Hatice Kavran
03.09.2021
Rönesansın İtalya’da başlayıp oradan diğer Avrupa ülkelerine yayılması tesadüfi değildir. İtalya batının en büyük dini merkezi (Vatikan) olduğu için kilise kanunları ile yönetilen bütün ülkeler bir şekilde Vatikandan bağımsız hareket edemezler. Kilise, inşa ettiği katı din anlayışı ile hem roma hem de yunan medeniyetinin izlerini toplumun hafızasından silmek istemiştir.
Rönesans, ilk kez dini bir terim olarak kullanılsa da (ölmüş birinin tekrar dirildiği ve dünyaya döndüğü düşüncesi ile ilgili) zamanla yenilenmek, yeniden doğmak anlamında kullanılır. Bu yeniden doğmak aslında öldükten sonra yeniden doğmaktan çok günahlarından kurtulup yeniden günahsız olarak yaşamaya başlamak için kullanılır. Rönesans, daha çok bilim ve sanatla ilgili olmakla birlikte yaşananlara isyanın, bilim ve sanat ile bir karşı koyuşun ifadesidir.
(Rönesansı sembolize eden Raphael’in “Atina Okulu” adlı resmi. Resim Antik Yunan’da bir felsefe okulunun tasviri olup, sanat tarihinde perspektif düşünceli ilk resimdir.-editör)
Kiliselerin hayatı kontrol etme düşüncesi ve din adamlarının hem dini hem de hayatın iplerini ellerinde tutma amaçları; hem onların dinden uzaklaşarak katı bir din anlayışına kaymalarına hem de toplumun dinden uzaklaşarak bir karşıtlığa yönelmelerine neden olur. Kendilerini İsa’nın yeryüzündeki temsilcisi olarak gören din adamlarının, din diye dayattıkları baskıcı tutumlarına dayanamayan çağın aydınları karşı mücadeleyi bilim ve sanatla verirler.
Kilise din argümanı ile zindanlara tıktığını düşündüğü Yunan ve Roma medeniyetleri ile yüzleşmek zorunda kalır. Dönemin aydınlarının felsefe ile tekrar buluşmaları sonucunda; hümanizm düşüncesi halkın ihtiyacı olan ruhun yeniden canlanmasına, Rönesans için uygun ortamın oluşmasını sağlar ve Rönesans reform hareketlerine zemin hazırlayan mücadelenin adı olur. Batı halklarının verdiği mücadelelerle bütün farlılıkları ile yaşamayı öğrendi.
(Galileo “dünya dönüyor” dediği için yargılandığı engizisyon mahkemesinde. Resim Alman ressam Joseph-Nicolas Robert-Fleury’nin. Galileo dünyanın döndüğünü ispat ettiği için skolastik dinciliğin çizgisi dışına çıktığı için yargılanmış ve duruşma bittiğinde “yine de dönüyor” sözlerini mırıldanmıştı. editör)
Avrupa’nın birkaç yüzyıl önce yaşadığı süreci; Orta Doğu o kadar yüzyıl sonra kendi özgünlüğünde batının ayak izlerine basarak takip etmektedir.
Son bir asırdır bölgede yaşananlar orta doğu Rönesansı’nın doğum öncesi sancılarıdır. Çok uzun ve problemli bir dönemden sonra beklenen anın yaklaşmakta olduğunu ve sabırsızca duyulan heyecan beklenenin bir an önce gerçekleşmesi gerekliliğinden ileri gelmektedir. Orta doğu toplumları Onca asır sonra aydınlanmaya en yakın durumdadırlar.
Şartlar farklı olsa da Orta Doğu toplumlarının da kendi Rönesanslarını gerçekleştirmeye en az batının Orta Çağ toplumları kadar ihtiyaçları vardır. Avrupa’nın o en karanlık çağında, aynı dönemde batıya oranla nispeten daha özgür olan doğu toplumları, batının aydınlanmaya başlamasıyla zifiri karanlığa gömülmeye başladı. Şimdi ise aydınlanmaya en yakın durumdadır.
Bu aydınlanma için cesur ve bilinçli, yani aydın insanlara ihtiyaç vardır. Bu insanların varlığı ve verecekleri mücadelenin toplumu etkileme, aydınlatma düzeyi toplumların değişime düzeyini de belirler.
Bu son asırda düşüncelerinden dolayı susturulmak istenen yüz binlerce insan Orta Doğu’nun hapishanelerinde tutuluyor Ama düşünceleri ile, şiirleri ile, resimleri ile en gür seslerle cezaevlerinden dışarıya seslenmeye devam ediyorlar. Dışarıdakiler susmuyor bedeli ölüm de olsa; özgürlük taleplerinden vazgeçmiyorlar. Yaşayamadıkları yerden canları pahasına mülteci de olsalar özgürce yaşayabilecekleri yerlere göç ediyorlar. Herkesin kendine rol model aldığı bir yol, bir yöntem vardır. Kendilerine muhacir de dense, mülteci ve ya göçmen de dense, yolları farklı olsa da hedefleri aynı olan insanların yetiştiği zamanlar yaşıyor bu coğrafya.
Orta Doğu’nun, Orta Çağ karanlığı artık daha fazla bu coğrafya da öyle istediği gibi at koşturamayacağı sürece girmiştir. Bölgenin bütün ülkeleri İsrail hariç; devlet olarak kendilerini Müslüman olarak tanımlarken; İsrail de kendi dininin dincileri tarafından yönetiliyor. Onun için orta doğu dincileri kendi dinlerini oluşturmuşlar ve herkesi bu dinlere biat etmeye zorluyorlar. Bu durum asırlardır devem ediyor. Artık kimse bu dinci yobazların dinlerine boyun eğmek istemiyor. Korku, sürgün, hapis ve ölüm bu karanlığın varlığına çare olamayacaktır. Rojava direnişi, hiçbir dinci gücün burada kabul görmeyeceğini göstermiştir.
İslam dünyası kendi Rönesanslarını Kuran islamı ile yeniden buluşarak gerçekleştirebilir. Kendileri için Hz. Muhammed’in çizdiği yol haritası ve birlikte yaşam projesi olan Medine sözleşmesini yürürlüğe koyarak herkese eşitlik, özgürlük ve adaletle barışlarını yani Rönesanslarını, yani yeniden doğuşlarını gerçekleştirebilirler.