ÇİN SENDROMU: NEOLİBERAL ÇAĞIN İLK BÜYÜK ÇEVRE SORUNU

Yönetmen: James Bridges

Oyuncular: Jane Fonda, Jack Lemmon, Michael Douglas, Scott Brady, James Hampton, Peter Donat, Wilford Brimley, Richard Herd, Daniel Valdez.

Yapım yılı: 1979

Gerçek nadiren saftır ve asla basit değildir” -Oscar Wilde

@masumlevrek

Film, muhabir Kimberly Wells’in (Jane Fonda) nın bir göbek dansı anonsuyla açılır. Televizyon çağı başlayalı beri tek derdi ratingleri yükseltmek olan yayıncıların zihin dünyası “böyle bir şov yayınlanırsa ratinglerimiz tavan yapar” repliğiyle yansıtılır.

California Gaz ve Elektrik Şirketi’nin işlettiği Ventana Nükleer Santrali önünde anons yapan Kimberly Wells, mesleğine sadık ve istekli bir muhabir olarak resmedilir. Kimberly ve kameraman Richard Adams (Michael Douglas) ve kamera asistanı Hector Salas (Daniel Valdez) çağın enerji sistemi nükleer santralin nasıl çalıştığı, enerjinin hangi aşamalardan geçerek üretildiği konularında santralin halkla ilişkiler sorumlusu Bill Gibson (James Hampton) tarafından bilgilendirilirler.

Nükleer santral içinde çekimler yaparak dolaşan ekip, devasa büyüklükteki enerji üretiminin detaylarını öğrenmeye devam eder. Richard Adams’ın santral hakkında kullandığı iğneleyici ve ironik sözler, 1970’lere damgasını vuran politik yaklaşımın filmdeki ifadesi gibidir. Bu yaklaşım, “mükemmel” olarak tanımlanan ya da öyle sunulan her şeye mesafeli ve şüpheyle bakan bir anlayışa sahiptir.

Santral görevlisinin rehberliğinde santralin kumanda merkezine gelen ekip, burada ilk yasakla karşılaşır. Güvenlik gerekçesiyle çekim yapmasına izin verilmeyen ekip ve halkla ilişkiler sorumlusu bir sarsıntıyla irkilir. Nükleer santralde bir şeyler ters gitmektedir…

Jack Godell (Jack Lemmon) nükleer santralin teknik müdürü olarak sakin mizaçlı bir karakterdir. Nükleer santralde gerçekleşen tribün sarsıntısında soğuk kanlı davranışlar sergiler. Kriz devam ederken telefondan Kanal 3 ekibinin nükleer santrali ziyarete geldiğini ve kendisiyle röportaj yapmak istediklerini öğrenir.

Dramatik çatışmayı haber veren tribün sarsıntısı, soğuk kanlı Jack Godell tarafından önemsenmez, sıradan bir olay olarak TV ekibine aktarılan tribün sarsıntısı; pek yakında çok daha büyük bir problemin gerçekleşmek üzere olduğunun delilidir. Filmin temposunu belirleyen bu gerilimli durum karşısında şüphelenen kameraman Richard Adams, habercilik içgüdüsünün etkisiyle yasak olmasına rağmen kamerayla olan biteni kaydeder.

Jack Godell (Jack Lemmon) nükleer santralin teknik müdürü olarak sakin mizaçlı bir karakterdir. Nükleer santralde gerçekleşen tribün sarsıntısında soğuk kanlı davranışlar sergiler. Kriz devam ederken telefondan Kanal 3 ekibinin nükleer santrali ziyarete geldiğini ve kendisiyle röportaj yapmak istediklerini öğrenir.

Dramatik çatışmayı haber veren tribün sarsıntısı, soğuk kanlı Jack Godell tarafından önemsenmez, sıradan bir olay olarak TV ekibine aktarılan tribün sarsıntısı, pek yakında çok daha büyük bir problemin gerçekleşmek üzere olduğunun delilidir. Filmin temposunu belirleyen bu gerilimli durum karşısında şüphelenen kameraman Richard Adams, habercilik içgüdüsünün etkisiyle yasak olmasına rağmen kamerayla olan biteni kaydeder.

Kontrol merkezindeki kriz büyümektedir. Santral görevlileri tarafından gizlenmeye ve önemsizleştirilmeye çalışılan kriz, gerçekte bir nükleer çekirdek erimesidir. Nükleer santralde çalışan herkesi güvenlik odasına çağıran anonsla üzeri kapatılmaya çalışılan kriz, gizlenemez hale gelir. Filmin ana dramatik çatışmasını belirleyen nükleer kaza, kaza karşısında enerji şirketi çalışanlarının tutumu ve haber yapmaya gelen ekibi engelleme çabası gerilim ve temponun akış dinamiğini belirler.

Nükleer santraldeki kriz ve tribün sarsıntısı alınan tedbirlerle atlatılsa da TV3 ekibi bundan şüphelenmiştir. Haberi yapmak için haber merkezine döndüklerinde ilk engelle karşılaşırlar. Nükleer santraldeki kaza haberini akşam 6 haberlerine koymaları mümkün olmadığı haber müdürü tarafından kendilerine bildirilen ekip, durumu şaşkınlıkla karşılar.

Dramatik olay örgüsünün bu ikincil çatışması haber müdürü ile nükleer santralde ekibe eşlik eden halkla ilişkiler sorumlusunun gösterildiği sahneyle, sansür girişiminin ana kaynağı izleyiciye aktarılır. Bir sonraki planda ise nükleer santraldeki kazanın enerji hisseleri üzerinde kaybın etkilerinin tartışıldığı bir toplantı gösterilir. Böylece santralde meydana gelen kazanın ört bas edilmesinin sebebi biraz daha belirginleşir. Kâr olgusu bütün bölgeyi etkileyecek olan nükleer santral kazasının haberinin yapılmasına engeldir. Enerji kapitalistlerinin kendi aralarındaki diyaloglardan geçici süreyle durdurulan nükleer enerji santralindeki kazanın soruşturma konusu olacağını öğreniriz. Soruşturma boyunca santralin üretim yapamaması sonucu yaşanacak kâr kaybı da tartışma konusudur. Gereksiz zaman kaybına tahammülü olmadığını söyleyen şirket sahibi Evan Mc Cormack (Richard Herd), olayın kapatılması gerektiğinin altını çizer. Evan Mc Cormack’a gelen telefondan TV3 ekibinin nükleer santralde gizlice çekim yaptığı ihbarı yapılır. Dramatik çatışmanın üçüncü ve nihai evresi böylece belirginleşir: Hakikati yaymak için haber yapmak isteyenlerle, nükleer santral kazası sonucu kârlarının düşmemesi için gerçeği gizlemek isteyen enerji kapitalistleri arasındaki gerilim…

Haber merkezinde Kimberley, Richard ve televizyon yöneticileri arasında büyüyen tartışmada enerji şirketinin halkla ilişkiler müdürü Gibson’un isteğiyle haber için yapılan kaçak çekimin arşive kaldırılacağı, yani aslında hiç haber yapılmayacağı ortaya çıkar. Kâr olgusu gerçeğin yayınlanmasına galebe çaldığı için hayatlarını riske atarak çekim yapan ekip engellenmiştir. Kimberley’in Richard’ın uğradığı haksızlıkla yükselen öfkesini yatıştırma çabası sonuçsuz kalır. Kimberley’in kariyerini koruma çabalayan tutumu ile Richard’ın habercilikten kaynaklanan olanı biteni yansıtma arzusu, filmin birey planındaki bir başka çatışmasıdır.

Kimberley’in bir partide televizyon müdüründen artık daha ciddi haberler yapma arzusunu dile getirmesi, kanalın haber müdürü tarafından magazinel haberlerin daha çok izlendiği gerekçesiyle önce reddedildiyse de; sonra belirsiz bir gelecekte bu isteğinin karşılanacağı söylenir. Amerikan liberal habercilik anlayışının en çok izlenen ancak sabun köpüğü kadar boş ve içeriksiz habercilik yaklaşımının eleştirisi, filmin bu sahnesiyle ortaya konulur. Kimberley’in magazinel haberlerden çok toplumu ilgilendiren haberlere yönelme arzusu belirginleşir.

Nükleer santral için yapılan soruşturmada şirket aklanır. Öte yandan Richard’ın arşivden nükleer santral kazası ile ilgili video kaydını çalmasıyla dramatik çatışma keskinleşir. Olayı örtbas etme konusunda nükleer enerji şirketiyle anlaşan haber müdürü, Kimberley’den Richard’ı bulmasını ve ondan arşiv kaydını geri almasını ister.

Kimberley’in Richard’ı ararken bir barda nükleer santralin yeniden açılışını kutlayan Jack Godell’e rastlar. Kimberley’in nükleer santral kazası ile ilgili sorularına Godell’in verdiği kaçamak cevaplar, nükleer santral tartışmasını yeniden alevlendirir. Kâr olgusu ile yeni bir nükleer santral lisansı için başvuruda bulunan enerji şirketi nükleer santrallerin güvenlik sorununu tartışılmasına engel olmak için bütün yolları denemiştir. Ancak yine de nükleer santral kazasına şahit olan Kimberley ve meslektaşları için konu kapanmamıştır.

Jack Godell’in nükleer santral içinde yaptığı sızıntı araştırmasında nükleer santralde sızıntıya neden olan bölüme ulaşması, dramatik çatışmaya yeni bir halkanın eklenmesine neden olur. Düne kadar nükleer santraldeki sarsıntıları önemsemeyen ve soğuk kanlı davranan Godell, yavaş yavaş gerçekle yüzleşmektedir. Teknik arızanın giderilmesinin ardından üretime geçilmesini talep eden Godell, olumsuz yanıt alır. Üretim baskısı ve kâr oranlarının iyice düşecek olması, tamire izin vermez. Nükleer enerjiyi protesto edenlerin görüntüleriyle çelişki iyice belirginleşir. Nükleer enerji karşıtlarının toplantısında gelecek kuşakları derinden etkileyecek nükleer kirliliğin olası sonuçları tartışmaya açılır. Kimberley’in nükleer enerji protestocuları ile yaptığı röportajda, dile getirilen kaygılar temelsiz değildir.

Kimberley’in Richard’ı bulması Richard’ın onu filmi beraber izlemeye davet etmesine neden olur. Kimberley, Richard’ın çektiği filmi birlikte izledikleri esnada nükleer enerji uzmanının söylediği “hayatta kalmalarının büyük bir şans” olduğu sözleriyle Richard’ın şüphelerinde ne kadar haklı olduğu ortaya çıkar. Bir diğer nükleer enerji uzmanının söylediği ve filme adını veren Çin Sendromu1 vakasının atlatıldığını öğrenmeleriyle nükleer enerjinin tehlikeli boyutunu kavrarlar.

Jack’in nükleer santralde kazaya neden olan kaçağı bulması ve kontrol müdürü Hermann’a (Scott Brady) bildirmesi kayıtsızlıkla karşılanır. Santralin durması ve teknik arızanın giderilmesi için vakit yoktur. Şirketin günde 15-20 milyon dolar kaybetmesine neden olacak bu onarıma izin verilmez. Kâr olgusu bir kez daha güvenliğin önüne geçmiştir.

Jack Godell, santralin yapımında çalışan ve kaynak işlemlerinin rontgenini çıkaran mühendis Royce ile bir inşaat sahasında buluşur. Godell’in başından beri zihnini kurcalayan soruya aradığı yanıta yaklaşmıştır. Nükleer sızıntıya neden olan kaynak arızasının sorumlusu Royce ile bu konuyu tartışır. Royce onu tersler bunun üzerine sinirlenen Godell, inşaat sahasından ayrılır.

Kimberley ve Richard’ın Jack Godell’in evine yaptığı ziyaret esnasında Godell’in santral inşa edilirken yapılan hatalı kaynaktan dolayı santralin güvensiz olduğunu itiraf etmesiyle dramatik çatışma zirveye doğru ilerler. Santralin kapatılıp her bir kaynak için yeniden rontgen çekilmesi gerektiğini öne süren Godell, bunun milyonlarca dolar masraf anlamına geldiğini sözlerine ekler. Gerçeğin bütün çıplaklığıyla gösterildiği bu sahnede, santralin tam kapasiteye ulaştığı bir anda Çin Sendromu yaşanabileceği endişesi ortaya çıkar. Jack Godell’in nükleer komisyonuna ulaştırılması için Hector’a verdiği belgeler, Hector’a kimliği belirsiz kişilerce düzenlenen suikastle yerine ulaşmaz. Bu film sahneleri, fail-i meçhul suikast ve sıkıştırmaların şiddet boyutuna yükselmesiyle, tempo ve gerilimin giderek artacağının habercisidir.

Benzer bir sıkıştırma ve takip, nükleer komisyona bildiği her şeyi anlatmak için yola çıkan Jack Godell’e yapılsa da Godell bunu çalıştığı nükleer santrale sığınarak atlatır. Jack mesai arkadaşlarına nükleer santralin tam kapasiteyle çalışması durumunda kazanın kaçınılmaz olduğunu anlatmaya çalışsa da bunda başarılı olamaz. Gerilimin zirveye doğru yürümesi olası bir nükleer facianın önünegeçmeye çabalayan bireyin açmazıyla birleşir ve sonunda Jack’in bekçinin silahına el koymasıyla zirveye ulaşır. Kimliği belirsiz kişilerce otoyolda sıkıştırılan, derdini anlatmaya çalışan ancak bunda da başarılı olamayan Jack’in başka çaresi kalmamıştır.

Jack’in canlı yayında her şeyi açıklayacağını bildirmesiyle dramatik akış çözülmeye doğru ilerler. Bir yanda hatalı inşa edilmiş ve bu yüzden bütün çevresel yaşamı tehdit eden nükleer santrali çalıştırmak isteyen kapitalistler, öte yanda santralin güvenilmez olduğunu kamu oyuna duyurmaya çalışanlar. Son koz olarak enerji şirketi sahiplerince alınan nükleer santralin vibrasyonu (sallandırılması) ve bu yolla kontrol odasının devre dışı bırakılması kararı, gözü dönmüşlüğün vardığı son noktayı ve finale doğru artacak gerilimin sınırlarını işaret eder.

Jack Godell’in canlı yayında Kimberley’le yaptığı röportajda nükleer santral kazasının yaratabileceği tehlikeyi anlatmasıyla filmin dramatik akışı çözüme ulaşır. Santraldeki sorunun insan hatasından kaynaklandığını bildiren Jack, yapılan polis operasyonuyla vurularak öldürülür. Enerji kapitalistlerinin gerçeğin ortaya çıkmaması için verdiği mücadele sonunda bir insanın ölümüne neden olur.

Çin Sendromu ile yönetmen James Bridges, günümüze kadar etkileri büyüyen ve neredeyse kurulduğu her coğrafyayı kirleten nükleer enerji ve yarattığı potansiyel kirliliği tartışmaya açıyor. Film gösterime girdikten birkaç hafta sonra gerçekleşen ilk nükleer kaza (Three Miles Adası kazası1) adeta filmin hayat tarafından doğrulanmasına neden oldu.

Coğrafyamıza en yakın noktada 1986 yılında Çernobil Nükleer Santrali’nin patlamasıyla devam eden kazalar zinciri, Fukuşima Nükleer Santral faciası2 sonucu radyoaktif atıkların deniz suyuna karışmasıyla yepyeni bir boyut kazandı.

Dünyanın pek çok ülkesinde nükleer karşıtı protestoların ve çevreci hareketlerin etkisiyle kapatılmaya başlanan nükleer santraller, enerji kapitalistlerinin, 1970’li yıllarda petrol kriziyle ortaya çıkan enerji ihtiyacının karşılanması sorununa verdiği en kirli, en pahalı, çevre ve insan sağlığı düşmanı yanıtıydı… Çin Sendromu ile ortaya konan sorunun yakıcılığı, ülkemizde Sinop ve Mersin Akkuyu nükleer santral inşaatlarının yarattığı çevresel tehditle devam ediyor.

Filmi müstesna kılan şeyin ortaya koyduğu sorunun yapısına karşın ana akım sinemada karşılık bulmamasının nedenini politik bir meseleyi gündeme taşıması olduğunu düşünüyorum. Gerçeği yansıtma çabasıyla yönetmen James Bridges’in kıymeti yeterince anlaşılamayan filmini, bu yazının etkisiyle izlerseniz makalem amacına ulaşmış olacaktır…

Ümit ÖZDEMİR 15.02.2021

1https://www.afad.gov.tr/kbrn/three-mile-island-kazasi

2https://www.afad.gov.tr/kbrn/fukushima-daiichi-nukleer-santral-kazasi

1Çin Sendromu: Bir nükleer santralde çekirdeğin birkaç dakika bile ısınması durumunda ortaya çıkacak olan ve asla durdurulamayacak, erimeye verilen ad. Nükleer çekirdeğin erimesi sonucunda santralin dibine doğru eriyen nükleer çekirdekten sızan radyoaktif madde, teorik olarak Çin’e kadar sızabilir. Çin sendromunun yıkıcı etkisi, nükleer atığın suya karışmasıyla katmerlenerek artar ve milyonlarca insanı öldürebilecek bir kirliliğe yol açabilir.

 

Diğer Yazılar

CEM KARACA’NIN GÖZYAŞLARI: SANAÇININ BİR MUHALİF ŞARKICI OLARAK PORTRESİ

Ümit ÖZDEMİR / 04.02.2024 Cem Karaca politik müziğin 1970’li yıllardaki fenomenlerinden.. Karaca Türkiye’de hemen herkesin …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir