Salih Zeki Tombak / 30.01.2021
Salih Zeki Tombak’ın daha önce Kuzgun Portal’da yayınlanan bu yazısını yazarın izniyle sitemizde yayınlıyoruz.
Ailenin, Maliye ve Hazineden sorumlu damadının, krizden çıkışın “V” şeklinde olacağını söylediğini duyunca, güldüm.
Kendisine iktisat dersi veren hocası her kimse, ne iktisat biliyor, ne bugün yaşadığımız kriz hakkında bir fikir sahibi.
Finansal krizlerde öyle olurdu.
Türkiye ekonomisi, korona salgını ortaya çıkmadan aylar ve aylar önce krizdeydi. Geçen yıl, krizden çıkışın “dibi geniş bir U” olacağını söyleyen iyimserlere, “Hayır, yatay kolu uzayıp giden bir L” üzerine düşünmeyi tavsiye eden iktisatçılar az değildi.
İktisatçı Haluk Levent hocamız, o zaman hepimize fantastik gelen ve mevcut alfabenin dışına çıkan bir tahminde bulunmuştu: L’nin yatay kolunda, bir süre sonra, aşağıya doğru yeni bir kırılma görebiliriz.”
Sonbaharda o aşağıya doğru, ikinci derin kırılmayı yaşadığımızı göreceğiz ve alfabenin dışına çıkacağız.
Rejim bugünlerde, sadece yeni bir çöküşü değil, krizin bütününü korona ile açıklamaya çalışıyor. Halbuki, krizin asli müsebbibi uzun yıllardır sürdürdüğü kendi ekonomik ve politik tercihleridir. Krizden, AKP-MHP iktidarının devam ettiği koşullarda, herhangi bir çıkışı imkansız hale getiren de, bugüne kadar aynı tercihlerde ısrar etmesidir. Olacak şey değil ama, yarından itibaren bütün politika ve ekonomi tercihlerini değiştirse bile, bu iktidar altında bir krizden çıkış imkanı bulunmuyor. Kaynaklar tüketildi ve en önemli kaynak olan güvenilirlik sonuna kadar kaybedildi.
Dolayısıyla milyonlarca insanın işini ve gelirini kaybettiği, mutlak açlığın şehirlerde ve tarımın bu iktidar tarafından çoktan çökertildiği kırlarda kara veba gibi yayıldığı şartlarda, iktidarın muhalif partilere ne tuzaklar kurduğunun, bekçilere hangi yetkileri verdiğinin, yandaş medyanın hangi yalan rüzgarlarını estirdiğinin bir önemi kalmaz.
O çeşit zorbalık rejimleri, Suudi Arabistan, Azerbaycan, İran gibi petrol zengini ülkelerde yaşayabilir. En alttakilerin hiç değilse tenceresini kaynatır, demokrasi, hukuk ve adalet isteyenleri zorbalıkla susturmaya girişirsiniz. Tabii oralarda da sonsuza kadar sürmez o krallıklar, “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” olmalar, halifelik numaraları.
“Aile reisinin” , tıpkı damadı gibi, çok gecikmeli olarak krizin varlığını kabul etmesi ve “çıkışın anahtarı islamda” demesi ile “krizden karşısında çaresizim” demesi arasında bir fark olmadığını hepimiz biliyoruz.
Haliyle işini, gelirini ve geleceğe dair umudunu kaybedenlerin hızla arttığı koşullarda iktidarın, erken veya zamanında yapılacak bir seçimi kazanma ihtimali kalmadığını bizzat iktidar sahipleri yaptırdıkları anketlerden görüyor.
Saray rejiminin bazı “akıllıları” da krizden çıkmanın akla uygun bir yolunu bulamadıkları için; seçim kazanmak yerine, bütün dikkatlerini iktidarda kalmak üzerine yoğunlaştırıyorlar. İktidarı ve Cumhurbaşkanlığı sistemi dedikleri saçmalığı 15 Temmuz’da kazanılmış “kılıç hakkı” olarak görüyor ve seçimsiz, islami, Yeni Osmanlıcı bir rejim hayali kuruyorlar.
Sorun şu ki, meşruiyetini ister islamdan, ister 15 Temmuz’dan, ister seçim yolunu bir “hile yolu”na çevirerek sandıktan yeniden çıkmış olmaktan aldıklarını sansınlar, yol bitti.
Artık seçim kazanamayacaklar ve bir süre sonra iktidarda kalamayacaklar.
Siyasette en kötü şey seçim kaybetmek ve iktidarı kaybetmek değildir.
İktidarı kaybetmenin bin bir yolu var. Bunların en güzeli, usulüne uygun yapılmış, demokratik bir seçimi kaybedip; iktidarı haleflerle el sıkışarak devretmektir. Ve elbette iktidardayken bir koruma sağlayan meclis çoğunluğu ve iktidarda olmanın avantajları sona erince önü açılacak olan demokratik ve hukuki denetimlerin sonuçlarına razı olmaktır.
Halbuki AKP-MHP koalisyonu halk nezdinde desteğini kaybettiğini gördükçe, iktidardan belki bazı “izleri” sile sile, “iyi çalışılmış bir geri çekilme planıyla çıkış” yerine, her alanda maceracı yollara saptı ve sapıyor.
İç Siyaset Artık Maceradır.
Devletin ve siyasi sistemin, geçmişte de sorunlu olan kurumları ve kuralları tamamen tahrip edildi. Gelenekler, deneyim ve birikimler kazındı, hafıza yok edildi. Halk iradesi zemini, siyasetin altından çekildi.
Bir tane, iki tane değil; HDP’nin halkın iradesiyle kazanılmış 102 belediye başkanlığından 95’ine kayyım atandıktan sonra, her türlü demokrasi dışı uygulamaya sahne olan bir seçimde yeniden kazanılmış 65 başkanlıktan da geriye şimdilik 12 Başkanlık kalmış bulunuyor. Partinin eski Genel Başkanları, milletvekilleri ve her kademeden binlerce siyasi kadrosu meşru siyasi faaliyetlerinden dolayı yıllardır cezaevlerindedir.
Söz konusu HDP olunca, bu partiye oy veren 6 buçuk milyon seçmenin iradesinin çalınmasına tepkisiz kalan diğer muhalefet partilerine de benzeri uygulamalar yapılıyor. CHP Genel Başkanı’na karşı soruşturulmayan, dava konusu yapılmayan fiziki saldırılar, suikastler bir yana; bu partinin milletvekillerine karşı sürdürülen hukuksuz yargılamalar, en son İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na verilen hapis cezası ile yeni bir aşamaya tırmandı. İstanbul Büyük Şehir Başkanlığı seçimlerinin tamamen hukuka aykırı şekilde iptali ve yenilenmesi; CHP’li büyükşehir belediyelerinin halka hizmet götürmesinin merkezi iktidar tarafından sürekli engellenmesi; başkanlar hakkında soruşturmalar ve davalar açılması, hukuk ve demokrasi dışı uygulamaların, artarak devam ettirileceğini ortaya koyuyor. İYİ Parti Genel Başkanı’nın evine kadar gelen saldırganlık, partiye yakın basına doğru genişlemeye devam ediyor. Gelecek Partisi ve DEVA partisi de, şimdiden hukuk dışı engellemelere maruz bırakılmaktadır.
Rejimin muhalefeti kriminalize ederek baskı altına alma ve etkisizleştirme politikasının temelinde yatan asli unsur, yaşadığı güç kaybını zaten çok daralttığı demokratik siyaseti tamamen tahrip ederek telafi edebileceği boş hayalidir. Bu tahribatı, TBMM’nin siyasi önemi rejim değişikliği ile büyük ölçüde zayıflatılmışken; siyaseti tamamen temsili sınırlara çeken; halk iradesinin ve halk yığınlarının eyleminin, siyasetin asıl meşruiyet ve güç kaynağı olduğu gerçeğini unutmuş görünen muhalefet tutumu cesaretlendirmektedir.
Sonuç olarak kurumsal yapısı, kuralları ve asıl olarak meşruiyet zemini tahrip edilmiş; hukukun korumasından mahrum; keyfiliğin her çeşidine ve kolluk güçlerinin şiddetine maruz bir iç siyaset, maceracı bir yoldur. Bu yolu adım adım inşa edenler, kendilerini de, tahrip ettikleri unsurların koruyuculuğundan mahrum bıraktılar.
İç siyasette, bir sonraki yazımda ele alacağım, dış politikadaki maceracı yönelişlerin karşımıza çıkarabileceği ağır travmaların veya ekonomik krizin yaratacağı derin toplumsal kırılmaların hangi sonuçlara yol açacağını kimsenin öngöremeyeceği bir dönemdeyiz.
Erdoğan’ın kaybetmeyeceği bir seçimi, artık kimse icat edemez. Saray rejimi için sadece seçimlerin değil; sonsuza kadar kazandıklarından emin oldukları pek çok şeyin “ağızlarında küle” dönüşeceği dönem başladı.
Sadece ekonomik olanı değil; onunla birlikte birbirini besleyerek derinleşen eş zamanlı bütün krizlerimiz, alfabenin dışına çıktı.
Ezberinize güvenmeyin.
Yazarımızın daha önce yayınladığımız yazıları
Devlet’te Eski Akıl, Yeni Akıl: Sirte ve İdlib / 30.01.2021
“Biz Burada Başkasının Irkçısını Sevmeyiz Ahbap!” / 30.01.2021
Amiral Cihat YAYCI’nın Tasfiyesi ve Devlet İçinde Taht Oyunları / 30.01.2021
Ekonomide Deniz Bitti / 30.01.2021
Krizden Halkçı Devrimci Bir Çıkış Mümkün mü ? / 30.01.2021
Erdoğan’ın İktisadi Dehasının Sınav haftası / 30.01.2021
İktidarın El Değiştirmesi Üzerine Senaryolar / 30.01.2021
Uyanmasın Diye Kendisine Savaş Açılan Toplum / 30.01.2021
“Artık Geri Çekilmek Yok” Rejimin İdlib İle İmtihanı / 30.01.2021