GÜNEŞLİ PAZARTESİLER: SINIFIN GİZLİ YARASINA İSPANYA’DAN BİR BAKIŞ

Yönetmen: Fernando Leon de Aranoa

Oyuncular: Javier Bardem, Luis Tosar, Jose Angel Egido, Nieve de Medina, Enrique Villen, Celso Bugallo, Joaquin Climent, Aida Folch, Serge Riaboukine.

Yapım Yılı: 2002

@masumlevrek

Film, kapatılmakta olan bir tersanedeki direniş görüntüleriyle açılır. İşçiler belki de tek geçim kapıları olan tersanenin kapatılmasına engel olmak için direniştedirler. Polis saldırır, kablo makalaraları barikata dönüşür. Elde taş direnen işçiler ve onlara gaz bombaları atan polisler… Yenilgi kaçınılmazsa da işçiler yine de direnirler.

İşten çıkartılan Santa (Javier Bardem) vapura biner, arkadaşı Lino (Jose Angel Egido) “bugün çok hoşsun” der. Lino’ya “hala vazgeçmedin mi ?” sözleriyle sataşır. Santa iş aramaktan çoktan ümidini kesmiş işsizleri tiplerken, arkadaşı Lino güzel kıyafetler giyerek iş arama derdindekileri tipler.

Jose (Luis Tosar) ile girdiği diyalogda iş ilanının detayları üzerine konuşurlar. Lino’nun bir otomobili olmadığını söyleyen Jose’ye Lino’nun verdiği yanıt ilginçtir. İlk maaşıyla bir araba alacağını söyleyen Lino, yakın gelecekte işe gireceklerin ruh iyimser ruh halini yansıtır. İş ilanındaki bir diğer sorun, yaş sınırıdır. Lino orta yaşın üzerinde işsiz kalan her İspanyol gibi “yaşa takılmış” ve bunu kafaya takmıştır. Gerçekte iş gücüne katılımı yok eden ve güvencesizliğin temellerini atan yaş sınırı, çalışabilecek yaştaki bütün emekçilerin ortak sorunudur.

Sonraki planda Lino, oldukça kalabalık bir işsiz grubuyla birlikte sıranın kendisine gelmesini bekler. Lino görüşme sonrası müdavimi olduğu bara arkadaşlarının yanına döner. İş bulmaktan ümidini kesmemiştir. Sadece beş dakika süren görüşmesinden ümitlidir. Santa ise çoktan iş bulma ümidini yitirenlerin katılığıyla arkadaşı Lino’ya onu başlarından savdıklarını söyler.

Santa, barın sahibi Rico’nun (Joaquin Climent) kızı Nata’ya da takılır. Santa’daki anksiyete (gerginlik) bir bakıma işsizliğin yarattığı yıkıcı ruh halidir. Jose’nin eşi Ana (Nieve de Medina) konserve balık fabrikasında bütün gün ayakta çalışmak zorunda kalan emekçi bir kadındır. Bu nedenle ayağında bir hastalık oluşur.

Santa mahkemeden kendisine gelen temyiz kağıdını alır. Yalnız yaşayan ve cinselliğini hayat kadınlarıyla yaşayan Santa’nın durumu iç açıcı değildir. Yönetmen Fernando Leon de Aranoa, başarıyla çizdiği Santa karakteri, İspanya’da neoliberalizmin ilk kurbanları arasındadır.

Santa, bir sahilde kayalıklara uzandıkları Lino ile yaptığı sohbette Avustralya’yı över. İki arkadaş işsizliğin yarattığı bunaltıyı bir şekilde Avustralya üzerine hayaller kurarak savuşturmayı denerler. Santa’ya bıkkınlık veren işsizliği ondan İspanya’dan ayrılıp başka bir ülkeye göç etme arzusunu kışkırtmıştır. İşsizliğin yarattığı depresyonun yarattığı olası sonuçlarından biri olan bu arzu, aynı zamanda göçmen işçiliğin kökenlerini de açıklar.

Santa’nın tersanedeki direniş sırasında bir sokak lambasını kırdığı için yargılandığı dava sahnesinde, Santa ve avukatının hakimle girdiği tartışmada işsiz olan Santa’dan 8000 peseta tazminat istendiğini öğreniriz. İşsizlik gibi bir yıkımla başbaşa kalan Santa’dan direniş sırasında kırdığı bir sokak lambasının bedelinin istenmesi, aslında neoliberal vicdansızlığın ve hukuk mantığının yansımasıdır. Bu mantığa göre: Emekçinin işi ve ekmeği için direnirken çevreye verdiği basit zarar, kendisi tarafından karşılanmalıdır. Kârları birkaç zengine aktaran ancak neoliberalizmin toplumsal/ekolojik bütün maliyetini bütün topluma yayan ve sınıfsal kutuplaşmayı mantık sınırına kadar taşıyan bir ekonomik sömürü sisteminin hukuk sistemi ancak bu kadar olabilirdi.

Santa ve arkadaşları yeniden bardadırlar. Bu kez konu reklamlar ve medyadır. Sanayisizleşmenin başladığı neoliberal dönemin belirgin niteliklerinden biri olan televizyon ve yarışmalar üzerinden şöhrete ulaşma arzusunu tartışırlar. İş bulmaktan ümidini kesmiş, ancak belki de son bir atılımla biraz olsun maddi rahata ermenin hayalini kuran Jose’nin dilinden dökülen “Televizyona çıkıp saçma sapan konuş ve bir kral gibi yaşa” adeta cilalı imaj devrinin özeti gibidir.

Çalışmanın ve üretmenin yerini imajın, satışın ve pazarlamanın aldığı bu çağ, aynı zamanda sanayisizleşmenin nedenlerini de anlatır gibidir. Çalışmanın, üretmenin yüceltildiği devlet kapitalizmi yerini, tüketimciliğin ve buna koşut olan hazcılığın hakim düşünce olduğu neoliberal çağa bırakmıştır.

Filmin belki de en hüzünlü sahnelerinden birinde bilet paraları olmadığı için stadın beleştepesinden maçı izleyen Santa ve arkadaşları, tuttukları takımın attığı golü göremeseler de seyircilerin tepkisiyle gol sevincini yaşarlar. Filmin ironik diliyle uyumlu bu sahnede her şeyin hızla finansallaşmasıyla karşılarına çıkan bir engeli aşmayı deneyen yoksulların çok tanıdık halleri yansıtılır. Jose’nin Ana’yı çalıştığı fabrikada birkaç dakikalığına da olsa görme isteği, fabrikanın müdürü tarafından engellenir. Neoliberalizmde çalışana göz açtırılmaması, iş başında en küçük insani temasın engellenmesi norm haline gelmiştir.

Tasfiye halindeki tersaneye giden Jose ile Santa, Jose’nin çalışma kayıtlarına ulaşmaya çalışırlar. Bilgisayar sistemi sökülüp her şeyin hurdaya dönüştüğü tersanede artık eski kayıtlara erişmek de imkansızdır. Görevlinin isteksiz tutumuna sinirlenen Santa ve Jose oradan ayrılırlar. Tersane ve çevresi konut alanına dönüşürken, üretim yerini rantiyeye ve inşaata bırakmaktadır.

Nata part-time çocuk bakıcılığı da yapmaktadır. İşsiz olan Santa ile anlaşıp çocuğun bakımını devreder. İşsizlikten kurtulma çabasında olan Santa için günü birlik işler ve güvencesizlik hayatın normali haline gelmiştir. Santa çocuğun bakımını yaptığı sırada, arkadaşlarını da villaya çağırır. Villanın bahçesinde zengin ev sahibinin nasıl zengin olduğunu tartışırlar. Santa’nın villaya davet ettiği arkadaşlarından Sergei (Serge Riaboukine) eski bir kozmonot olduğunu ve böylece işsizliğin Uluslar arası bir sorun haline dönüştüğünü de öğreniriz. Yüksek düzeyde eğitimli bir kozmonot adayı ile özelleştirilen tersane işçileri artık aynı büyük işsiz ulusunun bireyleridirler.

Sergei, Jose, Santa ve Lino aralarındaki küçük tartışmalara rağmen iyi arkadaştırlar. Ana ve eşi Jose kredi için bankaya yaptıkları başvuru sırasında Jose’nin prosedüre ve bankacının verdiği kaçamak cevaplara sinirlenerek bankayı terk etmesi ve çiftin yaşadığı tartışma, Jose’nin işsizliğine eşlik eden alkolizminin bir sonucudur. Sinirleri harap eden işsiziik ve geçinebilmek için bankaların kapısını aşındırmak zorunda olmaları, çiftin ertelediği kavgayı sonunda yaşamalarına neden olur. Filmin dramatik akışına içerilen bu sahneyle yönetmen Aranoa, işsizlik olgusunun evli çiftler üzerinde yaratabileceği olası duygusal stresi gösterir.

Barda körkütük sarhoş olan Amador (Celso Bugallo) evine götüren Santa, Amador’un evinin berbat haline, yalnızlığına ve evin bakımsızlığına şahit olur. Filmin duygu yoğunluğunun zirvesine ulaştığı bu sahneyle, yönetmen Aranoa, işsizliğe eşlik eden terk edilmişliğin can acıtan halini gözler önüne serer.

Santa ve arkadaşlarının barda yaptıları bir tartışma sırasında geçmişin muhasebesini yapan Reina (Enrique Villen) yaşadıkları sıkıntılardan dolayı işsiz arkadaşlarını eleştirir. Reina’nın bu tutumu, yoksulluğun bireyin beceriksizliğine, tembelliğine ve iş bilmezliğiyle kendisine yansıtan neoliberal zihniyet dünyasının dile gelmiş halidir. Reina’ya itiraz Santa’dan gelir. İşten ayrılmadıklarını, işten çıkarıldıklarını; aldıkları tazminatın da 2 çocuklu bir ailenin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediğini söyler. Sendikalı oldukları için çalışma hakları ellerinden alınan işçilerin yerini, artık neoliberal espriye uygun sendikasız, güvencesiz işçiler almaktadır.

Direnişin içindeki işçilerin bölünmesi ve tersaneden imza atıp istifa eden işçilerin tazminatlarını alarak ayrıldıklarını öğreniriz. Bu sahneyle sınıfın bir diğer gizli yarasını görürüz. Bu yara, beraber hareket etme ve böylelikle bir sınıf olma refleksinin zedelendiği anlarda ortaya çıkan semptomdur: Küçük burjuva olma hayali.

Santa’nın sözlerinde ortaya çıkan rant ekonomisi gerçeği tersaneyi ve işlerini kaybetmelerinin nedenidir. Tersanenin işçileri, daha az ücrete çalışmaya razı oldukları halde, işlerinden olmuşlardır.

Santa oldukça güzel geçen ve Nata ile yakınlaştığı gecenin devamında sefaletine tanık olduğu Amador’u merak eder ve evine gider. Amador, yalnızlıktan, işsizlikten ve terk edilmişlikten dolayı ölmüştür. Filmin duygu yoğunluğunu ve hüznünün sınırına ulaştıran bu sahneyle işsizliğin ve terk edilmişliğin olası sonuçlarından biri daha yansıtılır.

Evi terk etmeye hazırlanan Ana, Jose’den Amador’un eşi tarafından terk edilmesi sonucu alkolizme sürüklendiğini öğrenir. Filmin dramatik hüzünlü anlatı dili ve yaşam kadar sade gerçekçiliği Ana’nın kararını değiştirmesine neden olur. Neoliberal çağın yarattığı güvencesizlik, hemen her şeyi bu arada çiftlerin yaşamını kırılganlaştırmıştır.

Filmin diyaloglarından yansıyan “asıl sorun tanrıya inanıp inanmamamız değil, tanrının bize inanıp inanmaması eğer inanmıyorsa sıçtık” ya da “sosyalizm hakkında bize söylenen her şey yalanmış, daha kötüsü kapitalizm hakkında bize söylenen her şey gerçekmiş” ironisi, Güneşli Pazatesiler’i müstesna bir film yapmaya yetiyor. Güneşli Pazartesiler’in bu hüzünlü-ironik anlatısı, 1978’de Anayasal reformla faşizm belasından kurtulan, ancak 1984’te neoliberal özelleştirme dalgasıyla işlerinden olan bir grup İspanyol emekçisinin hallerini yalın, içten bir dille aktarmayı başarıyor.

Katı olan her şeyin buharlaştığı, emeğin ucuzladığı, işsizliğin daha önce görülmedik bir düzeye ulaştığı neoliberal çağa İspanya’dan bakan Güneşli Pazartesiler ile yönetmen Fernando Leon de Aranoa sınıfın en gizli yaralarını ortaya koymaktan çekinmiyor. Filmin oyuncularıyla kurduğu başarılı ritmi, hepimize tanıdık gelen işsiziik, alkolizm, yalnızlık ve bunlara bağlı karakter aşınması gibi meseleleri de senaryosuna içeriyor. Güneşli Pazartesiler hayat kadar sade, derdi sinema yapmak olan bir yönetmenin sinemayı neden sevmeliyiz sorusuna verdiği yanıtlardan biri olmalı…

Diğer Yazılar

CEM KARACA’NIN GÖZYAŞLARI: SANAÇININ BİR MUHALİF ŞARKICI OLARAK PORTRESİ

Ümit ÖZDEMİR / 04.02.2024 Cem Karaca politik müziğin 1970’li yıllardaki fenomenlerinden.. Karaca Türkiye’de hemen herkesin …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir