Pasteur “Uzun Yüzyılın” Dahisi

  1. yüzyılın sonuydu.. Pasteur’ün Alman meslektaşı Robert Koch ile giriştiği bilimsel rekabet, Fransa Almanya savaşıyla iyice kızışır. Koch’un tüberküloz basilini bulması ve pandemiye (salgın hastalık) yol açan kolera basilini bulmasıyla Pasteur’ün bir Fransız bilim insanı olarak yaygın bir hastalık olan Şarbon’a çare bulması için çalışmalarını hızlandırır. Pasteur’ün modern tıbbın ve mikrobiyolojinin temellerini oluşturan mikroorganizmaları keşfinin arkasında bu rekabet yatar.

 

@masumlevrek

Mayalanmaya sebep olan mikroorganizmaların aynı zamanda çürümeye de neden olduğunu keşfeden Pasteur, derilerin işlendiği tabakhanede gözlemlediği bu olgunun, ileride salgın hastalıkların tedavisinde kullanılacak olan koruyucu aşının temellerini atacağını sezmişti. Hastalıklara sebep olan mikropların hava yoluyla bulaştığını canlı varlıklar olan mikroorganizmaların kendiliğinden türeyemeyeceğini deneylerle ortaya çıkaran Pasteur, o güne kadar kalıplaşmış  dogmatik düşünceyi yerle bir ediyordu.

Pasteur’ün mayalanma ve pastörizasyonun keşfetmesi, tıp alanında  hastane hijyeni konusunda araştırmalar yapan İngiliz cerrah Joseph Lister’in Antiseptik adını verdiği yeni hijyen tekniğini geliştirmesine neden oldu. Lister, Asit fenik adlı kimyasal maddeyi kullanarak  ameliyat gereçlerinin sterilizasyonunu ameliyat sırasında ve sonrasında ortaya çıkacak komplikasyonları bertaraf etmeyi başardı.

Lister, 18 Şubat 1874’de Pasteur’a yazdığı mektubunda “Parlak araştırmalarınızla bana bozulma kuramının gerçeğini öğrettiğiniz için teşekkür ederim”kelimeleriyle uyguladığı hijyen sisteminin, kaynağında  Pasteur’ün buluşlarını yadsımıyordu.

Pasteur’ün koruyucu hekimliğe en büyük katkısı kuşkusuz aşı tekniğini popülerleştirmesiydi. İlk olarak 1796 yılında çiçek hastalığına karşı İngiliz doktor Edward Jenner tarafından uygulanan aşı tekniği, hayvanlardan insanlara geçen Poxvirus’un yol açtığı Çiçek hastalığının etkilerini azaltarak hastalığı daha hafif geçirmelerini sağlıyordu.  Jenner’in keşfinin anafikri sağlıklı insanların aşılanarak bağışıklık sistemlerinin güçlendirilmesi metoduna dayanıyordu. Ancak Jenner’in bu keşfi bilimsel bir metoda dayanmıyordu. Dolayısıyla aşılama yöntemi hastalığa yol açan mikropların tedavisinde uzunca bir süre unutulmuş, göz ardı edilmiş bir yöntemdi.

Pasteur’ün keşfi Jenner’in aşılama metodu virülans yani hastalığa yol açan nedenlerin, hastalandırma güçlerinin her zaman aynı olmadığı gerçeğini yadsımıyordu. Pasteur’ün metodu örneğin salgınlarda (pandemi), şiddetle başlayan hastalanma süreçlerinin zaman geçtikçe azalmakta olduğu gerçeğini göz ardı etmedi. Pasteur metodunun bilimsel katkısı  virülans ile septisemi yani bakteri hastalığı hızındaki değişikliklerin arasında kurduğu diyalektik ilişkiydi.

Yaygın bir kırsal hastalık olan ve insanlığın yerleşik hayata geçerek hayvanları evcilleştirmesinden bu yana baş belalarından biri olan tavuk kolerası üzerine çalışan Pasteur, hayvanlara verdiği kolera mikrobunun etkilerini gözlemliyor, tavukların ölümlerine yol açan bu bakteri üzerinde çalışıyordu. Başka bir iş için Arbois’e giden Pasteur, döndüğünde önceden hazırladığı tavuk kolerası kültürlerini tavuklara iğneyle zerk ettiğinde bu bayatlamış kültürleri alan tavukların hastalanmadığını, buna karşın önceden hiç mikrop almayan tavukların hastalandığını gördü. Virülans olgusu üzerinde yoğunlaşan Pasteur zaman içinde salgın hastalıkların etkisinin azalmasıyla tavuklara verdiği kolera mikrobu kültürü arasındaki ilişkiyi düşündü. Hastalıkları önlemek için yıllardır aradığı yöntem, içinde şarbon mikrobu olan tüplerde saklıydı !

Ağzı açık şarbon tüplerini inceleyen Pasteur, hiç şarbon basili kalmadığını hayretle fark etti. Şarbon basili yerine başka mikroplar üremiş ve bu mikroplar şarbon basilini yok etmişti. İnsan vücuduna bir mikrop girdiğinde aynı vücuda başka bir mikrop vermek suretiyle tehlike yok edilebilirdi.

Pasteur uzun araştırmalarının sonunda her hastalığa sebep olan mikrobun zayıflatılmış türevinin hastaya verilmesiyle antikor üreten yeni bir tedavi yöntemi buluyordu: Aşılama ya da o güne kadar kullanılan Latince karşılığıyla Vaccinum.

Böylece virülans etkisiyle hastalandırma etkisi kalmamış olan mikrobun vücuda verilmesiyle kanda meydana getirdiği mikrop çoğaltıcı engellerin (antikor) o vücudu hastalığa karşı koruyacağı metodu, modern aşılama fikrinin doğmasına yol açıyordu.

Aşılama metodu koruyucu hekimliğin bir metodudur. Günümüzde pek çok yaygın hastalık pasifize edildiyse bu Pasteur’un Jenner’den devraldığı ancak onu bilimsel bir metod üzerine yeniden inşa ettiği yöntem sayesindedir.

Pasteur’ün sonradan geliştireceği şarbon aşısı hayvanlardan insanlara da geçen çok tehlikeli bir patojendi. Tavuklar üzerinde test ettiği yöntemi şarbon basiline de uyarlayan Pasteur, 5 Mayıs 1881’de 25 koyuna aşı yaptırdı. 31 Mayıs’ta ise bu kez hem aşılanan 25 koyuna hem de aşılanmayan 25 koyuna çok güçlü dozda şarbon mikrobu enjekte edildi.

2 Haziran 1881 günü daha önce aşılanmayan 25 koyunun telef olduğu, önceden aşılanan 25 koyunun ise sapasağlam otladıkları görüldü. Ancak bir süre sonra şarbon aşısının hayvan ölümlerine engel olmadığı görüldü. Bunun üzerine yöntem değiştiren Luis Pasteur, pastörizasyon yönteminde geliştirdiği ısıtma tekniğini aşıya da uyguladı. 42 derece ile 44 derece arasında sporların oluşmadığı ortaya çıkmıştı.

Pasteur’ün insanlık tarihindeki en önemli buluşu Kuduz aşısıdır. Mikroskoplarla keşfedilemeyen ve kedi, köpek, fare ve diğer yırtıcı hayvanların ısırığıyla bulaşabilen virüse karşı insanlık çaresizdi… Bilinen tek yöntem yarayı kızgın demirle dağlamaktı. Ancak bu ilkel yöntem de sonuç vermekten uzaktı. Pasteur ve ekibi kuduz hastalığınına merkezi sinir sistemine bulaşan bir virüsün neden olduğunu keşfederek yola çıktılar.

Pasteur ve ekibi kuduz köpeklerden aldıkları salya örneklerini, içinde virüsler kaynayan bulaşıcı maddeyi hazırda bekletilen diğer köpeklerin açılmış beyinlerine, omur iliklerine zerk ediyordu. Daha sonra hastalanarak ölen tavşanlardan alınan omurga parçaları 23 derecelik bir ısıda kurutuluyor ve böylece kuduz virüsünün hastalandırma gücü her geçen gün biraz daha azaltılıyordu. Kurumaları için 14 gün bekletilen omurgalardaki virüslerin hastalandırma özelliği kalmamıştı. Pasteur ve ekibi, bu gözlemden sonra kuruyan omurga parçalarını bir miktar saf suyun içinde ezerek eritiyor ve elde edilen sıvıyı yine köpeklere zerk ederek gözlemlerine devam ediyordu.

Kuruma gün sayısı azaldıkça içindeki virüslerin hastalandırma gücü fazlalaşan bu omurilik eriyiklerinden bir günlük olanları; hastalık yapma bakımından en güçlü olanlarıydı. Halbuki; daha önce hastalık güçleri azaltılmış ilk eriyikleri verilmiş olan köpekler, bu bir günlük eriyiklerin zerk edilmesinde olduğu gibi kuduz köpekler tarafından ısırıldıklarında bile kuduz hastalığına yakalanmıyorlardı. Kuduz hastalığına çare artık çok yakındı !

Pasteur hayvanlarda elde ettiği bu olumlu sonuçlara karşın, aşıyı insanlarda deneme konusunda çekimserdi. Ta ki 6 Temmuz 1885 tarihinde iki gün önce bir kuduz köpek tarafından ısırılan 9 yaşındaki bir çocuğun annesinin yalvarmasına kadar..

İnsanlar üzerinde hiç denemediği bu aşıyı Pasteur, bütün sorumluluğu üzerine alarak kuduz köpek tarafından ısırılan çocukta denedi. Sonuç mükemmeldi ! Çocuk kurtulmuştu.

Pasteur’ün bilim tarihine sayısız katkıları vardır. Ancak bunların arasında en önemlisi, bir kimyager olan Pasteur’ün modern tıbbın kurucularından olmasıdır. Tıp tarihi Pasteur’dan önce ve sonra artık bambaşkadır. İdealist yaklaşımın aksine mikroorganizmaların eşeyli üreyen canlılar olduğunu ve hastalıkların tam da bu sebepten ortaya çıktığını kanıtlayan Pasteur, geliştirdiği yöntemlerle milyonlarca hastanın hayatını derinden etkilemiştir.

Çalışmaya tutkuyla bağlı bir bilim insanı olan Pasteur, bu uğurda sağlığını da hiçe saymıştır. Aşırı çalışmaktan dolayı felç olan, buna rağmen çalışmalarına devam eden Luis Pasteur, 1888’de Paris’te toplanan Uluslararası Sağlık Kongresi’nde yöntemini şu sözlerle anlatır: “Çalışmalarınızda ilk andan beri duyduğunuz coşkuyu kaybetmeyiniz. Sevgili arkadaşlarım bu coşkuya ayrılmaz bir arkadaş olarak sıkı bir denetimi de ekleyiniz. Açıkça ve kesin olarak kanıtlanmayacak hiçbir şeyi ileri sürmeyin”

Pasteur’ün hayatı ve insanlığa katkıları Dostoyevski’nin “onurlu bir adam kendisine karşı acımasız değilse dürüst de olamaz” sözünün ispatı gibidir.

Ümit ÖZDEMİR

Çalışmada yararlanılan kaynaklar

Luis Pasteur / Şahin, Anıl Yaşar / İstanbul Kastaş Yayınevi 2006

İnsanın Yükselişi / Boronowski, Jacob / Say Yayınları,  2006

Diğer Yazılar

KURTULUŞ SAVAŞI’NDA KEMALİST DIŞ POLİTİKANIN ESASLARI: EMPERYALİST DÜŞMANLA FLÖRT, MÜTTEFİK SOVYETLERE DÜŞMANLIK

Salih Zeki Tombak’ın bu yazısını Fabrika dergisinin 49. sayısından alıntıladık. Giriş: Tarihin bir olgular toplamı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir