TANRININ KAPISI

15.06.2021

@haticekavranhdp

Bilim ve din, sürekli çatışma halinde olan, özellikle her iki kavramın birbirine bir şekilde ön yargılı olan insanları tarafından birbirini reddeden iki kavram olarak sunulmaktalar. Bu iki kavramın da insanlık tarihi kadar eski olmaları, inanmak ve bilmek şeklinde insan etkinliği olarak toplumsal bir bağlamda ortaya çıkmakta. Her iki kavram da, İster bir birini desteklemek şeklinde olsun isterse reddetme şeklinde olsun sürekli bir şekilde etkileşim içerisinde.


Kavramlar olarak birbirini reddetmeleri ya da zıt iki kavram olmadıkları son zamanlarda temsilcilerinin birçoğu tarafından kabul edilmektedir. Yani bu yaşanan, kavramların çatışması değil, savunucularının çatışmasıdır. Birçok sosyal bilimin daha önceleri bilim olarak kabul görmemesi, diğer etkenlerin yanı sıra de pek çok konuda olduğu gibi yaratılışın, bilim açısından da din açısından da bir bütün olarak anlaşılmasını engellemiştir. Felsefi akımların bilimi ve dini anlayışı yönlendirmeleri sonucu bu iki kavram çatıştırılmış ve birbirinden uzaklaşmaları sağlamıştır.


Bazı dönemlerde insanlar, bilimi din ile idam sehpasına çekerken, bazı dönemlerde ise bilim ile din cellatlığına soyunmuşlar. Bu iki kesim de asla eksikliğin kendilerinde ya da henüz anlayamadıkları, ulaşamadıkları bir hakikatinin olabileceğini kabul etmemişler etmemekteler. Özellikle daha eski zamanlarda bilimin doğru kabul ettiği bir takım teorilerin ve yasaların varlığı son birkaç asırda çürütülse de, ortaya konan yeni teoriler, yasalar sayesinde bilime, itibarından ve popülerliğinden pek bir şey kaybettirmemiştir. Bu durum insanları bilimden vazgeçirmeye yetmemektedir. Oysa dinler için aynı şeyi söylemek pek mümkün olamıyor. Özellikle eğitimli ve sorgulayan insanlar için dinler, insanların zihinlerindeki soruları cevaplayamadığında inanmaya ihtiyaçları olsa dahi, bu konudaki açlıklarını gidermek yerine inanmaktan vazgeçebiliyorlar.


Bin dokuz yüz yirmilere kadar evrenin yaratılışı konusunda özellikle felsefi akımlardan materyalizmin etkisi ile asıl olanın madde olduğu fikri tanrı düşüncesinin reddini beraberinde getirmiştir. materyalizmin bilinen tarihi milattan önce 800’lü yıllara kadar uzansa da daha öncesi de var. Ancak o zamana kadar tanrının reddini savunmaktan çok, bir tanrının varlığına değinmemek şeklinde olmuştur. Bin dokuz yüz yirmiden sonra bing-bang teorisinin ortaya konması yaratılış konusundan başlayarak din ile bilimin birbirini reddi değil de anlaşılır kıldığı düşüncesi kabul görmeye başlamıştır. İNKÂRDA ısrar eden o kimseler görmezler mi ki; gökler ve yer başlangıçta bitişikken Biz onları ayırdık ve (hareket edebilen) her canlıyı sudan var ettik? Buna rağmen hala inanmayacaklar mı? enbiya 30


Bing bang terorisinin bu ayetin bir meali olduğu düşüncesi hem din insanları hem de bilim insanları tarafından kabul görmektedir. Buna benzer pek çok konuda ortaya konan bilimsel teoriler Kuran ayetleri ile örtüşmektedirler.

(Din Bilim çatışmasını konu alan film Hypatia)
Son zamanlarda özellikle orta doğuda hızla artan ateizm, deizim, agnostisizm gibi düşüncelerin yaygınlık kazanması bir yönü ile bilimin hızla gelişme, ilerleme kaydetmesi, insanların sorunlarına çareler araması ve bulması iken, diğer yönü ile dine inandığını söyleyenlerin özellikle din alimi olarak bilinen insanların sürekli geçmişin yaşayış biçimini din olarak kabul etmesi ve o yaşamın din diye yaşanılan güne, zamana taşınmasından kaynaklanıyor. Buna karşın bilimle uğraşan insanların sayısı; bir dine mensup olan, kendini bir dine inanan olarak tanımlayan insanların sayısından daha az olması sonucu ise, kutsal bir varlığın insan ruhu üzerindeki etkisinden gelmektedir.


Batı toplumları bazı tartışmaları doğu toplumlarından daha önce tüketmiş oldukları için, batıda erken zamanlarda ateizme kaymaların daha fazla yaşanmasına neden olsa da şimdilerde ise yeniden bir tanrı inanıcının benimsenmesi söz konusudur.


Çoğunlukla yaratıcı fikri somut bir olgu olmadığı için, sadece insanların doğaüstü güçlere, kutsal saydıkları türlü varlıklara, tanrılara ya da Tanrı’ya inanma, tapınma olarak kabul ediliyor. Özellikle zor zamanlarda, çaresizlik anlarında tanrının kapısı çalınıyor. Kapalı zannedilen ama her daim, herkese açık olan bu kapı; Yaratıcıya inanmıyorum diyenlerin dahi gidip dayandığı tek yerdir.


Ömrünün büyük bir bölümünü tanrının yokluğunu savunmakla geçiren ünlü ateist filozof Antony Flew’in, “Yanılmışım Tanrı Varmış” kitabı, tanrı vardır fikrini savunan filozoflarla, tanrı yoktur fikrini savunan filozofların tartışmalarının en hararetli konularındandır.


İnsan yaşamına dair ne varsa, ister din üzerinden isterse bilim, pozitivizm, sekülerizm üzerinden ele alınsın, bir şekilde insanüstü bir güce gidip dayanıyor. Kimisi buna yaratan diyor, kimisi doğa diyor. Bilimin ise, her iki duruma da ön koşulsuz yaklaşması gerekir. Denilebilir ki bilim, somutlar üzerinden yürüdüğü için tanrı düşüncesinden çok pozitivizme ve sekülerizme yakın durmaktadır. Çünkü dinin duygu, his ve metafizik durumla daha çok ilişkili olduğu düşünülür.


Bilim ise, evrendeki olguların ve olayların bir bölümünü ele alıp yöntem ve deney yolları kullanarak ve gerçeğe, gerçekliğe dayanarak birtakım yasalara ulaşan bilgi yoludur. Düzenli ve tutarlı bilgi olarak kısaca açıklanmaktadır. Yani somut birtakım verilere ulaşmak koşulu söz konusudur.


Yukarıdaki ayette de görüldüğü gibi kuranın doğru anlaşılması ve bilim yasalarının sadece daha doğrusu anlaşılıncaya kadar doğru olduğunun kabul görmesinden geçmektedir. Yanılan bilim değildir. İnsan yanılabilir, çünkü bilim bir yaratılmışın keşfi olan bir yaratılış iken tanrı o yaratılmışı yaratandır. Yarattığının yanlışlığı düşünülemez. Yanılan ancak onu anlamaya çalışan olabilir. Aynı durum din için de geçerlidir. Yanılan dini anlamaya çalışan insandır dinin kendisi değildir.

İnsanların din ve bilim çatışması ne dinin umurundadır ne de bilimin umurundadır. İkisi üzerinden çatışan insanların akıl sınırlarının aslında birer silah şeklinde kendilerine ve birbirlerine çevrilmiş olmasının sonucudur.

Diğer Yazılar

KURTULUŞ SAVAŞI’NDA KEMALİST DIŞ POLİTİKANIN ESASLARI: EMPERYALİST DÜŞMANLA FLÖRT, MÜTTEFİK SOVYETLERE DÜŞMANLIK

Salih Zeki Tombak’ın bu yazısını Fabrika dergisinin 49. sayısından alıntıladık. Giriş: Tarihin bir olgular toplamı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir