden oluyor. O dönemde temelde birbirine zıt iki kamp ve bu kampların iki ayrı askeri örgütlenmesi bulunuyordu. Şimdi ise her iki kutup ve eksen güçler kapitalist-emperyalist sistem içinde olduğunda çelişkileri daha çok hegemonyanın etki alanı üzerinde cereyan etmektedir.
Rusya’nın Ukrayna işgali ABD’nin başını çektiği NATO hegemonyasının önünü kesme ve kendi hegemonyasını yayma savaşı olduğu artık kabul gören bir görüştür.
Batı ve NATO güçleri başta ekonomik yaptırımlar olmak üzere Rusya üzerinde baskılar oluşturarak germeye çalışırken, Ukrayna’ya ise “yanınızdayız”, “şunu yapacağız” “bunu gündeme getireceğiz” diyerek amiyane deyimle “gaza” getirmeye çalışıyor.
NATO güçleri Ukrayna’nın kaybedeceğini biliyor. Ama son tahlilde Rusya’nın da kaybetmesi için elinden gelen tüm imkanları kullanıyor. Bunun için savaşı zamana yayarak ikinci bir Afganistan yaratma hayalini kuruyor. Savaş uzadıkça Rusya’nın yıpranacağını öngörüyor ki bu doğrudur.
Putin rejimini zorlayacak gelişmelerden biri de Rusya halklarının beklenmeyen inatçı ve kitlesel savaş karşılığıdır.
Yaklaşık on bine yakın insanın tutuklanmasına karşın savaş karşıtı sokak gösterilerin ardı arkası kesilmiyor.
Bu gelişmelerin reel sosyalizmin ana vatanında, yabancılaşmanın ve apolitizmin iliklerine dek yaşandığını düşündüğümüz topraklarda olması ayrı bir önem arz ediyor. İdeolojik ve örgütsel formundan yoksun olması bir handikap, ama söz konusu olan hareketlerin Rusya topraklarında olması barış mücadelesinin ötesine geçme ihtimalini güçlendiriyor. Şimdilerde kendiliğindenci olan kitle hareketi giderek ideolojik ve örgütsel form kazanabilir.
Bir çok bakımdan birinci paylaşım savaşına benzeyen bu dönemin sonuçları neden birinci paylaşım savaşına benzemesin ?
Şimdi söz konusu olan savaş karşıtı barış mücadelesi niteliğindedir. Ama kim bilir belki yarın bu barış hareketi devrimci mücadeleye dönüşür. Böylece Sosyalizmin hayaleti yeniden dünyanın semalarında dolaşmaya başlar.
Neden olmasın!