Zenginliği bir evin resminde ararsak eğer, o evin görünüşünden, konumundan, kullanılan malzemeden ve içerisindeki eşyalarından görebiliriz. Evin içindeki mobilyalar, teknolojik eşyalar, kapısındaki araba, araba garajı; bütün bunlar o evin kimliğini oluşturur. Ev sahibinin konforlu bir yaşam sürdüğünü düşündüren objelerdir. Bir evin içerisinde huzurun olup olmadığını anlamak için ise, o, evde yaşayanların yaşamına birebir şahitlik etmek gerekiyor. Çoğu zaman tek başına maddi zenginlik birçok ailede huzurun o evden sürgüne gönderilmesine neden olur. Çünkü bu zenginliğin temelleri maddiyat üzerine kurulduğu için, geri kalan saygı, sevgi, merhamet gibi manevi zenginlik unsurları önemsizleşiyor.
Bu tip ailelerde, özellikle aile büyükleri bütün sorunların parayla veya aile büyüğü sıfatıyla, gösterilen saygı ya da güçle, korkuyla hal edebileceklerini sanırlar. Bir aşamaya kadar başarırlar da, ama bir yerden sonra tüm aile kendini bir kaosun ortasında bulur ve ne yapacağını bilemez. Çünkü o güne kadar birey olarak görmediği eş ve çocukların; bir kimliklerinin olduğunu ve hayatlarını kendi kararları doğrultusunda yaşama istekleri, dengelerin değişeceğini gösterir. Bu zamana kadar “ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur” diyen baba duvara toslamış gibi olur. İsyanlar, hak mücadeleleri ve demokratik bir aile ortamı isteği, çocukların olmazsa olmazı haline gelir. 0 güne kadar eşinin karalarını sorgulamayan diğer eş, ki bu genelde anne oluyor o, andan itibaren ya arabulucu rolü üstleniyor ya da tarafını seçmek zorunda kalıyor. En pasif anne bile tercih yapmak zorunda bırakılırsa, çocuklarını tercih etmede tereddüt etmez. Onun için baba, yani egemen olan taraf, bu mücadelede eninde sonunda kaybeden taraftır. Teknolojinin yaygınlaşması, başka kültürlerle temas ve küresel yaşam da bu durumu kaçınılmaz kılıyor.
………………………..
Ülkeler, ailelere benzerler. Ülkelerin de zenginliği yeraltı ve yer üstü varlıkları, yapıları, coğrafik konumları, sahip oldukları teknoloji ve yaşamlarına sindirebildikleri demokrasi, insan hakları, inanç özgürlüğü, bireyin kendini gerçekleştirebilme hakkı gibi manevi unsurlar ülkelerin kimliklerini oluştururlar.
Bir ülkenin huzurlu olup olmadığını, o ülkenin halklarının eşit yurttaşlar ve ekonomik olarak insanlar arasında uçurumların olmaması belirler. Ve ülkenin huzuru, bu halkların milliyetlerine, inançlarına, cinsiyetlerine bakılmaksızın, herkese adil bir vatandaşlık hukukunun uygulanması ile sağlanır. Her ne surette olursa olsun vatandaşlar arasında, inanç ya da milliyet bir üstünlük ya da ayrıcalık olarak görülmemelidir.
Doğu – Batı felsefesini uzlaştırmaya çalışan ve toplum bilimde ciddi çalışmalar yapan ünlü düşünür Farabi’nin yöneticiler ve toplumlarla ilgili çok önemli tespitleri vardır. Farabi’nin ülke ya da şehir tanımında, “sadece bir dilin, sadece bir dinin olduğu şehir eksiktir. Ayrıca bir şehri yöneten kişide şu on iki özelliğin olması gerektiği tespitinde bulunmuştur. Ya da en azından altı özellik bulunmalıdır.” Eğer bu özelliklerin hepsi bir insanda yok ise, bu özelliklere sahip altı kişi ülkeyi yönetmelidir.” Demiş. Farabi’nin yönetici özellikleri şunlardır. 1-Fiillerini gerçekleştirmeye kabiliyeti, yani vücut bütünlüğü olmalı. 2-Anlama ve idrak etme akıl sağlığının tam olması. 3-Zihninde saklamak. 4 Uyanık ve çok zeki olmalı. 5-Zihninde bulunan bir şeyi tam bir açıklıkla ifade edebilmesini sağlayabilecek güzel konuşma kabiliyetine sahip olmalıdır. 6-Bilgi edinmeyi, öğrenmeyi. 7-Tabiatı gereği doğruluğu (sıdk) ve doğru insanları sevmeli, yalandan ve yalancılardan nefret etmelidir. 8 -Tabiatı gereği yemek, içmek ve cinsel zevklerin peşinde koşmayan, onları arzulamayan biri olmalı, kumardan kaçınmalı, bu tür şeylerden doğan zevklerden nefret etmelidir. 9-Yüksek ruhlu olmalı, şerefi sevmeli, ruhu tabii olarak çirkin ve aşağılık şeylerin üstünde olmalıdır. 10-Gümüş, altın ve benzeri cinsinden dünyevi amaçlar, şeyler onun nazarında değersiz şeyler olmalıdır. 11-Adaleti ve adil kişileri sevmeli, baskı ve zulümle, bunları yapanlardan nefret etmeli, kendisi ve başkaları ile ilgili insaf sahibi olmalı, insanları böyle olmaya yönetmeli, baskıya maruz kalan insanlara acımalı, güzel, asil, ve doğru gördüğü her şeyi desteklemeli. 12-Yapılması gerekli gördüğü şey konusunda azimli, kararlı olmalı, korku ve zaaf göstermeksizin cesur bir şekilde onu gerçekleştirmelidir.
Bir yerde farklı kimliklerin varlığı, o ülkenin zengin bir kültür varlığına sahip olduğunun göstergesidir. Eğer devlet despot bir baba gibi davranırsa; bırakın başka milliyet ya da inançlardan olanların isyanı, kendinden olanların isyanı ile yıkılır. Adaletsizliğin ve kötü bir ekonominin yıkamadığı iktidar yoktur. Eşit yurttaşlık, adil yönetim ve paylaşım insanları bir arada tutan görünmez bağlardır.
Bu coğrafyada bir zamanlar devlet kurmuş, medeniyetlere ev sahipliği yapmış birlikte yaşamayı başarmış imparatorlukların varlığına tarihi kalıntılardan ve belgelerden ulaşıyoruz. Orta Doğu coğrafyasında en fazla farklı kimlikten insanlara sahip ülke Türkiyedir. Hem bu günü hem tarihi bu zenginliğin tanığıdır. Taki açgözlülüğün, kibrin ve kapitalizmin çürümüşlüğü insanların, özellikle yönetici sınıfın yüreğinde ev sahipliği yapmaya başlaması, halkları birbirinden uzaklaştırarak düşmanlaştırmasına ve fiziki yakınlığın önemsiz hale gelmesine, araya nefret mesafesinin girmesine neden olmaktadır.
Ne sınır komşuları ne de mahalle komşuları, komşu hukuku adına ne varsa bu çürümüşlükle yok olur. Çürümüşlük, ilkin iktidarlarda ve öncülerde başlar, halka onlardan bulaşır. Böylece farklılıklar arasında kin, nefret tohumları atılır.
Birbirimizi anlamak için, hadi gelin bir günlüğüne başkasının yerine geçelim. Mesela en çok yadırgadığımız kimlik hangisi ise o kimlikten olan herhangi birinin yerine geçelim. Sünni Alevinin – alevi, Sünninin yerine geçsin. Ama en çokta Sünni ve Türk olanların buna ihtiyacı var. Yani kendinden olmayanın, bir Kürdün,bir Ermeni’nin, bir Laz’ın, bir Çerkez’in…