Hatice KAVRAN
06.10.2021
Anlatacaklarım masa başında yazılmış uyduruk tarihi belgeler değil, yaşanmışlıklardır. Bu yaşanmışlıklar o, uydurulmuş belgelerden çok daha önemli ve hakikattirler.
Bingöl’ü pek bilmem. Çünkü buradan çocukken göç etmişiz. Yıllar sonra 1 kasım seçimlerinde gelmiştim. Seçim çalışmaları için her evin kapısını çalıyorduk. Bazen kapı eşiğinde bizle sohbet eden anneler olurdu. Bazen de içeriye davet edip saatlerce sohbet etmek isteyorlardı. Hiç unutmam gittiğimiz evlerden birinde yaşlı annenin söylediklerini. Oğlu örgüte katılmış, birkaç yıl sonra da ölüm haberi gelmiş aileye. Cenazelerini almak istemişler. Bu süreçte yaşadıklarını gözyaşları eşliğinde anlattı.
– Her önüne gelen oğluma ve oğlumun cenazesi üzerinden bizlere küfür ve hakaret ediyordu.
– Bize bu sünnetsizlerin cenazelerine niye sahip çıkıyorsunuz? Bunların hepsi Ermeni’dir, gavurdur, haindir cenazelerini alıp ne yapacaksınız? diyorlardı.
– Peki daye dedim. “Senin oğlun Ermeni miydi? Velev ki ermeni olsun, ermeni olmak suç mudur?” düşmanda olsa hani ölüden hüküm kalkardı, bu zulüm niye?
– Anne, “Haşa yavrum! Ermeni’yi de Allah yaratmış; ne haddimize Allah’ın yarattığını beğenmemek.”
– “Peki sen hiç duydun mu buradan bir cenazenin Ermenistan’a gittiğini? Oğlunuzun cenazesini Ermenistan’a mı gömdünüz?” Peş peşe sordum.
– Anne, “onu ben doğurdum, ben büyüttüm; bizim yurdumuz burası, niye Ermenistan’a gömeyim? Oğlum Ermeni değildi kızım, değildi, ama hepsi bize öyle diyordu”. Dedi. Sonra başka başka insanların hikayelerini dinledim. Anladım ki buralarda kime dokunursan bir acısı, bir yaşanmışlığı vardı. Uzaklardan duyardım ama böyle ailelerle hiç mezar ziyaretim olmamıştı. Çocuklarının cenazelerini alamayanlar çocukları yerine başka kimsesiz mezarları ziyaret ediyorlarmış bayramlarda. Evladım diye onlara dua ediyorlarmış. Onlar, evlat hasretlerini, ölenlerin de dua ihtiyaçlarını böyle karşılamak isterlermiş. Öte taraftan mağrur olanlar gavur Ermeni’den pis Kürt demeye terfi etmişler. Kendilerince çağ atlamışlar. Demokrasi, insan hakları, adalet sözcükleri dillerinden düşmüyor. Ama ne Ermeni’nin ne de Kürdün acıları sona ermemiş. Ölenler bir kere öldüler, yaşayanlarsa her gün ölüm acısıyla yaşıyorlar.
(Kürt ve Ermeni Masallarını derleyen Baron Seropyan’ın Aşiq ü Maşuq adlı eseri)
O annenin yaşadığı acıyı, bir ermeni tanıdığımın, gittiğim bir panelde söylediği o cümlede tekrar hissettim.Kürsüden inerken şöyle dedi.
– “Mezarlarımız sizlere emanet”. İçim burkuldu, burnumun direği sızladı. Hani kalabalık karşısında gözyaşlarını saklamak istersin de saklayamazsın ya, sadece çaktırmadan silmeye çalışırsın, ama canın acır ve için için ağlarsın, işte öyle oldu. Bir gerçekle yüzleşmekti yaşadığım. Arada yanına gittim.
(Amerika’da dünyaya gelen Ermeni yazar William Saroyan yıllar Bitlis’te köklerini aradı-editör)
– “Lütfen mezarlarınızı bize emanet etmeyin” dedim! Bu sözü duyduğunda o an şaşkınlığı yüzünden okunuyordu.
– “Neden”? diye sordu. Daha o sözünü bitirmeden ben açıklamaya başladım. Çünkü yanlış anlaşılmak istemedim. Yeterince uzun zaman oldu birbirimizi anlamaya çalışmamışız. Bir asırdan fazladir bizi birbirimizden uzaklaştırmak, düşmanlaştırmak için yığınla yalan anlatılmış. Halbuki Komşu, kirve olduğumuz; kız alıp verdiğimiz ve birbirimize karıştığımız insanlardı bunlar.
– Biliyorum, insan koruyamadığı değerli varlıklarını koruyabileceğine inandığı başka insanlara emanet etmek ister. O nedenle birilerinin zulmünden korunmak için canlarınızı bize emanet etmek istiyorsunuz. Bir zamanlar dedeleriniz kiz çocuklarını emanet etmislerdi. O kızların hepsi ya kimliklerini gizlemek zorunda kaldılar ya da kimlikleri unutturuldu. Geriye dönüp bakarsanız yaşadıklarınızı yaşadığımızı görürsünüz.
Biz sizin dirilerinize sahip çıkamadık ki ölülerinize sahip çıkabilelim. Eğer yaşayanlarınıza, yaşamlarınıza sahip çıkabilseydik bugün mezarlarınızı bize emanet etmek zorunda kalmazdınız. Eğer öyle bir gücümüz olsaydı Hırantlar, Sevaglar hala yaşıyor olabilirdi. Biz kendi mezarlarımıza sahip çıkamıyoruz. Yüz binlerce kefensiz, yeri yurdu belli olmayan, yani bir mezarı dahi olmayan insanlarımız var. Sizinle aynı kaderi paylaşıyoruz. Öldürülüyoruz. Öldürmekle yetinmiyorlar, ölümümüz üzerinden nesiller boyu, ölüm acısı yaşatılıyor kalanlarımıza. Mezarlarımız tahrip ediliyor, insanlarımızın ölü bedenleri parçalanıp çuvallarda, naylon poşetlerde, kargo veya at – eşek sırtında ailelere gönderiliyor. Cenazelerimiz verilmiyor. Asırlardır mezar yerleri bizden gizlenen insanlarımız var.
– Tıpkı size gavur Ermeni dedikleri gibi yüzümüze karşı bize de pis Kürt diyorlar. . Biz hatayı baştan yapmışız; Ermeni’yi dövdürmeyecektik. Rengimiz, dilimiz katlimize sebeptir. Kimliğimiz, dilimiz inkar ediliyor ve yok sayılıyoruz. 21. Asırda bu ülkenin en üst makamında bir çok dilde sunum yapılabilirken en az yirmi milyon konuşanı olan Kürtçe hala yasaklı bir dildir. Bir kez daha bu gerçek ile yüzleşiyoruz. Saidi Kurdinin deyimi ile “Ermeniler iğne ise Kürtler ipliktir, Ermenilerin girdiği delikten Kürtler çıkar.”