Mazhar Denizli’nin bu yazısı politikagazetesi.org’da yayınlandı yazarın izniyle sitemizde yayınlıyoruz.
15.04.2015
İşçi Mahalleleri; Sermayenin Yıllardır Yürüttüğü Senaryoda Son Perde…
Yazımızın konusu İstanbul’un yoksul işçi mahalleleri.1950 ile 1970 arası dönemde büyük kentlerde yoğunlaşan sermayenin eksiği ucuz işgücü, kentlere göç eden ve genellikle alt yapıdan yoksun kamu arazilerine neredeyse bir gecede inşa edilen sadece başlarını sokabilecekleri gecekondularda yaşayan yoksul köylüler eliyle sağlandı. İlk 25 yıl devlet ve yerel yönetimler tarafından göz yumulan hatta teşvik edilen bu süreç 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren şekil değiştirmeye başladı. Göç sürecinde kontrolu elinden kaçıran devlet dayanışma ile kurulan bu semtlerin bir yandan da politize olmaya başladığını görünce gecekondu mahallelerinde toplu yıkımlar gerçekleştirmeye başladı. Gecekondu semtlerinin inşaası sırasında içinde yer alan, dayanışmayı örgütleyen devrimciler bu yıkımlara karşı geliştirilen direnişin de öncüsü oldular. 12 Eylül sonrası ve 1980’ler boyunca gecekondu olgusu dönüşüm geçirerek ‘gecekondu sahipleri’ ve ‘gecekondu kiracıları’ ayrışması yaşanmaya başlandı. Bu süreç de özellikle gecekondu sahiplerinin sayısını arttırdıkları, mülkleri üzerinden rant sağlar hale geldiklerini ve yakın geçmişte en büyük destekçisi olan devrimcilere nasıl mesafeli yaklaştıkları hafızamızdadır.
1990’lı yıllardaki zorunlu göç dalgası gecekondu kiracılığını iyiden iyiye arttırmıştır. Yeni gelenlerin üzerine inşaat yapacakları bir kamu arazisi kalmadığı gibi geçmişteki gibi bir dayanışma geleneği yerini çoktan rant hesaplarına bırakmıştır. İstanbul’un işçi mahallerinde 1990’lı yıllardaki göç süreci ile kimlik değişimi hız kazandı. Gazi Mahallesi, Gülsuyu, 1 Mayıs Mahallesi, Armutlu, Sarıgazi, Sultanbeyli, Zeytinburnu, Gürsel Mahallesi, Okmeydanı gibi semt ve mahallelerde Kürt ve Alevi emekçilerin muhalif duruşları bu mahallelerin kimlikleri haline gelmeye başladı.
Ötekileştirme, Çürütme ve Kentsel Dönüşüm ile Son Darbe
Sermayenin devleti yedeğindeki tüm güçlerle bu mahallelerde kendisine yönelecek tehlikelerin oluşmasının önüne geçme adına her türlü yolu denemektedir. 1990’lı yıllarda Kürdistan’daki ‘olağanüstü hal‘ İstanbul’un işçi semtlerine de taşınmıştır. OHAL valisi Hayri Kozakçıoğlu’nun İstanbul da görev alması ile yaşananlar hatırlanacaktır.
Ancak sermayenin elindeki tek koz şiddet ve baskı değildir. Ötekileştirme ve itibarsızlaştırma uzunca bir süredir kullanılan bir başka araç olmuştur. İşçi mahallelerine dönük olarak ’Varoş ‘ söyleminin 1990’lı yıllarda üretilmesi ve bunun üzerine diziler, magazin haberler yapılması bu gün bile sürmektedir. Gazi Mahallesi gibi politik ve muhalif bir yerleşimde toplumsal ve siyasi gerilim yerine burada yaşayanların kültürel farklılıklarına yoğunlaşılmış ve öteki kavramı oluşturulmaya başlanmıştır. Muhalif emekçi mahalleleri üzerindeki devlet şiddetinden rahatsız olmayan şehrin ayrıcalıklı sınıfları ‘Varoş’ mahallerinden, onların gençlerinden rahatsız olur hale gelmiş, bu
çocukların dinlediği müziği, giyim tarzlarını küçümsemeye başlamış ve alay konusu haline getirmiştir. Hafta sonu gittikleri dev AVM’lerde öteki mahallenin çocuklarını kendi bulundukları alanlarda görmekten rahatsız olmuşlardır…
Ötekileştirme ile başlayan süreç yeni yöntemlerle daha da derinleştirmektedir. Son dönemde uyuşturucu çetelerinin dadandığı bu mahallelerde sokak başlarını tutan torbacılar eliyle uyuşturucu madde kullanımı yaygınlaşmaktadır. Uyuşturucu çetelerinin faaliyetleri ve onların ele geçirdiği genç bedenler her geçen gün artmakta ve telafi edilmez sonuçlar doğurmaktadır. Gün geçmiyor ki eroin ve son zamanda yaygınlaşan bonzai türü kimyasal zehirler aracılığıyla ‘bağımlı’ hale getirilmiş bir gencin ölüm haberini duymayalım. Uyuşturucu çetelerinin mahalleleri kendi pazarları haline getirmelerinin önündeki engel devlet ve polis gücü değildir. Sermayenin devleti bir çok konuda olduğu gibi uyuşturucu ile ilgili yasalarda boşluklar bırakarak dağıtım sisteminin çökmesini engellemektedir. Polisin de bu dağıtım sürecine göz yumduğu ve yer yer kolladığını söylemek abartı değildir. Son dönemde bu mahallelerde Devrimci Güçler uyuşturucu çetelerine karşı bir direniş göstermektedir. Bir çok mahallede devrimci gençlerin öncülüğünde toplantılar yapılmakta halkın katılımı ile yer yer tepki gösterileri örgütlenebilmektedir. Ancak uyuşturucu çetelerine karşı umursamaz davranan polis söz konusu Devrimciler oldu mu aslan kesilmektedir.
Polisin uyuşturucu karşıtı hareketin önünü kesemediği yerlerde de silahlı çeteler devreye girmektedir. Yaşanan çok sayıda saldırılardan birinde Gülsuyu’nda uyuşturucu karşıtı mücadele yürüten devrimci gençlerden Hasan Ferit Gedik uyuşturucu çetelerinin kurşunlarıyla katledilmiştir.
Sermaye devletinin ve onun hükümeti AKP’nin ön plana çıkardığı son koz ‘Kentsel Dönüşüm’ dür. Sermayeye ucuz iş gücü oluşturmak için başlatılan göç süreci misyonunu tamamlamış ve bu gün yeni boyutlar kazanmıştır. Özellikle İstanbul’daki her toprak parçası emekçi sınıfların sahip olması için fazlasıyla lüks haline getirilmiş ve yeni rant politikasıyla toprağın ve üzerindeki mülkün el değiştirme süreci hız kazanmıştır.
Geldiğimiz noktada işçi semtlerinde iktidar senaryoyu tamamlamak üzeredir, oluşumunda yönlendirici olduğu işçi semtlerinde geleceği farklı tasarlamaktadır. Bu gelecekte bu bölgelerde emekçilere yer yoktur. Bu bir tasfiye sürecidir. Muhalif kimlikleri olan bu bölgelerin sakinlerini önce itibarsızlaştırma ve ötekileştirme sürecinden geçiren devlet tek başına bunun yetmeyeceğini bilerek direncin kırılması için her türlü yöntemi denemiştir. Baskı, mahallelerin polis karakolu haline getirilmesi, muhalif gösterilere ölümlere yol açmaktan çekinmeyen bir şiddetle saldırması yanı sıra uyuşturucu çetelerini devreye sokarak bir başka saldırı kanalı açmıştır kendisine. Son darbenin alt yapısı hazırdır. Son 10 yılın arsız rant politikaları mahalle mahalle, sokak sokak hakimiyetini sağlamaktadır İstanbulumuzda.
Tarlabaşı ve Sulukuleyle başlatılan bu son aşama adım adım yukarıda ismini saydığımız işçi mahallelerine yaklaşmaktadır. Armutlu sokak sokak ele geçirilmektedir. Gazi Mahallesinin hemen dibinde Avrupa Konutları benzeri lüks sitelere her geçen gün yeni bir proje eklenmektedir. Gülsuyu Anadolu yakasında ‘Yandaş Rantçıların’ ağzının suyunu akıtmaktadır.
Dönüşüm Yasaları hazır, gerekçeler çoktan oluşmuş durumda, Tarlabaşı’nda işlettiler bunu…’Geleceğin finans kenti İstanbulumuza yakışmıyor bu çöküntü bölgeleri’ diyorlar, televizyonlarda ağızlarının suyunun akmasını engelleyemeden.
Ancak örgütlendiği zaman işçi sınıfının, emekçi halkın nasıl bir güç haline gelebildiğini de çok iyi biliyorlar. Bunun için değil miydi 12 Eylüller ve meclisten geçen AKP’nin yeni güvenlik yasaları. İşçi sınıfının, emekçilerin örgütlüğünü engellemek, direnişi kesmektir amaç. Yapmak istediklerini ancak böyle rahatlıkla gerçekleştirebilirler. İşçi sınıfının, partisiyle buluşması tüm bu senaryonun yeniden yazılmasını gerektirecektir. Sermaye devletinin tüm yöntemleri bu buluşmayı ancak geciktirebilir, ancak engelleyemez, tıpkı kendi sonunu engelleyemeyeceği gibi…