Din, 1) Tanrı düşüncesine dayalı toplumsal bir kurum. 2) insanların doğaüstü güçlere, kutsal saydıkları varlıklara tapınma şeklindeki gizemli olgudur. İnandığın, iman ettiğin ve yaşamına ona göre şekil verdiğin şey dinindir. Din, ilahi ve beşeri kaynaklı olmak üzere ikiye ayrılır. Çünkü ilahi kaynaklı bir inancı benimsemeyenlerin başkalarının belirlediği kurallardan oluşan, ya da kendilerinin kendileri için koyduğu kurallardan oluşan bir takım inançları vardır. İster din densin, ister ideoloji densin, ister fikir densin, ister felsefe densin; insanlar tarafından inşa edilen inançlardır. Bunlar beşeri, bir başka deyişle uydurulan ve sistemleştirilen dinlerdir. Bir de Allah tarafından kuralları belirlenmiş ilahi kaynaklı din vardır. Özünde insanların müdahalesinin söz konusu olmadığı, kurallarının Allah tarafından belirlendiği dindir. Yani indirilen ve uydurulan din. Bu iki olgu toplumsal olmaları bakımından yaşam içerisinde yollarının kesiştiği bazı noktalar vardır. İnsanlar arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi şeklinde. Bu ilişkiler iletişim ile gerçekleşirler. İletişimin büyük kısmı sözcükler ile gerçekleştirildiğinden İnsan ilişkilerinin düzenlenmesinde en büyük paya sahip sözcüklerden biri de selamdır. Normal şartlarda iki insan karşılaştığında ilk kullandıkları sözcük selam sözcüğüdür. Onun için özellikle ilahi kaynaklı inançların ana ekseni selamdır.
Selam terimi Arapça “selime” kökünden bir mastar olup, sözlükte; maddî ve manevî sıkıntılardan kurtulmak, barış ve esenliğe kavuşmak demektir. “es-Selamu'”, isim olarak ise; selam, selamet, sulh ve güven anlamına gelir. İslam inancı literatüründe bir fıkıh terimi olarak selam; karşılaşan iki Müslümanın birbirine yaptıkları dua cümlesidir. Selam, islam ve teslimiyet, aynı kökenden gelen sözcüklerdir. İslamın kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de selam ile ilgili 36 ayet mevcuttur.
Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat halde alırlar. “Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükafatı olarak girin Cennet’e…” Derler ( Nahl 32). Yapılan güzel işlerin mükafatlandırılacağı selam ifadesi ile müjdeleniyor. Ayette ifade edilen güzel işlerin salt namaz, oruç gibi ibadetlerden ibaret düşünmek basit ve yetersiz kalacaktır. Tek başına selam ifadesi eğer yeterince anlaşılıp uygulansaydı, istem dışı hariç ilahi inanca sahip insanlar eliyle yeryüzünde zulüm yaşanmaması gerekirdi. Hem hadis hem de Kur’an ve diğer kutsal kitaplarda selamın cennetin anahtarı olduğu bildirilmektedir. Kur’an’ın ifadesi ile selam, yeryüzüne barışı hakim kılmaktır. Eğer yeterince anlaşılıp, öyle inanılır, iman edilirse Allah’ın yasağına uyar ve yeryüzünde fesadı, kan dökmeyi ilahi inanca sahip olanlar da kendilerine haram kılardı. Yani Allah’ın onlar için koyduğu yasağa uyarlardı.
“Allah katında din islamdır.” Ayetinin bildirdiğine göre, kaynağı bir olan, İlahi inancın şeraitleri ne olursa olsun, bu inancın özü selam yani İslam, yani huzurdur. Tüm insanların en büyük ihtiyaçlarından biri de barış içinde, birbirlerine zulmetmeden yaşamaktır. Hiç kimse bir başkasının zulmüne uğramayı istemez. İnsanlar neye inanırlarsa o inancın gereğini yerine getirmedikleri zaman; “inandık” dedikleri şeye, gerçek bir imanla inanmış olamazlar. İman, kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve yaşamda uygulamadır. Bütün bunlar da ancak bilinç yani akıl ile gerçekleşebilir. İnandık dedikleri her ne ise, onun içini boşaltıp kendilerine uydurmak yerine ona uymaları gerekir. Bir ideolojiye sahip biri, eğer o ideoloji doğrultusunda hareket etmez ise, istediği kadar, “ben şu ideolojiyi benimsiyorum” desin, inandırıcı olamaz ve ciddiye alınmaz. İçi boşaltılan hiçbir şey aslı olamaz. Selam bütün dünyada insanlar tarafından bir şekilde kullanılmaktadır. Ne var ki en fazla zulme uğramış sözcüktür. Ya hiç anlaşılmamış ya da çok yanlış anlaşılmış; y,a içi boşaltılmış bir şekilde kullanılıyor, ya da anlamının dışında amaçlarla kullanılıyor. Hangi dilde ve hangi sözcükle kullanılırsa kullanılsın barış ve sevgi anlamı taşıyan ve belki de, en fazla kullanılan sözcüktür. İçeriği boşaltılıp yoksunlaştırılmış ve sanki tek görevi iki insan karşılaştığında sohbete başlamak için söylenen bir ifade haline getirilmiştir. Özellikle müslümanların yaşamında selem ifadesine bir başka zulüm daha yapılarak erilleştirilmiş ve kısırlaştırılmıştır. Üstelik bu da islama yaptırılmıştır.
İSLAM SELAM VE KADIN
Uydurulan müslümanlıkta erkek ve kadının birbirine selam vermeleri konusunda kurallar konmuş olup, selam ifadesi eril zihniyetin tekeline alınarak erilleştirilmiştir. Bu zihniyete göre erkeklere tanınan bazı ayrıcalıklar dışında kadın ve erkek birbirine selam veremez.
İçinde selam sözcüğünün geçtiği ayetlerde hitap şekli olarak insan ifadesinin geçmesi bu zihniyeti durduramamış, sanki kadın insan hitabına muhatap değilmiş gibi, kadınlarla ilgili kendileri hükümler vermeye kalkışmışlardır. Hiç bir ayette kadın selam veremez, şu kişilere veremez ya da şu şekilde veremez diye bir ifade ima yoluyla dahi olsa geçmemesine rağmen, uydurulan islamın yaygın inancı, kadınların selam vermelerini bile bir takım şart şurta bağlayan hoca efendiler, fetva makamları, işlerine gelmediğinde, haşa Allah’ın eksik bıraktığını düşündükleri pek çok konuda yaptıkları gibi bu konuda da bir takım fikirler beyan etmişler ve fetvalar vermişlerdir. Bunun tek sebebi de kadını erkekten daha az insan olarak görmeleridir. Çünkü bu zihniyete göre kadın erkeğe hizmet için yaratılmıştır. Erkek, kadın için neyi ne kadar ve nasıl isterse, kadının da onu öyle yaşaması gerekir. Bu minvalde ne kadar Arap cahiliye adetleri, bakış açıları ve İsrailiyat varsa, islam sosuna bulamışlar ve islam diye anlatmışlar.
Bakın yaratan ne diyor:
“Ey insanlar! Muhakkak ki biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki, Allah’ın indinde en çok kerim olanınız (ikram olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok takva sahibi olanınızdır. Muhakkak ki Allah, en iyi bilen ve haberdar olandır.”
Eğer Allah katında üstünlük ırk, soy sop, cinsiyet veya başka bir özellikte olsaydı, muhakkak ki yüce Allah onu da bildirecekti. Takva dışında herhangi bir özelliğin, üstünlüğün sebebi olamayacağı net ifadelerle insanlara bildirilmiş olmasına rağmen, egemen ruhbanlar, bazılarımızı bazılarımıza üstün olarak görüp bunun sanki yaratanın isteğiymiş gibi Allah namına hüküm vermeye kalkışmışlar ve bunu kendi arzuları doğrultusunda kullanmışlar; bir takım cahiliye adetlerini Kur’an’a rağmen; islamı kullanarak islami bir hüküm gibi insanlara kabul ettirmişlerdir. İşte bunlardan biri de kadının kime ne şekilde selem verip kimden ne şekilde selam alacağı konusudur.
Kadın erkeğe selam verebilir mi?
Kur’an-ı Kerim’de ayrım yapılmaksızın “Siz bir selam ile selamlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeliyle karşılık verin veya verilen selamı aynen iade edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır”.( Nisa 86)
Kuranın hükmü orta yerde dururken bu cahiliye zihniyetli insanlar, kadınlar hakkında Kur’an’ın ve Allah resulünün uygulamalarını beğenmeyip yeni hükümler koymaktan çekinmemişlerdir.
Kadınlara yönelik hükümler uyduracağınıza kalbinizi temiz tutun.
Daha en başında barışı, islamı çiğnediniz.
İçerisinde selam ifadesinin geçtiği onlarca ayet mevcutken bazı hadisler nakl edilerek kadın sesinin bile avret olduğu söylenmiştir. Kadın eğer yaşlı ise selam verebilir, alabilir; eğer genç ise mahremi olmayan bir erkeğe selam veremez, kendisine selam verilirse de kısık bir sesle selamı alabilir. Hatta bazı görüşlere göre alamaz. Mesele fitneden emin olma şartına bağlanmıştır. Bir kadının yabancı bir erkeğe selam vermesi Hanefîlere göre câiz değildir. Ancak mahremi olan bir erkeğe selam verebilir. Yabancı birine selam verememesinin sebebi, fitnenin önüne geçmektir. Nitekim kadın ezan ve kamet okumaktan, sesli Kur’ân tilavetinden de menedilmiştir. (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 12/298).
Şâfiîlere göre kadının güzelliği dolayısıyla fitneye düşme tehlikesi varsa, kadının da erkeğin de selam alıp vermesi câiz olmaz. Bunlardan birisi selam vermişse, diğerine selamı almak vacip değildir, hatta mekruh olur. Mâlikîler ise, meseleyi büyük oranda selam veren ya da verilen kadının yaşlı veya genç olmasına bağlamışlardır. Gençse selam alıp vermesi mahzurlu görülmüş, yaşlıysa câizdir denilmiştir. (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 12/298). Ayrıca kadınla erkek karşılaştığında, fitneden emin iseler, âdap açısından önce erkek selam verir. (el-Fetâvâ’l-Hindiyye, 5/325.)
KALBİNİZDE MARAZ VARSA, FİTNE VARSA KARŞINIZDAKİNİN KADIN OLMASINA GEREK YOKTUR
“Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer kötülükten korunursanız, yabancı erkeklere karşı çekici bir eda ile konuşmayınız; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Örfe uygun söz söyleyiniz.” (Ahzap 32)
Bütün bu rivayetlere delil gösterdikleri ayet işte budur. Ancak bu ayeti kerime peygamber eşlerine hitap ederken, selam ifadesinin geçtiği ayetler cinsiyet ayrımı yapmaksızın umuma hitap etmekteler. Üstelik bu ayet peygamber hanımlarına konuşmayın da demiyor: “Konuştuğunuzda çekici bir eda ile konuşmayınız.” demekte. Yine mesele erkeklerin kalplerindeki marazdır. Peygamberin (sav) hayatında kadınlara ya da genç kadınlara selam vermediğine dair tek bir rivayet yokken, hatta selamlaşmayı “Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız; birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.” (Müslim, Îmân 93) ifadesi ile emanet etmiştir.
“İnsanların Allah katında en makbulü ve O’na en yakın olanı, önce selâm verendir.” (Ebû Dâvûd, Edeb 133)
Kadınları kendinize din kardeşi olmaya laik görmüyor musunuz?
“Sizden biriniz din kardeşine rastladığında ona selâm versin. Eğer ikisinin arasına ağaç, duvar ve taş girer de, tekrar karşılaşırlarsa, tekrar selâm versin. ” (Ebû Dâvûd, Edeb 135) Benzeri onlarca hadisinde selamlaşmayı şiddetle tavsiye ederken; başka konularda da olduğu gibi bu zihniyet kadınlara bir takım şeyleri Allah yasaklamadığı halde yasaklayarak, Allah namına hüküm vermektedirler.
Kendi dillerinizle uydurduğunuz asılsız nitelemelere dayanarak “Şu helaldir, şu da haramdır” diyerek Allah adına yalan uydurmayınız. Hiç şüphesiz Allah adına yalan uyduranlar iflah olmazlar. Kurtuluşa eremezler. (Nahl 116)
“ (Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i (İsa’yı) rab edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O’ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.”( Tevbe 31)
“Allah, beşincide erkek doğuran devenin sütünü putlara bırakmayı da, adak adayıp adağı yerine gelince dişi veya erkek deveyi salıverip ondan faydalanmayı nefsine haram etmeyi de, biri erkek diğeri dişi ikiz doğuran koyun veya devenin erkek yavrusunu putlar için serbest bırakmayı da, on nesli dölleyen erkek deveyi salıp ondan istifadeyi nefsine haram kılmayı da emretmedi. (İnsanların kendiliklerinden hükümler koyup, sonra da bunları Allah’a, Din’e atfetmelerine kesinlikle izin vermedi). Fakat o küfredenler, (Din adına) yalanlar uydurup, sanki bunları Allah emretmiş gibi O’na iftirada bulunmaktadırlar. Esasen o küfredenlerin çoğu, düşünüp akletmekte değillerdir.” (Maide 103)
“De ki: Eğer doğru sözlü iseniz, o zaman Tevrat’ı getirip onu okuyun. Artık bundan sonra her kim Allah’a karşı yalan uydurursa, işte bunlar zâlimlerin tâ kendisidirler” (Âl-i İmrân 93-94).
Yüce Allah Hz. Peygamber’den, İsrâiloğullarına neyin haram, neyin helâl kılındığını Tevrat’tan okumalarını teklif etmesini istemekte, kitaba rağmen, yine de Allah’a iftira edip fetva verenleri zâlim olarak ilan etmektedir. Yahudi ve Hıristiyanların böyle yapıp etmeleri yoluyla Allahın hükümlerini çiğnediklerini bildikleri halde aynı yolu takip emekten vazgeçmemişler. Acaba bu fiiller sadece Yahudi ve Hıristiyanlara mı yasaktı? “Onlar küfre giriyor.” diyor yüce Allah.
Demek ki, fetva makamları dini konularda fetva verirlerken Kur’ân’ı getirip onu okumalı ve fetvalarını onunla ispat etmelidirler. Selam olsun selama sevdalanmış olanlara, selam olsun kalpleri selamla dolu olanlara, dünyaya selam olsun, 8 Mart Dünya Kadinlar Günü kutlu olsun, Bariş olsun, kardeşlik olsun, sevgi olsun, selam olsun.
Selamla kalın.
Gerçekçi ve Kur’an’a uygun bu yorum ve değerlendirme için çok teşekkür ediyorum.. Allah razı olsun