
Alevilikte Devlet ve iktidar zor aygıtı olarak uzak durulması gereken ya da mücadele edilerek toplum yararına küçülmesi gereken dikey yapıdır. Merkezi iktidarlaşma rızalıktan uzaklaşma hali olarak görülür. Herşey görünmek için gayret eder. Devlet ve merkezilik kör olma ya da nefisten körleşme halidir. Mülk egemeniniz olduğu için, mülke hizmet körleştirir. Beden de mülk gibi algılanacağı için ona da hüküm sürmek efendi – köle ikileminde dikeylik yaratır. Politikası da sürekli biteceği paranoyası ile ayakta kalmaya çalışır. İşte Alevilik ve doğal toplum inançları ilk klandan beri bu insan çelişkisini inanç ve doğa bilgisi ile çözmeye çalışmıştır. Devlet bir merkezileşme hali olduğu için değişmez yasa olarak 10 temel Ana Kural korunmalıdır. Burada Yasa devreye girer. Devlet ve nefis engellenemiyorsa toplumların doğal ahlak yasası devlet de Adalet ve Hukuk olarak karşılık bulur. Adalet doğal vicdan ve ahlaktan gücünü alarak meşruluk alanı yaratır. Devlet sınırlama, zulmü sınırlama kaidesidir. Hukuk zor gücünün içtihatıdır. Güveni ancak meşruluk alanını sağlayan Adil olma ilkesinden alır. Ama hukuk piyasasını korumak için yasada içtihat yapar. İçtihat ise zorun işini kolaylaştırma basıncıdır. Toplumsal kültürlenme ise zoru geriletme içtihatıdır. Doğal Toplum İnanışlarında Devlet Adil olma duygusu ile parçalanarak yönetişimle en küçük yapısına kavuşturulması gerekendir. Bu adil olma durumu ekonomik, politik, sosyal olarak Kültürlenme ilişkisidir. Kültürlü Devlet parçalarını bölüştürmüş devlettir. Zoru ise Adil olma ilişkisi ile azalmış devlettir. Kültürlü devlet ya da yapı zora ihtiyaç duymaz zor artık toplumsalın birbirini gözlemesidir. Pandemi ile birlikte Doğal Toplumların bu yaklaşımı dünya çevrelerinde yeniden konuşulmaktadır. Ama bazı kavramlar değişmeden bu mümkün değildir. Bu nedenle artık büyük devlet tek merkezden algılanan devlet değil, büyük devlet zor aygıtları sınırlanarak ve parçalarına ayrılarak yönetişime açılan kültürlü devlettir. Böl, parçala, yönet ekolü tersinden artık böl, parçala, küçült ve devleti yok et. Şeklinde yeniden okunmalıdır.
-
Ekonomik Büyüme: Tam bir aptal kavramı. Çerçi jargonu, tam bir virüs yaklaşımı. Ekonomik büyüme diye birşey yoktur. Lakin sonu olmayan bir kavramdır büyüme. Neye göre, bunun ahlakı nedir, şirazesi nedir. Ekonomi nüfus hareketidir. Hareket rızık üretir. Rızık yaşam için yeterlilik esasına dayanır. Ekonomik büyüme derken nüfus artışından mı bahsediyorsunuz. Ya da olan nüfusu daha çok çalıştırmaktan mı? Daha çok nüfus artışından bahsediyorsanız başka varlıkları soykırıma uğratıyorsunuz demektir. Soykırıma uğratıyorsanız hastalık üretiyorsunuz demektir. Neye göre büyüyorsunuz diğerinin fakirliğine göre mi ? Çıtanız nedir? Ya da dünya dışından başka bir meta mı getirip büyüyorsunuz. Herşeyi dünyada ki malzemeyle yapıyorsanız. Büyümek dediğinizi benden çalıyor olmayasınız. Sürekli büyümek durumu ya da hali doğal yaşamda karşılığı olan bir durum değildir. Hiçbir varlık sürekli büyümez. Dünyanın sürekli büyümesi neye sebep olurdu sizce. Herhalde yörüngesinden sapıp yok olurdu. İnsan sürekli büyür mü yoksa bir aşamadan sonra tekrar küçülür mü? Ekonomiyi büyüme ya da küçülme olarak okumak kendini zeki hisseden aptal tüccarların sömürü kavramıdır. Virüs üretir. Ekonomik Kültürlenme – Ekonomik yeterlilik – Ekonomik dengelenme temel kavram olarak düşünülmelidir.
-
Zenginleşme – Zenginlik: İnsana pazarlanan diğer aptal kavram da zenginliğin algılatma biçimi. Doğa karşısında gerçekten çok aptal durumuna düşüyor insan. Ben tavuz kuşundan daha estetik moda görmedim. Onu kopyalan modacılar da dahil. Zenginlik daha fazla yemek, daha fazla bina, daha fazla şatafat mı ? Reya Heq inancı ve dünya halklarının geleneksel kültüründe zenginlik kültürdür. Paylaşmaktan gücünü alan, paylaşım kültürüdür. Yani zenginlik kültür yaratmak ve paylaşım doğasını güçlendirmekse zenginliktir. Lakin Zengin üzerinde birikeni dağıtan demektir Aryen dilinde. Fakat biriktirmek cimriliktir, paylaşmamak göz darlığıdır. Gösteriş yapmak görmemişliktir. Paylaşmak ise hanedanlıktır. Cömertliktir. Halk kültürlerinde. Lakin ben bir Armut ağacından, bir elma ağacından daha zengin hiçbir devlet görmedim hiçbir meyve ağacı meyvesini paylaşmaktan imtina etmedi. İmtina etmiyor. Çünkü kültürlü zenginlerdir onlar. Doğal kültürlü zenginler. Bu nedenle Zenginlik Kültüreldir. Demokrasi üreten, paylaşım üreten, doğayla uyumlu yaşayan gönül zengini, ruh zengini cömertlerdir. Kültürel Zenginlik temel kavram olarak kulanılmalı.
-
Çoğalma: Bir diktatör kavramıdır. Güngörmemiş zulümkar kavramıdır. Doğada hiç birşey gereğinden fazla çoğalmaz, çünkü her şey birbiri ile beslenir. Her biri için ondan beslenen nüfusunu dengeler. Doğal toplum inançlarında çoğalma başkasının hanesi üzerine yuva kurmaktır. Bu nedenle her gelen evlat bu haneye ayak bastığını bilir. Kıymetini ise göbek ismini aldığı zaman far keder. Çünkü halen o aklı ermemiş olandır. Çoğalma anlamı var ise kıymetlidir. Gerisi zulüm üretmek içindir. Bir aç gözlünün arzusudur. Çekirge sürüsü olmak ister çünkü. Çekirge sürülerini tüm dünya tarihi yazmaktadır. Virüs üretir.
-
Bilim , Bilimcilik ve Teknoloji Dinciliği: Bilim insanın anlama ve doğaya hükmetme arzusu. Şirazesi, doğal işleyişten aldığı etik değerleri tükenmekte olan ve hastalık üreten bir sürece girmiştir. Yani ruhban sınıfı ile Dinselleşmektedir bilim. Artık ruhban sınıfı, efendileri, engizisyon mahkemeleri olan bir Bilim Dininden bahsedebiliriz. En büyük patronu finans kapital, tohum firmaları, ilaç firmaları ve silah sanayidir. Biyopolitik savaşın köleleri işin bilim adamları olmaktadır. Korona dahil virüs üretmektedir.Bilimcilik ahlaki şiraze ve yasa olmadan dincileşir. Kendisine Yuval Harriri ve Elon Musk gibi vaizler alarak. Bilim dincileşemez demek büyük yanılgı olur.
-
Yeni – Yenilik – Çağdaşlık: Bizi tüketen bir pazarlama tekniğidir. Bahar geliyor hangi çiçek yenileniyor sizce, hangi ağaç yeni bir meyve veriyor. Her yıl bıkmadan usanmadan aynı tonlarda açmaktan neden hiç sıkılmıyor da. Örneğin tüm ideolojiler hep döngü içerisindedir farklılıktan çok saçaklılık ilişkisi görünür yapı taşlarında. Yapı taşları ise hiç değişmez. Bizler yenilenmeyi daha güçlü yorumlama evrelerindeyiz. Şöyle ki baharın gelişi kışa göre yenilenme olarak algılayacaksak bunu ancak kışın kıymetini bilerek hazzını ve yaşam gücünü algılayabiliriz. Günümüzde biz insanlar baharı bile fark etmeden yaşamanın sefilliğinde bir aralık yaşıyoruz. Yenilik burada açgözlü pazarlamacılığın koynunda çürütüyor bizi. Yenilik yeni diye birşey yok sadece aynı tekrarın pazarlanması var. Moda bir dejavu hali değil midir? Sümerli rahibin 4500 yıl önce söylediği eğitime dair çelişkiler ile bugün öğretmenlerin söylediği müfredat ve çelişkiler aynı. Makina ile hayatımızın kolaylaştığını düşündükçe, daha fazla çalışmaktan ne kadar köleleştiğimizi unutmamak lazım. Evin anahtarı, arabanın anahtarı, bilgisayarın tuşu, cep telefonunu unutma. Taksitlerini öde, faturaları öde sana kalan zaman nefes almak için başkada yok. Hangi yenilik. Cep telefonundan marsı mı konuşuyoruz, o sana böyle yaptı, sen böyle yaptın dedikoduya devam yani. Aç gözlü piyasacı ekonomide tanımlamaların değişmesi emek kavramının değerler silsilesi ve paylaşım ilişkisi tekrar konuşulmak zorundadır.
İnsan varlığı olarak durup düşünme evresindeyiz. Ya Finans kapital yeni deyip bizleri dataya dönüştürecek ya da bizler doğal paylaşım değerlerinde ısrar edip Teknoloji Dinine ve Piyasalarına karşı ortak yaşam değerleri olan Kültürel Zenginleşmeyi güçlendireceğiz. Biz kaybedersek dünya kaybedecek.