Mazhar Denizli’nin bu yazısı politikagazetesi.org’da yayınlandı yazarın izniyle sitemizde yayınlıyoruz.
30.03.2015
HES (Hidro Elektrik Santral) direnişleri gazetelerde kalıcı bir biçimde yerini almaya başladı. Üstelik ülkenin her bölgesinde karşımıza çıkıyor halkın direnişi ile ilgili haberler… En son Tokat’ın Zile ilçesinde 2000 kişi ilçede yapılması planlanan 3 adet HES’e karşı yürüyüş yaptı. Zile-Çekerek yolunu kapatan eylemciler biber gazlı müdahaleye rağmen gösterilerini bir süre devam ettirdiler. Zile köylülerini jandarma güçlerinin müdahalesine rağmen saatlerce yürüyüşlerine devam etmesini sağlayan sorun aslında sadece bölgeye özgü değil. Doğu Karadeniz’de, Kürdistan’da ve ülkenin akan suyu olan tüm bölgelerinde azgınca ve plansız bir HES saldırısı var. Geçtiğimiz sayıda GAP projesi bünyesinde yer alan HES ler üzerinden konuya değinmiş olmakla beraber bu sayımızda biraz daha kapsamlı bir biçimde konuya devam etme ihtiyacı duyduk.
Son söz olarak söyleyeceklerimizi baştan söyleyelim; Kapitalizm her alanda insanlığa ve doğaya bir gelecek vaat etmiyor. Kapitalizmin içerisinde bulunduğu küresel krizde ve HES’ler hem diğer enerji kaynaklarıyla birlikte, hem de ayrı olarak krizin çarelerinden biri olarak kullanılıyor. Su ticari bir araç haline getirilerek ucuz enerji sağlanıyor. Özellikle Doğu Karadeniz’de karşımıza çıkan küçük ölçekli HES’lerle kısa zamanda kara geçmek mümkün oluyor. Bu HES’lerin yandaş firmalara ihale edilmesi ile birlikte maliyetin ucuzlatılması adına dere yatakları geri dönüşü olmaz bir biçimde yok ediliyor, doğanın ücra köşelerine kadar akarsulara el koyularak ticari işletme haline getiriliyor.
Yatırımlarını bir an önce paraya çevirmeye çalışan yandaş firmalar hayata dair ne varsa silip süpürüyor. Kriz içerisindeki Kapitalizm kendi sonu ile birlikte yaşamın kaynaklarını da yok etmekten çekinmiyor. Kapitalizm geleceksizdir ve ülkemizde enerji politikasının merkezine oturtulan HES’ler insan yaşamını hiçe sayarak doğanın dengesini bozmaya devam edecektir. Tüm bu nedenlerle HES’lere karşı durmak bir görev olarak karşımıza çıkıyor.
Sistem Nasıl Çalışıyor?
Kısa Adı EPDK (Enerji Piyasası Denetleme Kurulu) ülkenin dört bir yanında akarsuların kullanım hakkını 49 yıl süreyle özel şirketlere devretmektedir.
Firma EPDK’dan enerji üretim lisansını aldıktan sonra DSİ ile su kullanım hakkı sözleşmesi imzalayarak projeyi gerçekleştirirken, 2010 yılında bu izin İl özel idarelerine devredilerek süreç ‘şirket‘ açısından daha “kolaylaştırılmıştır’’
Bu ayrıcalıklı sözleşmelerle işletmeci şirkete akarsuyun üzerinde dilediği müdahaleyi yapabilme hakkını verirken suyun azaldığı yaz aylarında tarımda sulama önceliği yerine su önceliği işletmeci şirkete verilmektedir.
Türkiye’nin şu andaki, 2014 yılı itibarı ile HES kurulu gücü 22 Bin MW civarında. 2018 yılı sonuna kadar 10 bin MW’lık bir güç daha eklenmesi planlanmaktadır.
Ülkenin her yanında yaklaşık 2000 yeni HES projesinden bahsedildiği düşünüldüğünde bizi nasıl bir geleceğin beklediğini tahmin etmek zor değil.
Özellikle Karadeniz Bölgesinde karşımıza çıkan mikro HES’ler. “Suyun ticarileştirilmesinde” uç noktayı oluşturmaktadır. “Mikro HES’ler yerleşim birimlerinin ya da ana arterlerin uzağındaki madencilik, ağaç işleme, inşaat şantiyelerine ve çeşitli küçük yerleşimlere gereken enerjiyi sağlayacak; mera, orman, tarım alanları, su kıyıları gibi yerlerin ticaret konusu olmasını kolaylaştıracaktır. Gözden ırak dereciklerde üretilen elektrikle, bugüne dek yüksek maliyet nedeniyle ‘işletilemeyen’ doğa parçalarından kâr sağlanacaktır.’’
Neyi Savunuyoruz?
HES’ler iktidar temsilcilerini anlatımıyla her ne kadar “enerji” tesisiyse de, yatırımcı açısından yalnızca kâr getiren bir işletmedir. Zaten bu tesislerle ilgili işlemlerin ayrıntıları incelendiğinde; enerji üretmek, kamu hizmeti vermek, çevreyi dikkate almak gibi amaçlardan daha çok işletmelerin kâr hesaplarına önem verildiği görülür. Bu yüzden enerji tesisine karşı çıkmaktan çok, sistemin kâr uğruna her şeyi göze aldığı örneklerden birine karşı çıktığımızın bilincinde olmamız gerekir. HES’lere karşı bilim adamlarının sunduğu argümanlar ise şöyledir:
“Her türlü HES, suyun doğal akış düzenini bozduğu için zararlıdır. Söz konusu su olduğundan, bu doğaya verilen herhangi bir zarardan daha önemlidir. Barajlı HES’lerin kullanım süreleri en fazla 40–50 yıldır. Sonunda baraj gölü çamurla dolar ve elektrik üretemez hale gelir. Eğer sözü edilen projeler gerçekleşirse, ülkemiz HES mezarlığına dönecektir. Kanal tipi HES’ler suyun toprak ve havayla bağlantısını kestiği için hem yeraltı sularının çekilmesine, hem de suyun canlıları besleyici özelliklerini yitirmesine neden olur. HES için oluşturulan göletler yöresel ısı artışına ve iklim değişikliklerine yol açar. Ayrıca bu göletlerde biriken bitki artıkları çürüdükçe bir kömür santralini aratmayacak miktarda metan gazı üretir. Göletlerde su tutmak ve elektrik tribünlerini çalıştırmak için suyun akış düzeninin değiştirilmesi, suya bağlı canlıları yok eder. Bu değişikliklerin Akdeniz havzasına özgü önemli bir zararı da, dere ağızlarındaki alüvyon ovalarının tuzlanmasına yol açacak oluşudur. Deniz seviyesinden genellikle birkaç metre yükseklikteki bu ovalarda tatlı ve tuzlu su arasında hassas bir denge vardır. Özellikle yaz aylarında HES’lerde su tutulurken derelerin suyu çekilecek, yüzeyin hemen altındaki tatlı su tabakasının yerini deniz suyu alacaktır. Bu zararın giderilmesi olanaksızdır. Bunlara ek olarak iletim hattı, yol, bina vb. yapılaşmalar ve inşaat sırasında çıkan hafriyat doğaya büyük zararlar verir, insan yaşamını tehlikeye sokar.”
Bu iddialar ve karşı çıkışlarımızda İktidar sözcülerinin karşımıza çıkardığı argüman, “Ülkenin ve sanayinin hızla büyüdüğü ve enerji ihtiyacının arttığıdır”. Onlara göre HES’lere ülkenin ekonomik kalkınmasını istemeyen ‘Marjinal Gruplar’ karşı çıkmaktadır. Burada iki büyük yalan birada bulunmaktadır. Birinci yalan, Türkiye’nin Sanayisinin büyüdüğüdür. İkinci yalan ise, toprağına, deresine ve yaşamına sahip çıkan halkın direnişini yok sayan ‘Marjinal Gruplar’ söylemidir.
Ranta ve Çarpık Kentleşmeye yönelik büyüme sürecinde enerji ihtiyacı doğmaktadır. Ancak plansız ve tüketime yönelik bir anlayışın hakim olduğu Türkiye’de enerji açığı değil, enerji savurganlığı vardır ve HES’lere karşı direniş ülkemizdeki Devrimci Hareketin örgütlülük düzeyini çoktan aşmış ve halkın doğal bir tepkisi haline gelmeye başlamıştır. Elbette birçok yerde örgütsüz gelişen bu durum birçok eylemin sonuca ulaşamamasına da yol açmaktadır. HES direnişleri ile Devrimci Hareket yeterince buluşabildiğinde eylemler sonuç alıcı olacaktır.
Biz Komünistler, Kapitalizmin insanlığa bir gelecek vaat etmediğinin vurguluyoruz. Kapitalizmin kar etmeye dayalı sisteminin, geldiğimiz noktada yaşam koşullarını bile tehdit eder hale geldiğinin farkındayız. Bu saldırgan yapının sonunu getirmediğimiz sürece gezegenimizin sonuna yaklaştığının da bilincindeyiz.
Dünyamızın geleceği ile insanlığın geleceği örtüşmektedir ve bu gelecek Sosyalizmdir.
İşçi sınıfı ve tüm emekçi halk, Partisinin öncülüğünde bu geleceği yakınlaştıracaktır.