NEREDEN BAŞLAMALI ?

Diayder ve Demokratik İslam Kongresi üyelerine yönelik yapılan hukuksuz muamelenin neden bu kadar önemsendiğini anlamak adına.

NEREDEN BAŞLAMALI

Hatice Kavran / 24.01.2022

@haticekavranhdp

İnsanlar ve toplumlar birbirine benzer. Doğarlar, emeklerler, ayağa kalkarlar, yürürler ve koşarlar. Sonra yaşlanır ve yorulurlar. Yorulanlar, yaşlananlar ve ölenler; yerlerini başkalarına bırakırlar. İnsanlığa kazandırdıkları ürünler üzerinden isimleri yaşamaya devam eden insanlar gibi kurdukları  Medeniyetler üzerinden yaşamaya devam eden toplumlar da, maddi manevi olarak refah düzeylerini geriden gelenlere model miraslar olarak bırakırken kendilerinden sonra gelenler de bir sonrakiler için ulaşılmak istenilen hedef ve model olurlar. Ve öldükten sonra dahi bir şekilde yaşamaya devam ederler. İşte  bu nedenle denilebilir ki  toplumlar, birbirinin ayak izlerine basarak ilerlerler. Geçmişteki medeniyetler ve kültürler bunun en büyük kanıtıdır. Her dönemde bir medeniyet öne geçmiş yol almış ve ardıllarına örneklik teşkil etmiştir. Medeniyetler birbirini etkileyen  ve birbirinden bağımsız olmayan öğreti ve değerlerdir.

Her medeniyetin bir aydınlanma süreci olur. Aydınlanmalar gerçekleşirken, toplumlara ilerlemenin doğum sancılarını da yaşatır. Kimisi ağır geçirir, kimisi de çok ağır geçirir. Böylesi doğumların sezaryen ile gerçekleşeni yoktur. İthal olanı vardır ve İthal aydınlanmalar, toplumları az çok dönüştürür, lakin hasta eder, kendileri olmaktan çıkarır ve başka bir şeye dönüştürür. Oysa yapılması gereken kendi öz benliklerini koruyarak aydınlanmayı yakalamak, geliştirmek ve yaşamaktır.

Şimdi soru şu. Din ile uyuşturulup karanlığa mahkum edilen toplumlar bu karanlıklardan kurtulmanın yollarını nasıl bulmuşlar? Özellikle Ortadoğulu ve Avrupalı toplumlara baktığımızda çok büyük acılar sonucunda aydınlanmalarını gerçekleştirebilmişler. Çok eskilere götürülebilir örnekler. Ama en fazla bilgiye sahip olduğumuz Orta Çağ  Hristiyanlığın  karanlığından  aydınlanmasına, Müslümanların aydınlanmasından sonra gelen karanlığı  yaşanmışlıklarla özetleyebiliriz.

    Nasıl ve nerden başladı Hristiyan dünyanın aydınlığı?

Orta Çağ Avrupa’sına bakıldığında acıların ve gözyaşlarının insanları düşünceden, bilimden uzaklaştırdığını ve zihinlerinde kurtuluşlarının kilise ve dolayısıyla kilise duvarlarının arkasındaki insanların (papaz) dine dönüşen köhne egolarının tatmini dışında hiçbir şey olmadığı görülür. O duvarların dışında gizli saklı verilen mücadeleler genelde kilisenin ve iktidarların acımasız cezaları ile sonuçsuz kalmışlar. Bu kiliselerin acımasızlıkları özellikle eğitimli insanların dinden uzaklaşmalarıyla sonuçlanmış ve o dönemlerde bireysel mücadeleler daha doğmadan boğduruldular. Örgütlülük ise çok sonradan gelişti. Kurulan mücadele örgütleri; çoğunlukla din boyutu olmayan seküler ve ideolojik örgütlerdir. Bu örgütlenmeler, çok önemli mücadeleler vermelerine rağmen istedikleri başarıya ulaşamadılar.  Bu yetersizliğin nedenleri konusunda ciddi çalışmalardan sonra halkın değerlerinin ve kutsallarının asla göz ardı edilmemesi gerekliliği anlaşılır.

Bu direniş örgütlerince  verilen mücadelenin eksik olan ayağı halkın kutsallarına, inançlarına saygı ve birlikte mücadele idi. Birlikte mücadele için de bu karanlığın asıl müsebbibi  kiliselerde örgütlenmek gerekliydi ve öyle de yaptılar.  Zamanla o duvarların arkasında yetişen samimi ve cesur insanların bu acılara hayır demeleri ile kiliselerin ana rahminde örgütlülük başladı. Bunlar yetişirken ruhlarında taşıdıkları ret ve mücadele fikrinin kabulünün, sadece kilise duvarlarını aşmakla olamayacağını, asıl başarının insanların zihinlerindeki duvarları yıkmak olduğunu biliyorlardı. Papazlar hareketi ve  Martin Luter’in öncülüğünü yaptığı mücadeleler ve benzerleri ile Hristiyan dünyasının üstüne çöken o karanlığı dağıtmayı başardılar. Yani zulmün, karanlığın ciğerlerinde yanmaya başladı ışık. Kendi aydınlanmalarını; karanlığın genetiğine dokunarak başlattılar.

Müslüman dünya da ise mücadelenin nerden başladığını, Kur’andaki peygamber kıssalarında görürüz. İsimleri zikredilen 25 peygamberin tamamının en karanlık yerlerden ve en savunmasız zamanlarında başlar serüvenleri.

      Üç bebek bir çocuk ve bir gencin direniş serüvenleri

Bebek İbrahim, çocuk Yusuf, bebek Musa, bebek İsa, ve  genç Muhammed.

İbrahim, babasının yardımcısı olduğu Nemrudun zulmü yüzünden bir başkasının yanında büyür ve hayır demeyi daha o zaman öğrenir. Önce mücadeleci ruhu ile arayışını yaşadığı Allah’ı ararken hayır der Allah sandıklarına. Sonra da kendisini Allah sananlara karşı koyar ve hayır demeye devem eder.

Çocuk Yusuf, entrikalarla olur imtihanı. Önce kardeşlerinin zulmüne uğrar kölelik pazarlarında satılır ve Kral Potifar’ın sarayında bulur kendini. Sonra Züleyha’nın entrikaları ve saray halkının saraydan yana olmaları, zindanlarla sınanır. Bir an bile duruşundan taviz vermez. Direnir ve bu direnişini örgütleyerek taçlandırır.

Bebek Musa, su ve sepetin bebeği. Daha doğmadan kalemi kırılan ve ölüm fermanı verilen bebek. Takdir bu ya!  Kalemini kıranlarca büyütülür. Onları en iyi tanıyanlardan olur. En zayıf ve en güçlü yanlarını görerek büyür. Çürümüşlüğe içeriden karşı koyar.

Bebek İsa’nın direnişini annesi başlatır. Karanlığın en zifiri olduğu zaman o, doğunca anne susarak direnme sırasının oğulda olduğunu söyler. Devraldığı direnişle bir anda büyür İsa. Direnişinin sesi sadece kendi toplumunda değil pek çok yerde duyulur. Krallıkların ve imparatorlukların köşe taşları yerinden oynar. Zulüm yuvasına dönüşmüş ve karanlığa gömülmüş mabetlerin duvarları onun sesi ile yankılanır. Öyle ki o yankının sesi hala duyulmaya devam etmektedir. Asla vazgeçmeyerek direnişini çarmıha germe tehdidi ile taçlandırır.

Genç Muhammed, öksüz ve yetim Muhammed,  sırtını dayayabileceği kardeşi olmayan Muhammed. Gençlik yıllarında mücadelesini adalet ve özgürlük fikri ile başlatır. Hilful fudul taraf olduğu ilk antlaşma. Hem adalet hem de bir özgürlük antlaşmasıdır. Putperestliğin kalbi Mekke’den başlatır direnişini… Terk edildiğini sandığı zamanlarda terkedilmişlerle aynı safta durdu. Kadının, çocuğun ve kölenin yanında hak mücadelesidir verdiği. Bütün dezavantajlı kesimlerle direnir. Farklı kesimlerin ve farklı inançların yurdu Yesrib’e göç eder. Dünyanın ilk anayasa metni niteliğinde olan Medine sözleşmesi ile bu farklı kesimleri bir araya getirir. Her inanç ve halk kendi içinde özgür ve hür birlikte de eşittir. Bütün mücadelesini antlaşmalar üzerinden inşa eder.

Diğer Yazılar

İNNE LAHE YE’MURU BİL ADL (MUHAKKAK Kİ ALLAH ADALET İLE EMREDER)

Hatice Kavran /07.02.2022 Hiç şüphe yok ki Allah âdil davranmayı, iyilik yapmayı ve yakınlara karşı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir